Çarşamba, Ocak 30, 2013

HAKKI'NIN İNSAN HAKKI

         “İnsanlık topluluğunun bütün üyelerinde bulunan onurun; eşit ve başkasına aktarılamaz hakların tanınması, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğu,” nu öğrendik. Öğrendik te başımız göğe mi erdi? Binlerce yıllık insanlık tarihe baktığımızda; insanlığın insanlardan çektiğini ormanlardaki çıplak çakallar bir birinden çekmemiştir.

         İnsan hakları evrensel bildirgesine baktığımızda

ÖN SÖZÜNDE:

“İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesi insanlık vicdanını isyana yönelten zorbalıklara yol açmış olduğu ve insanları korku ve yoksulluktan kurtulmuş, söz ve inanç özgürlüğüne kavuşmuş bir dünya kurulması insanoğlunun en yüksek ideali olarak ilan edilmesi olduğu,

İnsanın baskıya, baskı yönetimine karşı son çözüm olarak ayaklanmak zorunda kalmaması için, insan haklarının bir hukuk düzeniyle korunması bir zorunluluk olduğu,”yazılıdır…

İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ

İLK ÜÇ MADDESİ İÇİNDE İRDELEME


Madde 1: Bütün insanlar özgür; onur ve hakları yönünden eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşçe davranmalıdırlar.

Madde 2: Herkes, ırk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da her hangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, doğuş ya da herhangi bir başka ayrım gözetilmeksizin bu Bildirge'de açıklanan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.
Bundan başka, ister bağımsız ülke uyruğu olsun, isterse bağımlı, özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke uyruğu olsun, bir kişi hakkında, uyruğu bulunduğu devlet ya da ülkenin siyasal, adli ya da uluslararası durumu bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.

Madde 3:
Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.

M adde 4: Hiç kimse köle ya da kul olarak kullanılamaz; kölelik ve köle alım satımı her türlü biçimiyle yasaktır…”.

         Ön sözünden ve ilk üç maddesini kayda aldığımız “İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİNİ parlamentolarınca onaylayan ülkelerin, insan hakları uygulamalarına bakıldığında görülecektir ki; sözde kabul, özde vurun abalıya olduğunu göreceksiniz.

         İnsanların özgür, onurlu olduğunu, eşit doğup, kardeşçe eşit yaşadıklarına inanıyor musunuz?

         Akıl ve vidan sahibi, kendini çağdaş diye tanımlayan ülkelerde; en vahşice insanlara saldırıldığına tanık olmayanımız var mıdır? Tanık olmayan varsa; insanlıktan nasibini almamışlardır.

         Bu gün ülkemizde yaşadığımız siyasal ve sosyal sorunların asıl kaynakları nelerdir?

“Irk, renk, cins, dil, din, siyasal ya da her hangi bir başka inanç, ulusal ya da toplumsal köken, varlıklılık, “ bölgesel, etnik farklılıkları körükleyerek, ülkemizdeki huzur ve barışın bozulmasına hizmet edenlere bir bakınız. Göreceksiniz ki böl parçala yöntemleriyle kardeşi kardeşe kırdırmanın planlarını yapan zihniyetlerin farkında olmamız gerekir.

         Hakkı arkadaşım. Ben Hakkı’ya hakkınca, onun hakkını veremiyorsam, benim Hakkı’ının İnsan hakkını çiğnemiş olmaz mıyım? Hani bu ülkede demokrasi havarisi kesilen Hakkı’lar neden? Hakkının İnsan hakkına sahip çıkamıyorlar? Çıkamazlar çünkü kendi haklarını korumaktan; “HAKKI’NIN İNSAN HAKKI” HAKK’A HAVALE * İ DURAK İ *

         10 Aralık Pazartesi İnsan Hakları Günü’ydü. Bu hafta insan hakları olarak kutlanacakmış. 1 gün, bir hafta hatırlanan Hakkı’nın İnsan Hakkı, 365 gün,51 hafta unutulmasın erenler.

YENİ YIL MUŞTUSU

         2012 Yılı sona erdi. Yep, yeni bir yıl geldi. Kentlerin alış veriş merkezleri, EŞ VE DOSLARA yeni yıl hediyeleri almak için dolup taştı.    Yeni yılda, yeni ödüller, terfiler, makamlar, yeni sıfatlar, yeni erdem ve erdemsizlikler velhasıl insanlarımızın tuhaf hallerini görür ve yaşarsınız.

            Dünü unutur, bu günü yaşarsınız. Günler, günlere, aylar, aylara, yıllar, yıllara eklenir; bir  de bakarsınız ki arkanıza, bir arpa boyu yol almışsınız .

            Tüm ömrünüzü bir şeyler olmaya, yeni şeyler almaya adarsınız. Geçmişle geleceği birbirine bağlarken, adınızın önüne yeni sıfatlar yüklemenin telaşında bulursunuz.  yeni ASıR size, yeni anlam ve misyonlar yükler. Misyon, vizyon cenderesindesiniz.

             Yeni ASRın başında ANTİ EMPERYALiST, sonunda EMPERYALİST olursunuz.  Yerel anlamda; dün devrimci, bu gün tutucu, ilerici, gerici,yenilikçi,modernist.. olabilirsiniz. Dünkü sistemi savunurken, bugün;  yaşadığınız konumuzdan mutlu mesut ve bahtiyar olabilirsiz.

            Gördük- yaşadık, yaşıyor ve görüyoruz. Adının önündeki sıfatları taşıyamayan “EŞREF-İ MAHLUKAT”lara sözüm.  Adabı muaşeretten, edep ve hayadan, vatan ve milletten söz ederlerken, bir anda kendilerini ulaşılmaz, anlaşılmaz  kılarlar hiç kimse onları anlamaz . Dün küfrettikleri sistemin dümen suyuna girerek yeni sıfatlar için olmadık şaklabanlıklar yaparlar. Havada, karada, denizde bilmem nerede? Ne kadar TAKLA varsa atarlar.

            Dün,  tüm kutsal değerlere küfür edenler; bu gün saaaf, saaaf olmuşlar; düzenden nasiplenmenin duasını yapmaktalar. Din, iman,ahlak, etik değerler vaazında en öndedirler.

            Gelelim yeni yıl MUŞTUMUZA;

 Güzel ülkem de; her türlü sıfatı( at,ok,yıldız , ay,..kor, or,aza, ayan,genel ve özel…) kazanabilirsiz.

Tabiidir ki, beceriniz, kabileniz, tarikatınız, etkin ve yetkin cemaat çevreniz olur; siyasi ve ekonomik zırhınız varsa hiçbir engel çıkmaz.

            Hırsızlık, ahlaksızlık  yapıp, trafiği alt üst edip onlarca insanın ölümüne sebep olsan muhteremsin. DEVLETİ ONLARCA LİRA ZARARA SOKSANDA  bir sahip çıkanın olur. Arsızlığın, yüzsüzlüğün yanına kalır. Önüne gelene küfür etsen de, kimse sana dokunamaz. Sana dokunan yanar. Bizim ŞEREFSİZ ŞEREF; ŞANLI ŞEREFLİ BİR ŞEREF olur.

