Çarşamba, Ocak 30, 2013

ULUSAL EĞİTİMDE

 

       KÖYLERDE ELEKTİRK YOKTU AMA:

“Dağlarda tek, tek./ Ateşler yanıyordu./ Ve yıldızlar öyle ışıltılı,

Öyle ferahtılar ki,

Şayak kalpaklı adam/ nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden/

Güzel ve rahat günlere inanıyordu/ ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki

Mavzerinin yanında,/ birden bire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun sağındaydılar.

O, saati sordu.

Paşalar “Üç” dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak, çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar, / eğildi, durdu.

Bıraksalar

İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak

Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı.” Nazım HİKMET Kuva-yı Milliye Destanından.

***

       “TAM TERSİNE

Karıkoca şehrin kalabalık ana caddelerin birinde geziniyorlar. Kadın bir ara söylenir.

-Çok kırılıyorum sana… Adam şaşkınlıkla sorar.

-Ne oldu ki? Neden kırılıyorsun?  Kadın:

-Neden olacak. Ne zaman geç ve güzel bir kız görsen, kendinden geçip evli olduğunu unutuyorsun.

Adam içini çekerek cevaplar:

-Yanılıyorsun karıcığım yanılıyorsun. Tam tersine, asıl o zaman evli olduğumu hatırlıyorum.

         ***

         NE GEREĞİ VAR DI?

         Şimdi bu iki farklı parçayı yazının başına almanın bir anlamı olmalı.

         Şayak kalpaklı adamın ruhunu yakalamış alnında bilgilerden çelenkler taşıyan prometeler(Atatürk’ün öğretmenleri), ANADOLU ve Trakya’nın dağ başı köylerinde ışıltılı gözleriyle, ahırlardan bozma sınıf pencerelerinden kara önlüklü, beyaz alınlı yavrularımızı,  soğuk ve ayazda teneke sobaların kızıllığıyla ısınan sınıflara bekliyorlardı.  TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ insanlarının kör karanlıklardan çıkarılması için.

         Anadolu insanın yurdumuzun işgalci güçlerine karşı örgütlediği KUVA-YI MİLLİYE(HALK GÜÇLERİ BİRLİĞİ)nin başardığı “KUTSAL İSYAN”. Sembolu Mustafa Kemal’in KOCATEPE’ye çıkış fotoğrafıdır.  “Başkomutanlık Meydan Muharebesi”,YENİ TÜRKİYE DEVLETİ’NİN  kaderini değiştiren “KURTULUŞ SAVAŞI DESTANININ” YILDIZ. ZAFERİDİR.

         Meydanlarında kazanılan zaferler; eğitim, bilim, sanat ve kültürle taçlandırılmadıkça bir anlam taşımaz. Atatürk’ün gösterdiği hedefler açıktır.

         “YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ.”, “ÇAĞDAŞ UYGARLIĞI AŞMAK.”  Bu hedeflere ulaşmanın temeli; EĞİTİMDE, BİLİMDE, TEKNOLOJİDE, GÜZEL SANATLARDA YENİ UFUKLARA YELKEN AÇMAKTIR.

         BUNUN YOLU:

         ULUSAL EĞİTİM, ULUSAL SAVUNMADAN GEÇER.

         Kendilerini gelişmiş, çağdaş, ilerlemiş ülkeler olarak kabul ettiren ülkelere, üstün beyin gücü İHRAÇ ETMEK İŞDEĞİLDİR. Ülkemizin geleceğini kendimiz tayin edebilecek nesiller yetiştirmek gerekir. Lise eğitimi düzeyinde öğretim veren üniversiteler yerine, Bilim ve teknolojik donanımlı özgür, özerk üniversiteler ancak bunu başarır.

         “TÜRKİYE, TÜRKLERE BIRAKILMAYACAK KADAR ÖNEMLİ VE DEĞERLİ BİR ÜLKEDİR.” DİYEN EGEMEN ÜLKELERDİR. BÖLÜCÜ TERÖR VE AYRIMCILIKLARA DESTEK VEREN DIŞ DÜŞMANLARA KARŞI, EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN DENEME TAHTASI OLMAKTAN ÇIKARILMALI.

