ZAMANI GELMİŞKEN
Her bölge insanımızın, yaşadığı coğrafyaya uygun bir söyleyiş, yiyiş, davranış güzelliği vardır. Bu doğal durum hemen fark edilir. Bölgesel farklılıklarımıza girmeden dalış yapalım konuya.
Temel 20 senedir Almanya'da yaşıyormuş. Bir gün göçmen bürosuna gidip Almanya'dan kesin dönüş yapacağını söylemiş. Göçmen bürosundaki Almanlar Temel'i tanıyorlar, seviyorlar.
Sormuşlar; 'Niye dönüyorsun?' diye.
Temel 'homoseksüeller yüzünden' demiş.
Bürodakiler şaşırmış; 'Seni rahatsız filan ediyorlarsa hemen bir şikayette bulun, gereğini yaparız. Buradan bu yüzden ayrılmana değmez demişler'.
Temel 'Beni rahatsız etmiyorlar' demiş..
Bürodakiler yine şaşırmış; 'Peki neden gidiyorsun?'
Temel cevaplamış:
'Burada 20 yıl önce homoseksüellik yasakti,10 yıl önce serbest oldi, 5 yıl öncede evlenmelerine izin verildi. Homoseksüellik MECBUR olmadan donmek istiyrum.
Bir sözde AFRİKA'DAN;
“Batılılar geldiklerinde ellerinde incil, bizim elimizde topraklarımız vardı.
Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.
Gözümüzü açtığımızda ise;
Bizim elimizde incil, onların elinde topraklarımız vardı.”
Kenya Kurucu Devlet Başkanı
VATAN DAŞTAN
Çok önceleri bizim elimizde özgürlük , laiklik,cumhuriyet vardı.
Bize, kömür verdiler, aşevinde yemek verdiler,
Gözümüzü kapayarak tekrar oy atmamızı istediler. Gözü kapalı oyumuzu verdik
Gözümüzü açtığımızda ise,
Bizim başımızda saç, yüzümüzde sakal, onların altında jeep, cebinde para ,şimdi ki yakınmalarımız etmiyor on para.
Eskiden atla geziyorduk şimdi yaya. Bu hızla bir yıla varmaz çıkarız aya. Biz kendimizi tavşan, başkasını kaplumbağa ilan ederken, çoktan varmış kaplumbağalar hedefe.
CANINIZI SIKMAYAYIM.
”Harman yeri sürseler./ Bir çirkini bir güzele verseler./ Çirkin güler, güzel ağlar bir zaman…”
ZEYNEP BASKAN SÖYLEDİ, BEN DİNLEDİM.BEN DİNLEDİM ZEYNEP BASKAN SÖYLEDİ. “Buda gelir buda geçer ağlama…” *İ DURAK İ*
YUMURTA VE SERMAYE
Bir tekerleme yel açalım zarfın ağzını. “Yumurtanın sarısı,/ Yere düştü yarısı./ Sarısından fayda yok, /Çık gel gece yarısı.
Sermayem darıdır benim,/ Sevdiğim sarıdır benim./ Sevdiğimi görmezsem,/ Gönlüm ahu zardır benim.”
İnsan tüm ömrünü, değişik devinimler içinde geçirir, yarınları düşünerek. İşin görüntüsüne bakınca, haksızda değiliz. Herkes haklı. Ben ne olacağım. Ah bir zengin olsam, geleceğimi garanti etsem diyerek değişik düşüncelere gark olur insanımız.
İnsan; hayalleriyle, düşünceleriyle, eserleriyle… insandır. İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özeliğidir, yaratıcılığı ve üreticiliği. Yaratıcılığımızı ve üreticiliğimizi, kendi insanı gelişmelerimiz için rahmanı yönde ilerletmemiz gerekirken; günlük, hırs, öfke ve gem vuramadığımız düşüncelerimizin gücüyle şeytani yönde algılar ve olgular geliştiriyoruz.
Küçük değerleri, artı değer olarak kabul edemiyor, gözümüz büyük değerler üzerinde yoğunlaşıyor.
Küçük değerler olara ifade ettiğimiz; sevgi, saygı, huzur ve barış sepetine bir tekme atıyoruz. Birde bakmışız ki yumurta sepetindeki tüm yumurtalar kırılmış, sarıları ortalığa serilmiş. Sonrasını siz düşünün. Bez getirin, toz getirin, su getirin, temizleyelim ortalığı.
İlerisine gidelim; atılan, kırılan yumurtaları suçlu ilan eder, işin içinden, yasa, tüzük, yönetmelik ve talimatla çıkıveririz. Kendimizi yumurtaların saldırısından ve sarısından korumak için şemsiyelerden yardım isteriz.
Demokrasi şemsiyesinin altında güneşlenenlerle dolup taşacak, bu yıl sahillerimiz, kara gözlükler arkasından bakacağız tüm insanlara. Yapmacık, sahte davranışlar saracak gündönümüne kadar ortalığı. Sahte, vaadler havalarda uçuşacak, her yönden. Proje hırsızları, cep hırsızları kol gezecek seçim meydanlarında. Halkın ve hakkın cebinden çaldıklarıyla sermaye oluşturmak için.
Eski cepçileri tanıdınız. Yeni cepçileri tanımakta zorlanacaksınız. Ama olsun. Meydanlara giderken cebinize çiğ yumurta koyun. Kaynamış yumurtaları kaptırırsınız. Bir yumurta deyip geçmeyiniz. Büyük sermayedir. Anlayana bilene. Anlamayanın elinde kırılır, kokuşur.