            ANCAK SEN; BİRŞEY OLAMAZSIN;

            ŞEREFLİ ŞEREF iken REZİL OLAMAZSIN.

            Olmak istesen de; böyle bir sıfatı kazabilmen için çok fırın ekmek yemen gerekir *İ DURAK İ*. Sende bu yalamalık varken, hiç bir KAK olamazsın. BİR KAK olsan da, bu yaştan sonra hiç bir KAKA yaramazsın.  Sen kendine mukayyet ol yeter.

            NİCE MUTLU YILLARA…

           

           

 

EMEK VE UMUT ÖRÜNTÜLERİ



--
İhsan DURAK
Öğretmen (E)
http://ihsan.durakailesi.com

EMEK VE UMUT ÖRÜNTÜLERİ

        İnsan yaşamı emek ve umut üzerine kurguludur. Kısa söylemler üzerine beynimiz kendini proğramlar. Zamanı böylece öğütür, un eder. Değirmenin buğday tanelerini biçimlendirdiği gibi…

“İki bülbül bir derede ün eder. Değirmenler döne döne un eder.”Hisarlı Ahmet

        Bacım reklamlara çıkmış; elinde kerpeteni, inşatta demir pilyeler.

“-İŞ OLMAYINCA AŞ OLMAZ.”, erenler dillendirir;” – ÖLÜ GÖZÜNDE YAŞ OLMAZ.”, ebe kadın seslendirir; “-YENİ DOĞAN BEBEDE DİŞ OLMAZ.”…

        İnsanız hamlıktan olgunluğa giden yolda, tozdan, topraktan, yelden, selden, uçan kuşun kanadından alıntılarla” Uzun ince, bir yolda..” madde ve  mana dengesi kurmaya emek verir, umutlarımızı yeşertmeye çalışırız.

        Umutlarımız yeşerirken aklımız duygularımızın tutsaklığında, duygularımızda aklımızın tutsaklığını yaşar.

        “İNSAN RUHU DURU BİR IRMAKTIR.”

        Maddi umutlarımızla, manevi umutlarımız arasında gidip geliriz. Maddi umutlarımız, maddi düşüncelerimizi, maddi düşüncelerimiz NEFİS IRMAĞIDIR. Irmağın altından temiz sular, üzerini kaplayan arzu denen çerle çöplerle denizlere akar giderler.

        İçimizdeki UMUT ÖRÜNTÜLERİNİN ilmeklerini çözmek için EMEK ,UĞRAŞ gerekir.

        Emek umudu, umutlar emeği besler, ömür boyunca. SU BİR HAYAT, HAYAT BİR SUDUR.”diyen doktorumun sözünü önemsemedim. Zamanla sözün ayırtına vardım.

        Bir ömür, canlıdan; cansıza koşarız. Canlı cansıza, cansız canlıya, nebatat, mahlukata, mahlukat nebatata koşarak ömrünü tüketir. Gökyüzü yeryüzüne, yeryüzü gökyüzüne HASRET YAŞAR.

        Su damlası akarsulara, akarsular denizlere, denizler gökyüzüne ulaşma yolunda. Dondan dona girerek, atmosferik olayların ortasında bulur kendini SU DAMLASI.

        Yeryüzü-suyu, su yeryüzünü özler. Çiy, nem, bulut, yağmur, kar, dolu olup serpilir yeryüzüne. TOPRAK VE SU DAMLASI özlemle kavuşurlar. Tohum toprağa düşünce, tohuma can verir SU DAMLASI. Tohum yeşerir, insanın umutları gibi. Can, cana koşar umutları yeşertmeye, umutlar umutlara koşar emeğe can vermeye(GÜÇ).

        İnsanın içinde, yaşama sevinci yeşerir, umutları gerçekleşince. Umutlarımız tükenmez. Biri bitince biri başlar. İnsan, tüm yaşamı boyunca yeni umutlar peşinde koşar.

        UMUT, YOKSULUN İŞİ, AŞI, CAN YOLDAŞIDIR.

        ULU ERENLERİN BAĞINDAN, BOSTANINTAN, DESTANINDAN NEM KAPMAYANLAR KURUYUP GAZEL OLURLAR. SAVRULURLAR HER YANA. YANA YANA KÜL OLURLAR.

        EMEK VE UMUT; Çiledir, gözyaşıdır, karşılık beklemeden vermektir. Beklentiye girmeden beklemektir UMUT. Kendinde bu gücü bulamayanlar kendilerini yaşamın çöplüğüne bırakırlar.

        SEVDANIN GÜCÜ(SUVEYDA); sıcak nefestedir. Nefesler soğuyunca; canlar, candan; can alıp canlanamaz. Bu nokta, UMUDUN BİTTİĞİ YERDİR.

        Sizin tüm umutlarınız yeşil kalsın. Kazancınız bereketli, aşınız tatlı, ömrünüz bahtlı olsun. Bu sözün sonu yoktur diyenlere saygı, sevgi ve hürmetler *İ DURAK İ*.

SAÇLAR JÖLE,

BEYİNLER

KÖLE OLMASIN

          Jöle ve köle arasındaki bağıntılar neler olabilir? Benim anladığım, bildiğim kadarıyla;

         JÖLE; pastaların güzel görünmesi için içinde jelatinimsi bir madde içeren,  pastaya parlaklık ve duruş güzelliği katan bir kimyasal. Kimyasalların kullanılmadığı bir alanı düşünemiyorum. Son yıllarda kimyasal çalışma ürünü başka bir jöleye takıldım. Güzellik salonlarının ve güzelleşme hevesindeki insanların saç bakımı ürünü diyerek tanımlamakta bir sakınca yok. Saçların düzgün, parlak, bakımlı olmasına yardımcı bir üründür.

         KÖLE(TUTSAK); her türlü özgürlüğü elinden alınmış. İşitmesi, görmesi, konuşması, düşünmesi, hareket etmesi, yemesi ve içmesi engellenmiş olarak yaşayan, hiçbir bedensel eksikliği olmadığı halde komutla yaşayan beyinlerdir

         İNSANLIK TARİHİNDEN birçok örnekleri sıralamak çok zor bir iş değil. Yaşadıklarımıza bir anlam yüklemek için tek bir örnekleme yaparak konumu işlemeye çalışacağım.

         Bir söylem vardır;

         “VAKİT NAKİTTİR” gerçekten VAKİT NAKİT MİDİR? Yeniden kendimizi sorgulayalım. " VAKİT" elimizdeki en büyük zenginliktir; çünkü sınırlıdır. Para kazanabiliriz, ama daha fazla VAKİT kazanamayız. Dolayısıyla, birine VAKİTayırdığımızda, bir daha asla geri alamayacağımız VAKTİMİZDEN ayırmış oluruz.

         BU DURUMDA; kendi yaşamımıza adaletli davrandık mı diyerek, başımızı yastığa koymadan kendimizi hesaba çekmeliyiz.

         Saçlarımıza JÖLE, beynimizi maddi değerlere KÖLE yapmadan binlerce kez kendimizi yeniden, yeniden hesaba çekebiliyor musunuz?

