Pazartesi, Ocak 28, 2013

TELEFON VE TERÖR

        İnsanlık adına yapılan yenilik ve ilerlemeler; insanlığın gelişip serpilmesi için gereklidir. İnsanlığın gelişip serpilmesi ev tüm insanlığın bu gelişme ve ilerlemelerden yararlanması ülküsü çok kutsal bir duygudur.

         İnsanın kutsalları insanlığın yer,yüzünde belirmesinden sonra başlar. Dünden bu güne devam eder. Konumuza dönelim. İnsanlık adına yapılan tüm gelişmeler savaş meydanlarından, bilim laboratuarlarına inerek; acımasızca, insanlığın zararına  kullanılmasının yollarını açmaktadırlar.

         Ok-yay, tüfek, mancınık, yağ kazanları, kılıç- kalkan, top- gülle, dingil-tekerlek, telefon-telgraf, fitil- dinamit, uçak-füze, telsiz- telefon, digital-uydu yayınları başladı. İnsanlığın, bilimsel gelişmelerin MERTLİĞİ BOZULDU.

         Terörü hep uzaklarda değil, yanı başımızda, cebimizdeki parada, cebimizdeki telefonda, tv ekranımızdaki yayınlarda. Terör zihnimizde, bedenimizde, her yerde terör. Kafası, beyni vücudu satılmış insanlarla çevrelenmişiz. Siz kendinizi peygamber ilan etseniz ne işe yarar.

         Terörün kanla beslendiğini bilmeyen yok. Terör hakkında herkes uzman. Polis uzman, savcı uzman, mali müşavirler uzman. Bankacılar uzman, uzman olmayan kim? Herkes her konuda uzman. Her uzmanın kendine yararı yok. Ama ülkeye, genç insanlara, kimsesiz, yoksul insanlara zararı çok.

         Gel gör ki; halimize gülünür mü, ağlanır mı bilemem? Hani imamlar için bir söz vardır; “imam bina okur, döner döner, yine okur.” Söylem olara aldığım bu söylemi iam kardeşlerimizin görevlerini küçümsemek anlamında algılamadan yazdığımı anlamaya çalışınız. TERÖR VURUR, DNER DÖNER YİNE VURUR. Bu ilkeyi unutup terörle mücadele konusunun tanımında anlaşamayanların terör sorunlarını çözmedeki başarılarını 35 yıldır dinliyor ve izliyoruz. Görüyoruz.

         Terör konusunda açılımdan açılma koşanlar, bazı geçmiş siyasal gerçeklikleri unuttuklar belli. Elini kolunu sallayarak, Ankara’nın burnunun dibine kadar ilerleyen yunan ordusuna dur diyemeyen zihniyeti gören BİR AVUÇ VATANSEVER in KUTSAL İSYANI; İŞGALCİLERİNE VE İŞBİRLİKÇİLERİNİN SONU OLMUŞTUR.

         24 TEMMUZLARIN ANLAMINI UNUTANLARA SON DİYECEĞİM.

         “TELGRAFIN TELLERİNE KUŞLAR MI KONAR,

         HERKES SEVDİĞİNE BÖYLE Mİ YANAR.” ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR.

         DAMARLARIMIZDAKİ ASİL KANIN KİRLENMESİ,  ÖLÜM DEMEKTİR.

        

         Siyasal tavır alınamayan durumlardaki belirsizlikler, teröristlerin işine yarar. Terör bizim içimizde yuvalanmış. TERÖRİSTLER ÖZGÜR BİZ TUTSAK. Onlar her yerde. Biz evde kukuman kuşu. Torbasını heybesini alan büyük kentlerin göbeğinde. Torbasına dokunmayasın yanarsın. Polismişsin, savcı mışsın, parababsı mışsın onlara vız gelir. Onların eli, dili uzundur.

         ONLAR MAĞDUR, BİZ ÖZGÜR MÜŞÜZ, NASIL OLUYORSA?

         ŞİMDİ TUM ULUS MAĞDUR. ÖNLAR ÖZGÜR HERYERDE.

        

         ŞİMDİ BENİ TARAFLISIN DİYE YUHALAYINÇ UMURUMDA DEĞİL. TARAFLIYIM, ÖNCE KENDİMDEN TARAF, SONRA ÜLKEM,HALKIMDAN TARAFIM. AMA SİZDENTARA DEĞİLİM BUNU BİLİYORUM.

         SÖZÜM TÜM ŞEREFSİZ ŞEREFLERDEN TARAFADIR.

ULUS DAĞI’NIN

DORUĞU

        İlimizin dağlarını, ovalarını, körfezlerini, platolarını, ormanlık alanlarını, akar sularını, akarsu üzerindeki baraj ve göllerini,  kaplıca ve rüzgar tutan tepelerini… ne kadar tanırsınız?

        Gebze pazarındayım. Nektarin şeftalilerine gözümü diktim. 2 kilo NEKTARİN şeftalisi istedim, nerenin ürünü diyerek sordum.

        “Beyefendi bu şeftali Çanakkale’den. Yalova şeftalisi değil. Taş gibidir bunlar yemesine doyamazsınız dedi.”pazarcı delikanlı.