         TÜRKİYE’MİZİN YENİ YÜZ YILLARA TAŞINMASI İÇİN, EKONOMİK KALKINMANIN MOTOR GÜCÜ, BİLİMSEL EĞİTİMLE DONATILMIŞ;  EĞİTİMLİ, KALİTELİ İNSAN GÜCÜYLE, ÜLKEMİZİ GELECEK YÜZ YILLARA TAŞIRIZ.

                                                       *DURAK İ*

YAPICILAR,YAKICILAR, TAKICILAR...

            "Demokrasi işi biraz zor!.. "diyor Milliyet gazetesi yazarı Sayın Mehmet Tezkan Aslında NE OLDU? diyerek olaylara yaşadıklarımıza  yeni yaklaşımlarla yanıt veriyor. verilen yanılardan yeniyorumlara varma bize düşüyor. ne oluyorda? neler oluyorda? bizler duymuyor, anmıyor, umusamıyor, köprüler yıkıldıktan sonra bizlerin haberleri oluyor, yeni yorumlarda kendimizi buluyoruz.

            Değişen dünya koşullarında, değişime karşı durmak, yerinde saymaktır. Bu anlamda farkındalıkları güçlü insanların dilinden alıntılarla yaşamın olaylarına, siyasi, ahlaki, ekonomik ve kültürel ilişkilerine bir anlam yüklemek akılcı olur.

            Akılcı yaklaşımların problem çözüm yöntemlerinden; Ayanilik(şeffaflık, netlik, açıklık...), Tüme varım(parçadan bütüne), tümden (bütünden parçaya )gelim, projeksiyon(kuş) bakışı, yerindelik, zamanındalık... ilke ve yöntemlerine baş vurmadan ülkemizdeki ve dünyadaki DEMOKRASİ anlayışı kavramakta zorlanırız.  
Naz HYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/NazHYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/Nazım~Hikmet/default.htm"ım~Hikmet/default.htm"HYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/Nazım~Hikmet/default.htm"ı HYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/NazHYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/Nazım~Hikmet/default.htm"ım~Hikmet/default.htm"HYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/Nazım~Hikmet/default.htm"m Hikmet’in ‘Yapıyla, Yapıcılar’ şiirinde söylediği gibi bu iş biraz zor..
Şöyle demiştir.
*
"Yapıcılar türküler söylüyor,
Yapı türkü söyler gibi yapılmıyor ama.
Bu iş biraz daha zor.
Yapıcıların yüreği bayram yeri gibi cıvıl cıvıl.
Ama yapı yeri bayram yeri gibi değil.
Yapı yeri toz toprak,
Çamur, kar.
Yapı yerinde ayağın burkulur,
Ellerin kanar."

            Türküleri yakmak,seslendirme havası vermek(EZGİYİ), belirlemek,  almak gelecek kuşaklara  o ezginin taşınması için notaya almak, kulaktan kulağa taşınması için  ezginin yakıldığı, bölgenin tavır ve edasını  vermek ayrı bir bilgi beceri, eğitim ve ahlak ister.


* TESPİT: "Diktatör sahneden çekilince demokrasi kurucuların yürekleri cıvıl cıvıl olsa da demokrasi arenası bayram yeri gibi olmuyor..
Kan kokuyor, barut kokuyor..
Bombalar patlıyor, kurşunlar sıkılıyor, millet birbirini boğazlıyor....".
** TESPİT: Çekilen acıların intikamı gözleri karartıyor.. Kimse seçim meçim düşünmüyor.. Kimse demokrasi inşa edelim diye türkü söylemiyor..
Vızır vızır kurşun sesleri türküleri bastırıyor.."
*** TESPİT:
"Din ayrılığı, mezhep ayrılığı,
etnik kHYPERLINK "http://www.milliyet.com.tr/index/etnik~köken/default.htm"öken ayrılığı, ideolojik ayrılık yeni kavganın bayrağı oluyor.."
****TESPİT: Demokrasinin gelmesi kolay değil.. Yapıcılar türkü söylüyor ama türkü söyler gibi yükselmiyorsa yapı, demokrasi yükselir mi?..
***** TESPİT:Çünkü seçim demek, demokrasi demek değil.. Halkın önüne sandığı koyunca o ülkeye demokrasi gelmiş olmuyor..
Demokrasinin gelmesi için demokrasinin ne olduğunun öğrenilmesi, demokrasi kültürünün yerleşmesi lazım..
İçselleştirilmesi..
******TESPİT:
Kan dökülmeden, acı çekilmeden, şiddetin çare olmadığı anlaşılmadan,
insanın en önemli varlık olduğu kabul edilmeden, insanlar birbirlerine saygı göstermeyi, tahammül etmeyi öğrenmeden..Demokrasi gelmiyor..
 SON TESPİT:Geliyormuş gibi yapıyor, gelmiyor.. Çoğu zaman adı oluyor kendi olmuyor.."YAKICILAR, TAKICILAR, KAKICILAR, YIKICILARDAN... *İ DURAK İ*