KENDİNİ BU HESABA ÇEKEN;
BÜYÜK İSKENDER;komutanlarını çağırıp son üç arzusunu iletmiş. Ölümün eşiğindeyim: 
1] Tabutu dönemin en iyi doktorlarınca taşınmalı. 
2] Elde ettiği tüm zenginliğinin [altın, gümüş ve değerli taşlar] yol boyunca tabutu mezara gelene kadar serpiştirilmeli.
3] Elleri, herkesin görebileceği şekilde tabutun dışına sarkmalı.  

Komutanlardan biri, şaşkın, nedenini sormuş.  

BÜYÜK İSKENDER AÇIKLAMIŞ:  

1] En ünlü doktorların taşımasını şu nedenle istiyorum: Herkes bilsin ki,  Doktorlar ne kadar iyi olursa olsun, onlar bile ölümün karşısında çaresizdir.

 

2] Yerlere sepeceğiniz değerlerim de gösterecektir ki:  Bu dünyada elde ettiğimiz zenginlik, bu dünyada kalır.

 

3] Ellerim tabutun dışında kalsın ki, herkes bilsin: Bizim için en değerli şey olan zamanımız tükenince, boş ellerle doğduğumuz gibi, boş ellerle de gideriz.” (Bir iletiden alıntıdır.)

 VAKİT; HAYATIMIZDIR ve ÇOK DEĞERLİ bir hediyedir. *İ DURAK İ* bu değerli hazineyi unutmadan; SAÇLARINI JÖLE, BEYNİNİ KÖLE YAPADAN yaşamaya bak BEYEFENDİ.

 

YAŞARKEN ÖĞRENİRSİNİZ

 

Susmayı öğrendim çok konuşanlardan.

DİNLEYEREK.

Alçak gönüllü olmanın erdemini tattım çok bilmişlere inat; GÖLGEMİ ÖLÇÜ KOYDUM, ASRI ANLAMAK İÇİN.

Gerçekten bilenlerin az konuştuğuna şahit oldum sessizce.

BOŞ TENEKEDEN ÇOK SES ÇIKTIĞINA TANIKLIK EDEREK.

Her yaşananın sadece bir deneyim olduğunu kavradım. SANIK OLARAK.

Hak etmeyenlere, çok anlam yüklemenin, ruhuma verdiği zararı keşfettim. ASRA TUTUNARAK.

 

Kendim olmayı seçtim.

ÖDÜNÇ alınmış YAŞAMLARDAN oluşmayı değil.

ASRA KARŞI DURMANIN YÜKÜNÜ ÖLÇTÜM.

TARTIM BOZULDU.

 

Kendi hayatlarını yönetemeyenlerin,

 diğer hayatlara müdahalelerine güldüm sadece.

 İÇİN, İÇİİİİİN…

Kokuşmuş zihniyetlerin, yalan gülümsemelerinin

 içinde yer almaktansa;

 UZAKTAN, ÇOK UZAKLARDAN; ONLARA seyirci kalıp, İNSANLIĞIMI KORUMAYI öğrendim..

VARLIĞIMI,

 hak edenleri hayatıma KATMAYI,

hak etmeyenlere HOŞÇAKAL demeyi öğrendim.

            ÇALIŞIRKEN, ÇALIŞIYOR,

        KOŞARKEN , KOŞAR,

        SEVERKEN, SEVER GİBİ,

        KONUŞURKEN,

KONUŞMUŞ OLMAK İÇİN,

        UYURKEN, UYUYORMUŞ GİBİ,

        OKURKEN, OKUYORMUŞ,

YAZARKEN YAZIYORMUŞ,

ÖLÇERKEN, ÖLÇÜYORMUŞ,

TARTARKEN, TARTIYORMUŞ

        YÜRÜRKEN, YÜRÜYORMUŞ,

        GELİRKEN,GELİYORMUŞ GİBİ yapanlardan kendimi korumanın derdine düştüm.

        İNSANCA YAŞAMANIN erdemine ulaşmak için;

 kendi gök yüzümde kanat çırptım.

Kendi düşünce denizimde kürek çektim.

Kendi beden toprağıma İYİLİK, GÜZELLİK, SEVGİ, MUHABBET, İNSANLIĞA SAYGI VE SEVGİ TOHUMLARINI kendim ektim, kendim biçtim.

Kimsenin tavuğuna kışt, köpeğine oşt demeden, varlığı varlık, yokluğu yok olarak BİLİRİM diyerek yaşamanın, YOLUNDA OLMAKTIR asıl olan.

        SAÇMALAMADAN, akıllara vesvese, ikilik tohumları saçmadan sözü sonlandır. Lafın harmanı olmaz.

        “ SÖZ OLA AĞULU AŞI, SÖZ OLA KESE BAŞI, SÖZ OLA KESE SAVAŞI.”  BU SÖZÜ AKLINA NAKŞET *İ DURAK İ*.

 

YONTARLAR CENNETİ ÜLKEM

        Bu gün, “yontma” kavramının derinliklerinde yol alalım. Kendimize bir çeki düzen verelim.  Yontu=parça= çıkar= mal, üstüne mal, para üstüne para, çıkar üstüne çıkar koymaktır, çıkar çetelerinin işi. Yontarlarca; vatan, millet, din, iman, ahlak… yasaları da neymiş, aldanmayınız. Kendinizi onlardan koruyunuz.

         Rengi, biçimi, siyaseti, mesleği, yoktur yontarların. Anadolu’nun tüm köşe başları, çeşme başları, ağaç gölgeleri, köyde, kasabada, kentte yollar, kaldırımlar, boş meydanlar, onlar içindir. Gülücükleri sahte, davranışları sinsidir. Ormanın aslanlarına saldırır, filleri alt ederler.

         Tüm siyasi, ekonomik, kültürel örgütlenmelerin içinde, kameraların gözünün içine bakarlar elleri ceplerinde,  para keseleri sırtlarına dikilmiştir. Köşe başlarında, mezarlıklarda, köprülerde, yol kavşaklarında, köy, kasaba, kent meydanlarında onları ağlarken görürsünüz. Yüreğiniz dayanmaz, ağlayışlarına. Bir taş çorba parası, memleketine ulaşmak için bilet parası için kapı, kapı dolaşırlar.

         İşin rengi değişti. Kurumlar adına teşkilatlandıklarını basından okuyoruz. Kimi savcının, kimi Emniyet müdürünün, kimi mali müşavirin ad ve isimlerini kullanarak,  vatandaşları soymanın, yolmanın peşine düştüler.

         Güzel ülkemizin güzel insanları hayır ve hasanette birbirleriyle yarışırlar.  yontarların, yontuculuklarının boyutlarını düşünmek akıllarına gelmez.  Yoksula, öksüz ve yetime yürekleri dayanmaz. Çünkü mayalarında 100 yıl içinde dört büyük savaş görmüşlerin oğulları, kızlarıdırlar. Dedelerinin hangi koşullarda bu vatanı vatan yaptıklarını çok iyi anlamaktadırlar.