Ortalık yumurta gibi aday adaylarıyla dolup taşacak, siyaset meydanında, 11 Nisana kadar. Kim, kimi keser, kim kime pislik atar, onu Allah bilir. Ana insanlarımızın çok bildiği var. Çok bilen çok yanılır diyorlar. İnsanların akıl karıştırıcıları çoğalınca, insan bildiklerini şaşırıyor. Bilgine güvenme. Sınama ve denemelerinden ders almadıysan kimsenin kimseye akıl vermeye gücü yetmez.
Benim yazdıklarım birer var sayım. Siz bunları yok sayın. Kendi işinize bakın. Herkes kendi işine baksa bu ülkede işler ayna, çal, çal oyna olur da; İşin da sı, nedir derseniz? Bilende konuşuyor, bilmeyende. Bende diyorum ki, ağzı olan konuşur. Bize dinlemek, izlemek, anlamak düşer.
Bir birini izleyen, dinleyen, anlayan insanların bulunduğu yaşam alanları yaşanılır ortamlardır. Sermayesi korku olan zenginlikler, korku imparatorlarının mallarıdır. Var olan sermayeni kalıcı değerlere yatırarak varlığına varlık, insanlığına insanlık, huzuruna huzur, barışına barış, şenliğine şenlik katarsın.
Sermayesinin tümünü yumurtaya yatıranlar, büyük risklerle karşı karşıyadırlar.
Önümüzdeki bahar ayları uyanış, üreyiş, çoğalış, açılış, atılım, açılım, saçılım, katılım ayları.
Kanatlıların yumurtlama dönemi. Çıkacak yavruları sizler ellerinizle büyüteceksiniz.
Bahar mevsiminin, ilk günlerinden sevgi ve saygılarımla.
Sizleri yalancı baharlar aldatmasınlar.
YETER Kİ
OKUMAK İSTE!..
İnsana tanık, insanın ta kendisidir. İş bu fotoğrafı yaşadığımız olaylara tanık olarak aldım. Bir eğitimcinin yaşamından kesitler verelim. 5 yıllık ilk Okulu, dört değişik yerleşim alanında tamamlayan bir insanın cümleleridir bu ifadeler.
Mandanın sırtında kitap okuyan bu hanım efendi, beni yarım asır öncesi anılarımı depreştirdi. Mandalarımız dişi olmaları nedeniyle birinin ismi Fatma, birinin ismi ise Ayşe’ydi. Onları otlatmak ve azmağa götürmek benim işimdi bir zaman.
Çılbırcıda 1956-57 yılları okul yok, en yakın okul, 5km yakın köydedir. 3-5 öğrenci her sabah, yağmur, yağış, kar, çamur demeden 3yıl git gel. Sonrası okulu olan çok uzak bir köye, orası da olmadı. Bucak merkezi, bucak merkezi olmadı, kasaba okuluna kayıt. Birleştirilmiş sınıflardan, tek şubeli sınıfa gelince, şaşırıp kaldım. Sınıfın yaramazları arasında pusup kaldık. Onlarla oynayamaz, onlarla yarışamazsın…
Yılsonu. 5.sınıf bitirme sınavları, yatılı okullara başvuru zamanı. Başvuru anında öğretmenim seslenir babama.
- Senin bu oğlan okursa, benim av köpeğimde okur.
Babam; alı al, moru mor olur. Eve gelince tabiî ki, bir araba sopa, sen beni rezil ettin diyerek, öfkesini sırtımda çıkardı rahmetli nur içinde yatsın.
Yıllar geçti aradan. Yakın zamanda Türkiye İstatistik Kurumu’nun bir verisini okudum(TÜİK). Yıl 1970. İhsan Öğretmen Okullu. Savaştepe Türüdüler Köyü NÜFUS sayım memuru. Yıl 2001, 30 küsur yıldan emekli bir vatandaş.
TÜİK verisinde, Türkiye nüfusunun yüzde dördü( %4) lise mezunudur. Şimdi bu veriyi yeniden yorumlayalım. Anadolu insanlarının 96 kişisi benim öğretmen okulunu bitirmem için emek vermiştir.
Şimdi beni bu günlere taşıyan bu güzel insanların emek ve uğraşlarına ihanet edecek davranışlar içinde bulununuz. Bu olası mı? Evet olası. Ülkemizin zenginlikleri üzerinden varlıklarını elde edenlerden, kedi gibi gözü yumuk davrananların çıkması doğaldır.
Dört okul gezip kendine teslim edilen öğrencinin durumunu anlamakta zorlanan öğretmenimin 1944 Köy Enstitüsü İlk Mezunlarındandır. Beni aşağılamadan, daha iyi okumaya yüreklendiremez miydi? Öğretmenimin hangi koşullarda öğretmen olduğunu annem bilirdi. Eğitimciler olarak yaşamın tüm olumsuzluklarından kendimize de bir pay çıkaralım.
Bu HARMAN köşesinde esen rüzgarların, ayrılan seç ve samanların, esip savurmalarımın anlam ve önemini sizlere sunmama olanak veren, bu köşeyi bize emanet eden Rahmetli; Mustafa Aydın Filizel ve Marmara Bölge Gazetesinin Kurumsal Kimliğine DÜRÜST davranmamış olur,
*İ DURAK İ*.
YETER Kİ, ÖNCE KENDİMİZE DÜRÜST DAVRANALIM.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home