YARINA HAZIR MISINIZ?
?
Çiçek dalında, meyve sepette, resmin çerçevede, nnn model araba binince, güzel; sevince güzeldir. Güzel insanımızın, güzel halleri. Bir ömür yutan delik için, bir ömür atan delik için; el, ayak beden tek vücüt olup doyuramayız yaşamın özenti ve heveslerini.
Hayallerimizi süsleyen yaşamlara kürek çekeriz. Halbuki; ırmaklara düşen yapraklar, taşlar, topraklar gibiyiz. Çürüyüp, kırılıp parçalanıp, toprak olup akarız ulu denizlere. Hırsımızı, öfkemizi, aç gözlülüğümüzü, bencilliğimizi, ukelalığımızı, serkeşliğimizi sırtlanıp gideriz yaşamın sonunda.
Hoş görü denizinde boğuluruz, yüzmeyi öğrenmeye üşendiğimizden. Sevgi evreninde yıldız olamayız, hasetliğimizden. Öldükten sonra bile, bir birbirimizin arkasından konuşuruz. Ölmüş adamın neyi anılır? İyilik, güzellik ve muhabbetleri.
Bakınız 1400 küsur yıllık kutsal kitabımızın cümlesiyle yazalım. “İNSANOĞLU NANKÖRDÜR.” Diyor. Bu cümleden ben ne anladım?
İnsan; Kendini yaratana, kendine sunulan nimetlere, doğanın kendine verdiği üstülüğe, birbirine karşı dostluklara, sevgiye, saygıya karşı kedi gibidir. Gözü yumuk bakar, yer ve içer.
VAR MISINIZ?
Muhabbet dünyasından, dostluk, hoşgörü, birlik, esenlik, dayanışma, kardeşlik galaksilerine yolculuğa.
MAZERETİM VAR.
Bu söylediğin, andığın değerler beni bozar. Ben alma dalında büyüdüm. Kimseye vermeye alışkın değilim. Sevgilerimle, korkularımla kendim yaşamaya alışkınım. “Tak sepeti koluna herkes kendi yoluna.”
Ölüme; düğüne gider gibi, bayrama gider gibi, dosta gider gibi sevgiliye gider gibi… gitmeye hazır mısınız?
YEMİNİNİZDEN EMİN MİSİNİZ?
... PROF. DR. ERDAL ATABEK'ten Muazzam bir yazıdan alıntılarla, CEHALET ve CESARET ÜZERİNDE atışalım.
Önce cesaret nedir tanımlayalım. Akıl karışıklı yaşatmayalım sizlere. TDK sözlüğünden; CESARET:
1-Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven.
2- Yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği. 3-Cüret.4-Atılganlık.
Cesaret sözcüğünü tanımladıktan sonra, asıl konumuza dönelim. Cesaretliliği yer zaman, mekan boylamlarında ki anlam ve önemine değinelim.
Bu durumda cesaretinde bir anlam ve önemi var. Ancak yerli ve yersiz cesaret, tehlikeli ve tehlikesiz cesaret. Anlamlı ve anlamsız cesaret… gibi alanları da tanımlamakta yarar vardır.
Şimdi, CEHALET (BİLGİSİZ)kavramıyla, CESARET kavramı arasındaki farkı sorgulayalım.
Cehalet; okuma yazma bilmemek değildir. Okuma yazma bilmeyene okur- yazar değil veya ÜMMİ kavramlarını kullanırız. İnsanlık neler çektiyse CEHALETİ davranışlarından yaralar almıştır. Diplomalar; bitirilen okulun belgeleridir. CEHALETİN, ve CESARETİN göstergeleri değildir.
Anlatımlarımızda insanların cehalet içinde olmaları ayıplanacak, kınanacak bir durum değildir. Ben her konuda bilgi ve görgü sahibi olmam beklenemez.