         ATATÜRK MERSİN GEZİSİNDE;

         Görkemli binaları görür ve yetkililere sorar;

         -Bu köşk kimin?  KİRKOR’UN.  –Ya şu koca bina kimin? YORGO’NUN

         - Ya şu? SOLOMAN’IN.

          Atatürk birazda sinirlenerek sorar.

         -Onlar bu binaları yaparken siz neredeydiniz?

         Toplananlar arasından bir köylünün sesi duyulur.

         *-“ BİZ YEMENDE, TUNA BOYLARINDA, BALKANLARDA,, ARNAVUTLUK DAĞLARINA, KAFKASLARDA, ÇANAKKALEDE, SAKARYADA SAVAŞIYORDUK PAŞAM!”

         Atatürk hatırasını naklederken;

         - “HAYATIMDA CEVAP VEREMEDİĞİM YEGANE İNSAN BU AKSAKALLI İHTİYAR OLMUŞTU.” DİYOR.

         ***

YAŞADIĞIMIZ YILLARDA

-         Bu şeker fabrikası kimin? İSRAİL’İN

-         TEKEL KİMİN? ODA İSRAİL’İN.

-         Sümerbank kimin? İNGİLTERE’NİN

-         Seka Kimin? YUNANİSTAN’IN

-         Pektim, Tüpraş, Telekom kimin? AMERİKALI’NIN

-         Limanlar kimin? YUNANİSTAN’IN

-         ….

-         Şimdi sen, torunlarına hesap ver *İ DURAK İ* Siz ne yaptınız dediklerinde ne cevap verirsiniz?

ÇOK BASİT

      Köşe başlarında, sağcılar solcuları, solcular sağcıları beklediler. Laikler, anti laikleri, antilaikler gözleyip, izlediler. Devrimciler cafelerde okey devrimciliği yaparken, Milliyetciler, muhafazakarlar derslerine iyi çalıştılar.

         Vatan, Bayrak, Milet, din , iman, ahlak, Sakarya bitti.

YONTARLAR, NALINCI KESERİNDEN KESKİN ÇIKTI

ZAT’I MUHTEREMLERE !..

      Ey muhteremler!.. Muhteremlik sizlere uzaydan mı bahşedildi?. Halkın inayeti, siyasetin faziletleriyle muhteremleştirildiniz. Asılı unutup, görüntüyü, gerçek olarak sunmaya gayret içindesiniz.

          Zatınızın kibir ve gururu, zafiyetinizden. Zafiyetleriniz sizi yönetendir. Zafiyetim yok diyen insan şu alemde var mıdır? Sağlığımda görmek isterim, zafiyetsiz zatları. Zaaflarına düşkün zatların eseridir, mutlu-mes ud yaşantımızın kaynağı.

         Kimi zatın zaafı, muhterem olmaktır. Hak için, Hak’ça katılımı, Hak’ça üleşimi, Hak’ça katlanmayı ümit ederiz zatı muhteremlerden.Halka, HAK’ça hizmetin dağıtımı asıl muhteremliktir. Kimi zatın, zafiyeti; MEŞHUR olmaktır, MEŞHUR .n. g.l KÖFTESİ, MEŞHUR s.s.r.l.k AYRANI, MEŞHUR M.r.ş DONDURMASI,MEŞHUR B.r.s  İSKENDER DÖNERİ… örneği. O muhteremler Newton çarkının dönüş rengini gösterirlerde, diğer renkleri görmeye zaafları ve tahammülleri yoktur.

         Zat’ı muhteremlerin Zafiyetlerinin EN MEŞHURLARI benim konum dışıdır, ancak örneklemeden geçmekte size saygısızlıktır.

         Kimi Zat’ı muhteremlerin çiçek sulama, böcek avlama, fare kapanı kurma, fil olma, dev olma, kuzgunu anka, barış güvercini, ışıkların dansçısı, yüzüklerin, tüzüklerin efendisi olma hasletlerini belirtmeden geçmek ayıp olur…

          Kendilerini “Zat’ı Muhterem” yapan DEMOKRASİnin nimetlerinden aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yararlanan bu zatlar; kendilerine bu nimetleri bahşeden; TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’ini ilelebet yaşatılmasına yönelik çalışmalara gelince YAN ÇİZERLER. Bu kış kıyamette, arabaları double yollarda patinaj yapmakta, yoldan çıkmakta, ,kar, boran, karakış altında ki; ilkbaharın gelmesini dört gözle beklemektedirler.

         ZAT’I ŞAHANELERE  YAZILAN ŞİİRDEN BİR DEMET;

*Millet seni bekledi Sultan Fatih’ten beri/ Padişahım sayende tarihe döndük geri.

Suriye’yi fethettin, titrettin İsrail’i/ Umarım Amerika bundan ders almış olsun….

*Sayende sindi terör, sıfır sorun netleşti,/ Hem Sarkozi hem Merkel Karşında cüceleşti

İran demokrat oldu, Mısır tam Laikleşti/ Dilerim ki ümmetin dehanı sezmiş olsun…

*Dokunan yanıyormuş, bırak ben de yanayım/ Saflar ayrışıyorsa, Atatürk’ten yanayım,

Takiyye yapmadım ki, gerçekten utanayım/ Boğazımdan bir lokma haram geçmemiş olsun.

 *Ulusal benliğimi silsen de perde perde/ Coşkuyla gülmesen de kutlu Milli günlerde

Şanla şerefle dolu yaşayan devrimlerde/ Yüreğimde tutuşan ateş sönmemiş olsun.”   Aşık Kul Hakkı Bağışla beni Aşık, haddim olmadan aktardım duygu ve düşüncelerini..

         Şimdi susmak zamanıdır. Hiçbir sözün sonu yoktur. “ Çok söz yalansız, çok para haramsız olmaz” diyor erenler. Yıl görmüş, yol görmüş, HİLALolmuş AY DEDEler. Sonsuz torun büyütmüş, AY YÜZLÜ NİNELER kulağıma ninnilerle nakşettiler  HAK İÇİN; HAKÇA SÖZÜ *İ DURAK İ*

 

 

ZOO OPTİK KASIRGALAR

        Yazı başlığını beğenmediniz. Olsun. Herkesi her yazıyı beğenmesini beklemek aymazlığın ta kendisidir. Yazı başlığının esintisi Sayın Erdal Atabek’in 2000’li YILLAR yazı köşesidir.

         ZOO: HAYVANLAR

         OPTİK: IŞIK BİLİMİ

         KASIRGA: SICAK VE SOĞUK HAVALARIN YER DEĞİŞİMİ SIRASINDA ORTAYA ÇIKAN GÜÇLÜ VE KONTROL EDİLEMEZ HAVA AKIMI.

         Dünyada yaşanan kasırgalarının tümümün adı KADIN adıdır.

         Sizce bunun sebebi ne olabilir?

         Yazar yanıtlıyor. “ Erkek metrologların kadınlardan çekmesinden mi? Yoksa kadınlara olan hayranlığından mıdır?  Bilinmez…”

         Bana göre iki yanıtta yanıltıcı. Kasırgaların temel özelliği DOĞURGAN oluşlarındadır. Küçük kasırgalar, büyük kasırgaların anasıdır. Tarihin derinliklerinden(NUH TUFANI) günümüze insanlık, büyük kasırgalar yaşamıştır. Binlerce insan telef olmuştur.