 

YAŞAMAK VE FIRSAT

“Yaşamak fırsattır, yararlanmayı bil,

Yaşamak mutluluktur, tatmayı bil,

Yaşamak bir rüyadır, gerçekleştirmeyi bil,

Yaşamak meydan okumaktır, ona karşı çıkmasını bil.” M. TERKUS

                Kadercilik, hücrelerimize kadar yerleşmiş, genetik yapımızı bozarak, teslimiyetçi insanlar topluluğuna döndük. Karıncalar kadar bile kendi yaşam kolonimize hizmet etmenin tadına varamamanın gerilimini yaşıyor insanlık.

                Bize sunulan bilimsel, teknolojik ve kültürel zenginliklerimizin farkında olmadan yaşayanları iyi gözleyip ve izlememiz gerekir. Sağlıklı olarak dünyaya gelen bireyler olarak; yaşadığımız yerin bize sunduğu yaşam zenginliklerinden yararlanma yerine kendimizi kahve köşelerine, evimize, birahane ve meyhanelere hapis etmemiz, yaşamın bize sunduğu tüm nimetlere ve güzelliklere sırtımızı dönmek demektir.

                Elbette herkesin mutluluk kaynağı farklı farklıdır. Çoban kuzularını, öğretmen örencilerinin başarılarıyla, anne ve baba çocuklarının mutlu geleceğini, esnaf kazancını, işçi ürettiği ürünle mutludur.

                Mutluluğun tadı; ne acıdır ne tatlı, ne ekşidir ne mayhoş, onun tadı insanı eder bir hoş. İnsanın bu dünyada bıraktığı sadece; “Hoş bir sadadır.” Hoş olmak insanın yaşama sevincini artırır. Yaşama sevinci artan insan üretken, yaratıcı ve cefakar vefakar olur.

                Çalışmanın erdemine inanmayan korkunç rüyalar görür. Yaşamak; yaşadığını fark etmek, aldığı her nefese sahip çıkmak her nefesin hakkını vermektir. Rüya olarak tanımlanan yaşamın içini gerçeklerler doldurmak, güzel insan olmanın ön koşuludur.  Fiziksel güzellikler anlık günlüktür. Harsta, hırsta, edep ve hayada güzellik özde ve sözde kendin bulur.

                Yaşamak; yaşamının önüne çıkan pıtıraklı, çaltı dikenli, dikenli tellerle örülmüş engelleri aşma cesaretini kendinde bulma becerisidir. Senin kendi yaşamın ve geleceğin için  bu engellerle savaşma gücünü yitirdiğinde yaşamınız kararır. Umutsuzluklar içinde, kıvrana kıvrana bir ömür tüketirsiniz.

                Meydan okumak, kitap okumaya benzemez. Meydan okumak yiğitlik, mertlik, dürüstlük ister. Havada, karada, denizde, her zaman her yerde kendine dürüst olmalısın ki yaşamın sana sunduğu fırsatları değerlendirebilmelisin.

                Geçtiğimiz haftayı; Usta çırak ilişkilerinin temelini kuran “AHİ EVREN VELİNİN ulu sözleriyle sonlayalım.

                HERKES KENDİ;

                “ELİNE, DİLİNE, BELİNE, AŞINA ,İŞİNE, EŞİNE” BAKSIN.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home