Ancak; “Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunmaz.” Uğur mumcu
Cehaletin de tehlikeli ve tehlikesiz olanı vardır. Tehlikeler; BANDOLARLA geliyoruz diyerek kendileri hakkında bilgi vermezler. BİLGİLİ insan;, tehlikeleri önceden sezme, fark etme gücü gelişmiş insan demektir. CAHİLİYET; körü körüne tehlikelerin; üstüne, üstüne yürümektir. CEHALET içinde olan insan, tehlikerin vehametini, hesaplamakta yetersiz kalır. KÖR CESARETİNİ, ACI GÜCÜNÜ kullanır. Siz sanırsınız ki; bu adam YİĞİT ADAM. Böyle bir yaşam gerçeği yok. Şimdi asıl örneklerimizi yetkin kalemlerden derleyelim ve okuyalım;
Ör. “1_ Ayın dünyadan uzaklığını bilmemek 'tehlikesiz cehalet'tir.
Bunu bilmezseniz 'tehlikesi yoktur'.Ama önünüzdeki çukuru göremezseniz, bu 'TEHLİKELİ CEHALET' olur.Çukura düşer ve kurtarılmayı bekler”siniz.
Ör. 2_”Bugün Türkiye'yi bağımsız sanmak, bu nedenle 'tehlikeli cehalet'tir.
Gönlü Arap ülkelerinde, beyni Amerika'ya ipotekli, cebi uluslararası
sermayeye çengelli bir siyasal iktidarla Türkiye bağımsız olamaz.
Atatürk Türkiye'si ile bugünkü ülkemiz arasındaki farkı görmemek,
görüp de kabul etmemek, kabul edip de Atatürk'ü eleştirmek 'TEHLİKELİ CEHALET'tir.”
Ör.3_Atatürk'ün büyük hedeflerinden birisi 'bilince yönelik çağdaş eğitim' idi."Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" sözü o'nundur.”Bugünün siyasal iktidarı için geçerli eğitim hedefi bütünüyle değişmiştir.Siyasal iktidarın eğitim hedefi, 'inanca yönelik sermayenin hizmetine uyarlı insan gücü yetiştirmek'tir. Din temelli toplumun eğitim amaçları, her yolla devreye sokulmaktadır.Bunu görmemek, görüp de kabul etmemek, kabul edip de bu durumu'demokrasi sanmak' 'TEHLİKELİ CEHALET'tir.
Ör.4_Demokrasi, bütünüyle bir kurallar ve kurumlar politikasıdır.
Demokrasinin temeli laikliktir.Laikliğin temeli dindar-dinsiz ayrımı yapmamaktır. Laiklik olmazsa yurttaş eşitliği olmaz.Yurttaş eşitliği olmazsa demokrasi olmaz. Bunu bilip de bilmezden gelmek, bunu bilip de görmezden gelmek,'TEHLİKELİ CEHALET'tir. 'TEHLİKELİ CEHALET', farkına varmadan bu tuzağın içine düşüp eğlenmektir.
Neden 'TEHLİKELİ CEHALET' toplumların başına bela olur?
Çünkü, toplumların bir bölümü bu durumdan büyük çıkarlar sağlar.Geri kalan bir bölümü de küçük çıkarlarla yetinir.Bir bölümü, ilerde kendisinin de çıkar sağlayacağını umar, bir bölümü
durumu görür, toplumu uyarmaya çalışır, ama gücü yetmez…
Düşünmeye alışmamış beyinler de böylece oyalanıp gitmektedir.
Düşünen beyinlerin de bu durumu önlemeye gücü yetmemektedir.“Yemin ettim bir kere, dönmem artık geri..” diyorsanız, ettiğiniz yenden kendiniz emin misiniz,
YOZ VE ÖZ DEĞİNMELER
Nisan ayı bu coğrafyada yeşerme ayı olarak tanımlanır. 21 mart NEVROZ bayramı olarak tanımlanan doğanın yeniden uyanışına tanıklık yaparız İLKBAHAR ayları boyunca. Doğanın kendi içindeki devinimleri insanın duygu ve düşüncelerine de doğrudan yansır.