         Sözgelimi:

         “İRENE Kasırgası hafif geçti.2005 KATRİNA Kasırgasında 1500 insan,

         1995 ANGELA Kasırgasında 1000 insan,1980 NARGİS, MYANMER’DE 4000 insan,

         1991 TELMA Fırtınasında       6000 insan öldü. BONNY, RAXONE, VE RİTA  kasırgalarının  hepsi kadın adıdır.

         ***

         İnsanoğlu hayvanlar aleminin en üstünü olarak yaratıldığını, ancak doğa olayları karşısındaki acizliğini göz ardı edemeyiz. Hayvanlar alemindeki, kolonik yaşam birliklerindeki düzeni, kendi içinde

gerçekleştirememiş akıllı yaratıklarız.

         Hayvanlar alemindeki kolonik yaşam birliği  ile SÜRÜ davranışlarını bir birinden ayırmalıyız. Kolonik yaşam birliklerinde herkes kendi görevini yapar. Koloni üyesi kendi görevinden sorumlu, koloninin düzenindeki görevini yapmaktan mutludur.

         Kazlar, turnalar, kırlangıçlar, leylekler, ve diğer göçmen kuşlar, Koyunlar, keçiler… bir birinin izini takip ederler.

         ***

         İnsani davranışları inceleyen bilimin babası; ABRAHAM MASLOW’ dur.  “BİLME KORKUSU” hakkında şunları aktarıyor.

         “BİLMEKTEN KORKARIZ.”  “çünkü bilmek bize bir şey yapma sorumluluğu yükler. O sorumluluktan kaçınmak için bilmekten korkarız.”  Kendi bilincimiz dışı savunma sistemi bizi yönetir.

         Bayramlarımızda yollardaki trafik akışı kasırgaya dönüşüyor. Bayrama, tatile giderken soluğu, ya bir hastanede, yada; ebedi istirahatgahta alıyoruz. Ama herkesin ehliyeti var. Herkes fırtına gibi sürücü, yollar fatihi.

         Burada suç kimin? Trafik canavarının. Bilen gören var mı? Ancak yaşayan bilir. Bilmezsen rahatsız olmazsın. Herkes bir birine soruyor. MEMELEKET NEREYE GİDİYOR? Bilen cevap veriyor: SEN NEREYE GİDİYORSAN, MEMLEKETTE ORAYA GİDER.

         TERÖR KENDİ İNSANINI YİYİYOR. SEN NEREYE GİDİYORSUN?

         NASA uzay çalışmaları için 200milyon Dolar harcamış. Çok gelmiş. Türkiye 30 yılda TERÖRle savaşta 400 Milyon Dolar harcadığını basın yazıyor. Bunu biliyor musunuz? Bu ülkeye o paralarla kaç fabrika, okul, kaç insan yararlanırdı?

         Söylenecek yazılacak çok. Kısır siyaset, didişme, aşağılama, hor görme, yok sayma davranışlarıyla nereye varılır?

         “Kendi başını bağlayamayan gelin başı bağlamaya kalkar.” Özlü söz. Sonbaharın aydınlık, güneşli, günlerindeyiz. Ayılıp bayılmayalım. Her mevsim kendi kasırgasını kendi yaratır.

 

 

        

 

        

        

ULUSAL EĞİTİMDE

 

       KÖYLERDE ELEKTİRK YOKTU AMA:

“Dağlarda tek, tek./ Ateşler yanıyordu./ Ve yıldızlar öyle ışıltılı,

Öyle ferahtılar ki,

Şayak kalpaklı adam/ nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden/

Güzel ve rahat günlere inanıyordu/ ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki

Mavzerinin yanında,/ birden bire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun sağındaydılar.

O, saati sordu.

Paşalar “Üç” dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak, çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar, / eğildi, durdu.

Bıraksalar

İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak

Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.” Nazım HİKMET Kuva-yı Milliye Destanından.

***

       “TAM TERSİNE

Karıkoca şehrin kalabalık ana caddelerin birinde geziniyorlar. Kadın bir ara söylenir.

-Çok kırılıyorum sana… Adam şaşkınlıkla sorar.

-Ne oldu ki? Neden kırılıyorsun?  Kadın:

-Neden olacak. Ne zaman geç ve güzel bir kız görsen, kendinden geçip evli olduğunu unutuyorsun.

Adam içini çekerek cevaplar:

-Yanılıyorsun karıcığım yanılıyorsun. Tam tersine, asıl o zaman evli olduğumu hatırlıyorum.

         ***

         NE GEREĞİ VAR DI?

         Şimdi bu iki farklı parçayı yazının başına almanın bir anlamı olmalı.

         Şayak kalpaklı adamın ruhunu yakalamış alnında bilgilerden çelenkler taşıyan prometeler(Atatürk’ün öğretmenleri), ANADOLU ve Trakya’nın dağ başı köylerinde ışıltılı gözleriyle, ahırlardan bozma sınıf pencerelerinden kara önlüklü, beyaz alınlı yavrularımızı,  soğuk ve ayazda teneke sobaların kızıllığıyla ısınan sınıflara bekliyorlardı.  TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ insanlarının kör karanlıklardan çıkarılması için.

         Anadolu insanın yurdumuzun işgalci güçlerine karşı örgütlediği KUVA-YI MİLLİYE(HALK GÜÇLERİ BİRLİĞİ)nin başardığı “KUTSAL İSYAN”. Sembolu Mustafa Kemal’in KOCATEPE’ye çıkış fotoğrafıdır.  “Başkomutanlık Meydan Muharebesi”,YENİ TÜRKİYE DEVLETİ’NİN  kaderini değiştiren “KURTULUŞ SAVAŞI DESTANININ” YILDIZ. ZAFERİDİR.

         Meydanlarında kazanılan zaferler; eğitim, bilim, sanat ve kültürle taçlandırılmadıkça bir anlam taşımaz. Atatürk’ün gösterdiği hedefler açıktır.

         “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ.”, “ÇAĞDAŞ UYGARLIĞI AŞMAK.”  Bu hedeflere ulaşmanın temeli; EĞİTİMDE, BİLİMDE, TEKNOLOJİDE, GÜZEL SANATLARDA YENİ UFUKLARA YELKEN AÇMAKTIR.

         BUNUN YOLU:

         ULUSAL EĞİTİM, ULUSAL SAVUNMADAN GEÇER.

         Kendilerini gelişmiş, çağdaş, ilerlemiş ülkeler olarak kabul ettiren ülkelere, üstün beyin gücü İHRAÇ ETMEK İŞDEĞİLDİR. Ülkemizin geleceğini kendimiz tayin edebilecek nesiller yetiştirmek gerekir. Lise eğitimi düzeyinde öğretim veren üniversiteler yerine, Bilim ve teknolojik donanımlı özgür, özerk üniversiteler ancak bunu başarır.

         “TÜRKİYE, TÜRKLERE BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİ VE DEĞERLİ BİR ÜLKEDİR.” DİYEN EGEMEN ÜLKELERDİR. BÖLÜCÜ TERÖR VE AYRIMCILIKLARA DESTEK VEREN DIŞ DÜŞMANLARA KARŞI, EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN DENEME TAHTASI OLMAKTAN ÇIKARILMALI.

         TÜRKİYE’MİZİN YENİ YÜZ YILLARA TAŞINMASI İÇİN, EKONOMİK KALKINMANIN MOTOR GÜCÜ, BİLİMSEL EĞİTİMLE DONATILMIŞ;  EĞİTİMLİ, KALİTELİ İNSAN GÜCÜYLE, ÜLKEMİZİ GELECEK YÜZ YILLARA TAŞIRIZ.

                                                       *DURAK İ*

YAPICILAR,YAKICILAR, TAKICILAR...

            "Demokrasi işi biraz zor!.. "diyor Milliyet gazetesi yazarı Sayın Mehmet Tezkan Aslında NE OLDU? diyerek olaylara yaşadıklarımıza  yeni yaklaşımlarla yanıt veriyor. verilen yanılardan yeniyorumlara varma bize düşüyor. ne oluyorda? neler oluyorda? bizler duymuyor, anmıyor, umusamıyor, köprüler yıkıldıktan sonra bizlerin haberleri oluyor, yeni yorumlarda kendimizi buluyoruz.

            Değişen dünya koşullarında, değişime karşı durmak, yerinde saymaktır. Bu anlamda farkındalıkları güçlü insanların dilinden alıntılarla yaşamın olaylarına, siyasi, ahlaki, ekonomik ve kültürel ilişkilerine bir anlam yüklemek akılcı olur.

            Akılcı yaklaşımların problem çözüm yöntemlerinden; Ayanilik(şeffaflık, netlik, açıklık...), Tüme varım(parçadan bütüne), tümden (bütünden parçaya )gelim, projeksiyon(kuş) bakışı, yerindelik, zamanındalık... ilke ve yöntemlerine baş vurmadan ülkemizdeki ve dünyadaki DEMOKRASİ anlayışı kavramakta zorlanırız.  
Naz HYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/NazHYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/Nazım~Hikmet/default.htm"ım~Hikmet/default.htm"HYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/Nazım~Hikmet/default.htm"ı HYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/NazHYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/Nazım~Hikmet/default.htm"ım~Hikmet/default.htm"HYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/Nazım~Hikmet/default.htm"m Hikmet’in ‘Yapıyla, Yapıcılar’ şiirinde söylediği gibi bu iş biraz zor..
Şöyle demiştir.
*
"Yapıcılar türküler söylüyor,
Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
Bu iş biraz daha zor.
Yapıcıların yüreği bayram yeri gibi cıvıl cıvıl.
Ama yapı yeri bayram yeri gibi değil.
Yapı yeri toz toprak,
Çamur, kar.
Yapı yerinde ayağın burkulur,
Ellerin kanar."

            Türküleri yakmak,seslendirme havası vermek(EZGİYİ), belirlemek,  almak gelecek kuşaklara  o ezginin taşınması için notaya almak, kulaktan kulağa taşınması için  ezginin yakıldığı, bölgenin tavır ve edasını  vermek ayrı bir bilgi beceri, eğitim ve ahlak ister.


* TESPİT: "Diktatör sahneden çekilince demokrasi kurucuların yürekleri cıvıl cıvıl olsa da demokrasi arenası bayram yeri gibi olmuyor..
Kan kokuyor, barut kokuyor..
Bombalar patlıyor, kurşunlar sıkılıyor, millet birbirini boğazlıyor....".
** TESPİT: Çekilen acıların intikamı gözleri karartıyor.. Kimse seçim meçim düşünmüyor.. Kimse demokrasi inşa edelim diye türkü söylemiyor..
Vızır vızır kurşun sesleri türküleri bastırıyor.."
*** TESPİT:
"Din ayrılığı, mezhep ayrılığı,
etnik kHYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/etnik~köken/default.htm"öken ayrılığı, ideolojik ayrılık yeni kavganın bayrağı oluyor.."
****TESPİT: Demokrasinin gelmesi kolay değil.. Yapıcılar türkü söylüyor ama türkü söyler gibi yükselmiyorsa yapı, demokrasi yükselir mi?..
***** TESPİT:Çünkü seçim demek, demokrasi demek değil.. Halkın önüne sandığı koyunca o ülkeye demokrasi gelmiş olmuyor..
Demokrasinin gelmesi için demokrasinin ne olduğunun öğrenilmesi, demokrasi kültürünün yerleşmesi lazım..
İçselleştirilmesi..
******TESPİT:
Kan dökülmeden, acı çekilmeden, şiddetin çare olmadığı anlaşılmadan,
insanın en önemli varlık olduğu kabul edilmeden, insanlar birbirlerine saygı göstermeyi, tahammül etmeyi öğrenmeden..Demokrasi gelmiyor..
 SON TESPİT:Geliyormuş gibi yapıyor, gelmiyor.. Çoğu zaman adı oluyor kendi olmuyor.."YAKICILAR, TAKICILAR, KAKICILAR, YIKICILARDAN... *İ DURAK İ*

 

YAŞAMAK VE FIRSAT

“Yaşamak fırsattır, yararlanmayı bil,

Yaşamak mutluluktur, tatmayı bil,

Yaşamak bir rüyadır, gerçekleştirmeyi bil,

Yaşamak meydan okumaktır, ona karşı çıkmasını bil.” M. TERKUS

                Kadercilik, hücrelerimize kadar yerleşmiş, genetik yapımızı bozarak, teslimiyetçi insanlar topluluğuna döndük. Karıncalar kadar bile kendi yaşam kolonimize hizmet etmenin tadına varamamanın gerilimini yaşıyor insanlık.

                Bize sunulan bilimsel, teknolojik ve kültürel zenginliklerimizin farkında olmadan yaşayanları iyi gözleyip ve izlememiz gerekir. Sağlıklı olarak dünyaya gelen bireyler olarak; yaşadığımız yerin bize sunduğu yaşam zenginliklerinden yararlanma yerine kendimizi kahve köşelerine, evimize, birahane ve meyhanelere hapis etmemiz, yaşamın bize sunduğu tüm nimetlere ve güzelliklere sırtımızı dönmek demektir.

                Elbette herkesin mutluluk kaynağı farklı farklıdır. Çoban kuzularını, öğretmen örencilerinin başarılarıyla, anne ve baba çocuklarının mutlu geleceğini, esnaf kazancını, işçi ürettiği ürünle mutludur.

                Mutluluğun tadı; ne acıdır ne tatlı, ne ekşidir ne mayhoş, onun tadı insanı eder bir hoş. İnsanın bu dünyada bıraktığı sadece; “Hoş bir sadadır.” Hoş olmak insanın yaşama sevincini artırır. Yaşama sevinci artan insan üretken, yaratıcı ve cefakar vefakar olur.