İLKBAHAR MEVSİMİ; yaşamımızın gençliğini, YAZ MEVSİMİ; yaşamımızın olgunlaşmalarını, SONBAHAR; erginliklerimizi, KIŞ MEVSİMİ; aslımıza dönüşe hazırlanmalarımızın zaman dilimi olarak tanımlar duygu düşünce üstadları.
Cumhuriyet Türkiyesi’nin EN Büyük Eğitimcisi ORD. PROF. DR. İsmail hakkı Baltacıoğlu’un insana özel değerlendirmesini okuyalım.
“TOPLULUK İÇİNDE YAŞAYAN BİR İNSAN İÇİN EN BÜYÜK ACI ANLAŞILAMAMAKTIR.”
“DAİLY-NEWS” gazetesinde yayımlanan, bir İngiliz seyyahın anlattığı bin menkıbe;
“Bu gün kendi eşyamla, yol arkadaşım eski bir Macar zabitin eşyasını taşımak için bir köylünün arabasını kiraladım. Sandıklar, portmantolar, denkler, paltolar, kürkler atkılar hep açıktaydı….
Yatak için ot satın almak isteyince; bir TÜRK bana refakat teklifinde bulundu. Köylüde öküzlerini koşumdan çıkarıp arabayı bizim eşyalarımızla beraber sokağın ortasında bıraktı. Ben onun uzaklaştığını görünce;
- Burada birisi kalmalı diye düşündüm.
- Yanımdaki TÜRK hayretle sordu;
- Niçin?
- Eşyamızı beklemek için.
- Ne lüzumu var? Eşyalarınız bir hafta gece gündüz burada kalsa bile dokunan olmaz.
- Ben bu sözleri kabul ettim ve döndüğümde her şeyi yerli yerinde buldum.”
Şu noktayı unutmamalı ki, o sırada İslam askerleri mütemadiyen gelip geçmekteydi… Bu vaka Bütün LONDRA Kiliselerinin kürsülerinden ilan edilmelidir. İÇLERİNDEN BAZILARI RÜYA GÖRDÜKLERİNİ ZANNEDECEKLERDİR. Artık uykulardan uyansınlar.” Fransız Tarihçi A.UBİCİNİ 1855
İnsanımızın mayasında bulunan DOĞRULUK, DÜRÜSTLÜK, MERTLİK, GİRİŞKENLİK, EŞİTLİK, ADALET, HAKK’A İNANÇ, KONUKSEVERLİK… yaşamı boyunca gözettiği öz değerlerdir.
Bu anlamda; sözleri, davranışlarına yansıyarak yaşamlarını düzenlerler.
ANADOLU İNSANIMIZIN TEMEL ÖZELLİKLERİDENDİR. KESİNLİKLE; “ÖRTÜLÜYÜ AÇMAZLAR, AÇIĞI ÖRTMEZLER.”
***
Geçmişimizi tanımlamaya, özden olanları aktarmaya çalıştım.
YOZLUKLARIMIZ;
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.
Her koyun kendi bacağından asılır.
Üzüm, üzüme baka baka kararır.
Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al.
Kırk kuluplu kazan, tut birini, sende kazan.
Devlet malı deniz, yemeyen domuz.
Eşek eşeği, ödünç kaşır.
Vatandaş çamura batmış mı? Bas başına, atla geç.
Türk, boş böğrünü dürt.
Ağlayanın malı gülene yar olmaz…”
***
Özü, öze bağlayalım. En öz sözü, kendimize rehber alalım. Kenarlarda, köşelerde, ışıklı levhalarda, gıcık kaptığım söz “ÖZ”
Kavramıdır. Ceviz, fındık.. içi dışı, kabuk ve özü birdir. Kabuk,özü korur. Özün, özü Özün içindedir. Bir birinden ayrı düşünülemez.