                Çalışmanın erdemine inanmayan korkunç rüyalar görür. Yaşamak; yaşadığını fark etmek, aldığı her nefese sahip çıkmak her nefesin hakkını vermektir. Rüya olarak tanımlanan yaşamın içini gerçeklerler doldurmak, güzel insan olmanın ön koşuludur.  Fiziksel güzellikler anlık günlüktür. Harsta, hırsta, edep ve hayada güzellik özde ve sözde kendin bulur.

                Yaşamak; yaşamının önüne çıkan pıtıraklı, çaltı dikenli, dikenli tellerle örülmüş engelleri aşma cesaretini kendinde bulma becerisidir. Senin kendi yaşamın ve geleceğin için  bu engellerle savaşma gücünü yitirdiğinde yaşamınız kararır. Umutsuzluklar içinde, kıvrana kıvrana bir ömür tüketirsiniz.

                Meydan okumak, kitap okumaya benzemez. Meydan okumak yiğitlik, mertlik, dürüstlük ister. Havada, karada, denizde, her zaman her yerde kendine dürüst olmalısın ki yaşamın sana sunduğu fırsatları değerlendirebilmelisin.

                Geçtiğimiz haftayı; Usta çırak ilişkilerinin temelini kuran “AHİ EVREN VELİNİN ulu sözleriyle sonlayalım.

                HERKES KENDİ;

                “ELİNE, DİLİNE, BELİNE, AŞINA ,İŞİNE, EŞİNE” BAKSIN.

"TASVİR-İ EFKAR"

        Başlığımızın sözcükleri, sanırım yabancı geldi. Çok kafanıza takmayınız. Geçmişte  bir İstanbul gazetesini adı. Anlamına bakalım.

Yaşadığımız olayların insanda yarattığı duygu ve düşünceleri TANIMLAMA.

         Yazılarımda genel tanımlardan yola koyularak, genel doğruların, kalın çizgiler halinde sunulmasına gayret gösterir.  Yazıma ait yorumu okuyucuya bırakmak en anlamlı olandır diyerek düşünürüm.

         Geçen aylar ve günlerde ülkemizde, dünyada, komşularımızda yaşananları,  bir sağır sultan kaldı duymayan. Orta Doğu Coğrafyasının Siyasal, ekonomik, kültürel çalkantılarından ülkemizin etkilenmemesini düşünmek aymazlıktır.

         Hal böyle olunca;

         Seçime katılanların tercihi AÇIK. Hiçbir siyasal gücün kendini başarılı kılma lüksü yok. HALK, durumu BIÇAK SIRTI algıladı. Neyin adına? Siyasal çalkantılar, entrikalar, tuzaklar, darbeler, terör ve bilinmez durumlara karşı her siyasal güce avans üstüne avanslar verdi. Bu avans nasıl kullanılacak izleyelim.

         Halkımızın yaptığı TANIMLAMA, BETİMLEME, AÇIKLAMA, BİLGİLENDİRME VE İÇTEN, DİPTEN GELEN  DUYGULARI, ÖZLEMLERİNİN açıkçası siyasal partilerin aldığı oylarda saklı.Mevlana DİYOR Kİ;

         “HAYALLERİNİZE DİKKAT EDİNİZ,

         DÜŞÜNCELERİNİZE DÖNÜŞÜR.

         DÜŞÜNCELERİNİZE DİKKAT EDİNİZ,

TIRTIL, TERÖR, TRAFİK

        Tırtıl sözcüğünü okudunuz irkildiniz, tiksindiniz. Aslında bu duygulara kapılacak bir durum yok. Doğanın kendi içindeki canlılığı sürdürmenin bir biçimidir. Tırtılların besini yeşil yapraklardır.zehirli, zehirsiz olurlar, ama insan yinede irkilir.

         Tıtılın bir sonraki evresi kelebeklerdir. Renk cümbüş olurlar. Bahar ve yaz günlerinin gökyüzü, kelebekler, pır pır uçarlar, cır cır öterler. Kelebeklerin ömrü az olur. İnsan, yinede kelebekler gibi özgür olma tutkusu içinde yaşar. İnsanın bu özlemi duygu ve davranışlarına yansır. Kelebek ruhlu insanlar hemen fark edilir toplum tarafından. Daldan dala

 Konarlar

         Kelebeklerin anası tırtıllar, tırtılsı davranışlar ve bu zihniyet toplumu kemirir. Çamın körpe yapraklarını tüketen tırtıllar, koca çamın, ormanın kurumasına yok olmasına neden olduğunun farkında mısınız?

         KURTULUŞ GÜNLERİNİ YAŞADIĞIMIZ ŞU GÜNLERDE;

         89 yıl öncesi doğu-batı, kuzey-güney demeden vatanın kurtuluşuna omuz veren Anadolu insanın içinde tırtılları üretenler TÜRKİYE CUMHURİYET’imizi kol ve kanatlarını, yeşeren yapraklarını, yiyerek büyüyenler  kendilerini özgürlük savaşçışı ilan etmektedirler. Her türlü baskı zulüm, işkence ve yıkıcı, bölücü davranışlarıyla kendilerinin bu ülkede ezildiklerini iddia etmektedirler.

         30 yıldır ülkenin kanını emen bu terör tüccarlarına destek verenler kendilerini çağdaş ülke diyerek, çağdışı eylemleri destekledikleri açık.

Kasıtlı olarak; Halkın huzur ve refahına göz diktikleri net bir görüntüdür. Siyasal iradenin, kendi gücünü yerinde ve zamanında kullanmasına engel olanlarda yine; ABD+AB DESTEKLİ Orta Doğu projelerine engel durum oluşturduğu bir gerçektir.

         KALLEŞ PUSULAR, ANADOLU İNSANIN BAĞRINI DELMEKTEDİR. Sönen ocaklar, öksüz ve yetim çocuklar yürekler acısı.

         Kendimizi kelebekler gibi özgür ve bağımsız hissederken; uzun bayram tatillerimizde yollarda yaşanan trafik terörüne ne dersiniz? Kasaba da, şehirde, kentte, metropolde herkesin acelesi var. Herkes zamanı kovalamanın peşindedir. Sen zamanı yakalayamazsın ki? Zaman seni öyle bir yakalar ki; işte o zaman yaşamaya zaman bulamazsınız. Bayramlaşmayı, tatili, kelebekler gibi pır pır eden yüreğine ihanet edersiniz. Kendinizi ya bir hastanede, yada teneşir tahtasını üstünde bayram mı, tatil mi edersiniz bilemem.

         Yurt haberlerini izlediğimde içim burkuluyor. Kendi kendime yersiz duyguyla yükleniyorum. Kendi geleceğimizden kaygılanıyorum. Beni arabam, bastım mı gider, bana yollar vız gelir diye bir gerçek yok. Bayram tatilleri maddi ve manevi kayıpların ötesinde toplumsal bir travma haline dönüşmüş durumu içler acısı.

         Bu travmaya; bayramda trafik savaşları, bayramda trafik terörü diyorum. Kendilerini kelebekler gibi özgür sananların, yollarda tırtıllaştıklarını, kendi kendilerini yedikleri gibi, ülkenin zenginlik kaynaklarına zarar verdiklerini düşünüyorum.

         Aklınız ve gözünüz yolda, sakin sükunet içinde bir yolculuk; tatilinizin sağlık, esenlik ve neşe içinde bitmesi dileklerimle.

 

         SÖZLERİNİZE DÖNÜŞÜR.

TÜM ANNELER

GÜZEL VE ÖZELDİR

         Güzel ve özel bir yazı siparişle yazılmaz. Duygu, düşünce, akıl ve mutlu bir yaşamın kaynaklarını özümlemekle hayata geçirilebilir. Ana kucağından, yaşam ocağına ilerleyen insan için doğma ve doğrulma kavramlarından öteye yaşamın gerçeklerini anlamak ve yorumlamak gerekir.

         Bu yazının anneler gününde tüm annelere özel ve güzel bir yazı olması hedeflendi. Tüm çıkarların ötesinde, tüm anneleri kutsamak, onlara layık bir betimlemeler yapmak haklarıdır diyerek tuşları gıdıklamak gerekir.

         Toplum denilen, yarınlara akan insani oluşumun, kendi geleceğini kendi kurabilmesinin temelinde ki; üç ana ögeyi göz ardı edemeyiz.

         Toplumu, geleceğe uçan bir kanatlı varlık olarak algılarsak, yazınımızın özünü daha güzel kavramış oluruz. Bu kanatlı varlığımızın bir kanadı annelerimiz, diğer kanadı babalarımızdır.

         Sağlıklı, üretken, gelişmiş, verimli bir toplumun yaratılmasının hamur yoğurucusu, annelerimizdir. Bu anlamda annelerimize; “Öf!.., pöf!.., ah!.. vah!.., tüh..,yuh…” diyerek davranmamalıyız.

         Yeryüzüne anne doğulmaz, anne olunur ve anne olarak yaşarsınız. Yaşam sizi; anne elinde, anne ve baba yapar. Bu bağlamda tüm annelerin güzelliği ve özelliği farklıdır. Onların kanatları altında uygar bir toplumun bireyleri yetişir.

         Toplu yaşam alanlarında gördüğümüz annelere, anne adaylarına yapılan haksız uygulamalar, onların hakkı değildir. Annelere bu haksız uygulamaları yapanları lanetlemeliyiz. Karşı cinslerinin vahşi yaklaşımları  onların hakkı olamaz. Dayanaksız suçlamalarla annelerin ve anne adaylarının aşağılanması, örselenmesi, ötelenmesi tüm toplum tarafından şiddetle red edilmesi gerekir.

         “Karı koca arasına girilmez. Kadının karnında sıpayı, sırtında n sopayı eksik etmeyeceksin. O zaten eksik etekli. Saçı uzun aklı kısa…” teraneleri tüm annelere yapılan en büyük hakaretlerdir. Erkek egemen bir toplum olarak tüm erkeklerin anneleri ve eşleri olmadan sağlıklı, mutlu huzurlu, başarılı olmaları olanaksızdır.

         TEK KANATLI KUŞ UÇAMAZ.

         Annesiz çocuk, eşsiz erkek, hanımsız ev, emekçisiz fabrika, öğretmensiz sınıf, yöneticisiz kurum ve kuruluş düşünülemezse, tüm anneler toplumun aynasıdır, mayasıdır.

         Eğitim ve öğretimde çalışma günlerimde yüreklice, flut ve mandolinle çalıp söylediğim; Sayın Muammer SUN’un “ANNEMİZE TÜRKÜ” isimli çocuklarında çok sevdiği eserinin sözlerini paylaşmalıyım.

         TÜM ANNELERE…

         “Çocuğa bakar anne./ Evine tapar anne./ Gece gündüz çalışır/ yarını yapar anne.

         Gelin çiçek derelim. Yollarına serelim. Sevgi dolu türkülerle annemize verelim.

         Güneşin alası çok./ Her evin çilesi çok./ Anneler çeker yükü./

Kimsenin bilesi yok.

         Gelin çiçek derelim. Yollarına serlim. Sevgi dolu türkülerle annemize verelim.

         Anamız başımızda./Her öğün aşımızda./ Ananın emeği var.

Her iyi işimizde.

         Gelin çiçek derelim. Yollarına serlim. Sevgi dolu türkülerle annemize verelim.”

         Gelmiş ve geçmiş, bu toplumun geleceğe taşınmasına hizmet etmiş, Ulusal bağımsızlık ve özgürlük savaşına katılarak şehit olan tüm kahraman ve gazilerimizi, ulusal liderlerimizi besleyip büyüten tüm annelerinin önlerinde saygıyla eğilirim

         *İ DURAK İ* diliyor ki; yaşam savaşının kahraman, cefakar, vefakar ve tüm erdemler kaynağı annelerin bu güzel günü kutlu olsun.

         SÖZLERİNİZE DİKKAT EDİNİZ,

         DAVRANIŞLARINIZA DÖNÜŞÜR.

         DAVRANIŞLARINIZA DİKKAT EDİNİZ,

         KADERİNİZE DÖNÜŞÜR.” 

Bu sözlerin bir yaşam düsturu, siyasal ilkeler haline dönüştürenlerden en ünlüsü; HİNDİSTAN’ın BAĞIMSIZLIK lideri  GANDİ’dir. Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasına hizmet edenlerin  TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİMİZİN KURULUŞ, KURTULUŞ, VE ATATÜRK DEVRİMLERİNİN  RUHUNDA YATAN MAYALARI çok iyi tanımak, tanımlamak, anlamak ve tamamlamak gerekir.

 Dillerinde DEMOKRASİ sözcüğünü sakız edenlere dikkat etmek gerekir.  Sağ gösterip sola, sol gösterip sağa, sağ sol gösterip pankreasa girebileceklerine hazır olmakta yarar vardır diyerek düşünürüm.

Özün özü, olmayan demokrasiye kaftan biçilmesine, övgüler yağdırılmasına, iç edilmesine dikkat etme zamanıdır.

SÖZÜN SONU, SANATÇI MÜJDAT GEZENDEN:

“İLKELERİN OLACAK, SENİ SATIN ALAMAYACAKLAR.

APTALLARIN UYDURDUĞU, ATASÖZLERİNE İNANMAYACAKSIN.

“PARANIN SATIN ALAMAYACAĞI ŞEY YOKTUR.” HERKESİN BİR FİATI VARDIR” GİBİ SÖZLERE İNANMAYACAKSIN.

ONURUNLA, KİMLİĞİNLE, BEYNİNLE AKILLI YAŞAYACAKSIN.

ÜRETECEKSİN, İNANÇLARIN ARKASINDA DURACAKSIN,

SEVGİLERİN KARŞILIKSIZ, YARDIMLARIN GİZLİ OLACAK.

SENİ ATTAN, OTTAN AYIRAN ÖZELLİĞİ(İN) FARKINA VARACAKSIN.

ÇÜNKÜ SEN İNSANSIN. VE BUNU YAKALADIĞIN GÜN,

BEMBEYAZ YAŞAYACAKSIN.”