Özsındırgılı, özbalıkesirli, öztürkiyeli, özleblesitan, özçorapçı, özçorbacı, özokullu… olunca; diğerleri YOZ anlamı ortaya çıkar.
Bu durumda bölücüğün, ikiliğin batağına saplanır kalırsınız *İ DURAK İ*.
YÜKSEKLİK, ALÇAKLIK FARKI
“Yüksek eyvanlarda ceylanlar gezer./ Ceylanın duruşu çok canlar yakar.” Kartallar ceylanlara, ceylanlar aslanlara bakar, her bakışın altında kin, öfke, nefret ve öç alma duygusu yatar.
Yükseklerin karı, boranı, artırır içinde ki yaranı. Seni alıp götürür sert esen rüzgar ve tufanı. Sen sanırsın ki yüksek dağları ben yarattım, alçakları kim yarattı bilmem.
Yüksek alçağa inat, alçak yükseğe inattır bu alemde.
Alçaklarda sürüngenler, solucanlar, kaplumbağalar yol alır zamandan. Yüksekler ve alçaklar arası mekanlara yerleşen, kuşlar, baykuşlar, yarasalar, tırtıllar, böcek ve haşerata ne diyorsunuz?
Alçaktakiler ot yerler. Yüksektekiler et yerler. Canlılar yaşamının yasasıdır. Et yiyenler ot yiyenlere hükmederler.
Yüksektekilerin bakışları mağrur, davranışları ağırdır. Kararları kesin ve tartışılmaz. BİAT esastır. Yüreğin ve bileğin yetiyorsa biat etmeyiniz.Yılan mı olursun, çıyan mı hiç fark etmez? Başını eziverirler. Ne şehit oldu ne gazi, pisi pisine gitti, bizim Niyazi olursunuz.
Yüksekler; aslanlar, kutlar, sırtlanlar, çakallar, tilkiler ve oklu kirpilerle doludur.
Alçaktakilerin bir “EŞREF-i MAHLUKAT”ı vardır ki koruyun kendinizi onlardan. Yükseklik aşkına kapılmışsa, kendinizi kollayınız, korkunuz, onların şerrinden. Kadı olmuşsunuz, kaymakam olmuşsunuz, omzu kalabalık ast, üst, ser, Devlet-i Aliye’nin en yüksek yargıcı, yazgıcı olsanız da hiç fark etmez.
Korku imparatorluğunda, korkulu rüyalar sizindir. Haktan, hukuktan, adaletten söz etmeniz suçtur bu alemde.
Ah!.. o kırmızı ceylan derileri ne sağlammış? Yırtılmıyor mübarekler. Nasıl taşıyor o kadar yüksektekilerin ağırlıklarını. Allah selamet versin. İYİ Kİ VARSIN CUMHURİYET. Kimlere nasip böyle ayrıcalık, böyle hürriyet.
Yüksektekilerin mağruriyeti, alçaktakilerin dillerinde destan olmuş. Yüksekteki eşref-i mahlukatlar ayrıcalıklı, ulühiyet kazanmıştırlar alçaktaki eşref-i mahlukatların sayesinde. Alçaktakiler, kendi büyüklüklerin farkında olmadan yaşarlar dam altında, barakada, çadırda mutlu mesut bahtiyardırlar. Allah razı olsunlar la karınları tok, sırtları pektir.
Gücün yetiyorsa dokun. Dokunda bin ah işit. Ama ve lakin, benim, agam, senin aganı itekler. Benim agamın kötekleri daha güçlü yükseklerde.
Eskişehir türküsüdür.
“Hörünü de yavrum hörünü,/ Harmana serdim kilimi.
Takıverde zillerin dördünü,/ Dönüver de meydan senindir aman…”
***
Türküler benim canımdır ciğerimdir. Canı, ciğeri, yüreği olmayanın türküsü de olmaz, sesi soluğu kesilmiş olur.
“Yüksek bir mevkiye yerleşen alçak bir kişiden daha kötü bir şey olamaz.”Claudianus
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home