Ertesi hafta yine aynı meyve sergisinden, 2 kilo daha aldım. Delikanlıya komşu ilimizin şeftalisi, çok güzelmiş dedim. “ Nerelisin diyerek sordu?” Balıkesir’liyim dedim. Beyefendi ne işin var buralarda? Balıkesir yaşanacak yer.” Dedi.

    Sındırgı İlçesinin“kuzey-batı istikametindeki ULUS DAĞI 1769 m yükseklik ile Marmara ve Ege bölgesinin en yüksek dağları arasında yer almaktadır. İlçe arazisinin %51'i  bu bölgede yer alır. Ulus Dağı doruklarında yaylaklamıştım, çevresinin güzelliklerini doruklarına çıkınca görebilirsiniz.

Ulus Dağı doruğuna çıkınca; İç Anadolu, Eğe ve Marmara Bölgeleri’nin doruklarına bir selam çakabilirsiniz. Korkusuzca, ulu çamların, kestanelerinin, palamutlarının, ceviz ağaçlarının, elma, armut ağaçlarının dibinde uyuyabilirsiniz.

ULUS DAĞI DORUKLARINDAN AKAN SULARI EĞİLİP KANA KANA İÇE BİLİRSİNİZ. Terliyseniz dikkatle içiniz. Yaz diyerek aldanmayınız. Ulus Dağı doruğunun rüzgarları, Bursa ULUDAĞ’ın doruklarından, Dursunbey ormanlarının reçine kokulu esintileriyle gelir. Buz gibi eser, içinizi titretir.

Ulus Dağı’nın doruğu insanı yürüktür. Gelmişini, geçmişini biliktir. Aman vermemiştir işgalciye, çapulçuya, dağ eşkiyasına. Ulusal Kurtuluş Savaşında, düşmanı sındıran mücahitleriyle adını tarihe yazdırdı. Ulusal Mücahit, DEMİRCİ AKINCILARI reisi, İBRAHİM ETHEM VE SİLAH ARDAŞLARI efelerin korunağı, barınağıdır.

Yaşadığımız ilin toprakları içindeki tüm dağların tepelerin ayrı ayrı söylenceleri vardır. Söylenceler, eğlenceler değildir. YÜCE TÜRK ULUSUNUN BAĞRINDA TÜTEN VATAN SEVGİSİNİN geçmişten günümüze yansımalarıdır. Tıpkı ayın kendi ışığı yoktur. Ama güneş ışığını, bize değişik şekillerle yansıttığı gibi…

Ulusal değerler üzerinden çıkar sağlayanlar, kendi sonlarını kendileri hazırlarlar. İnsanın kendi kendine ettiği kötülükleri başka hiç kimse yapamaz. Toplumsal örfünü, ananesini, inancını, ahlakını yitiren uluslar, tarihin sahnesinden silinmeye mahkümdür *İ DURAKİ *.

YALAMAK VE YALAMALIK

         Temmuz olanca güzelliğiyle insanları ısıtmaya başladı. Sıcakların artmasıyla kırsaldaki insanlarımız atını gölgeye bağlamaya başladılar. Kasabalardaki mutlu-mes ud vatandaşlarımız; dere kenarlarına, çay boylarına ve mesire yerlerinde serinlemeye çalışmaktadırlar.

         Kent varoşlarında yaşayan bahtiyar insanlarımız, çoluk çocuğun mızıltılarından kurtulmak için, mahallenin pastanesine götürerek, herkese kepçe, kepçe renkli dondurma almayı ihmal etmez.

         Isırarak dondurma yenilmeyeceğini uyarmak için;

         -HERKES DONDURMASINI YALAYARAK YESİN!.. emriyle uyarılan çocuklar, küçükten yalamaya alıştırılır. Büyüyünce, bal çanağını, bal kaşığını, reçel kaşığını da yalamayı öğrenir.

          Önce dondurmayı sonra, elini, saha sonra kaşığı, kepçeyi yalamaya başlayan, zamanla tencere, kazan yalamaya başlayınca; varlık sebebinin yalamak olduğunu anlar. İşte o zaman dokunmayın vatandaşıma.  Sen benim kim olduğumu biliyor musun?

         -Ben,  yalamak ve oyalamak,  yemece-içmece, olgun ve vurgun, çapkın ve kaçkın partisinin delegesiyim. Ne menem bir şeyse? Yandı keremin arpa tarlası. Temmuz güneşinde.

         Yalamak üzerini şartlanmışlıklarımız bizi yönetmeye başlar. Yalamak üzerine kurulan yaşamımıza bir bakarız ki doğanın kuralıymış gibi kabulleniriz her şeyi, kader diyerek.

         Birde bakarız ki; koyunların, keçilerin, sığırların beslenmesinde kullanılan “YALAMA TAŞLARI” üretilmeye başlandı. Hayvanlar beslensin, daha çok ürün alalım düşüncesiyle.  Bu teknik siyasi ve ekonomik anlamda kullanılmaya başlandı. Önce anacıklar, babacıklar sonra kuzucuklar, danacıklar derken; Sonunda; benden olanlar, bizden olanlar diyerek önlerine yalama taşları konularak beslenmeleri sağlandı.

         “Hamdım, piştim, yandım.” Diyen Mevlana’nın sözünden yola çıkanlar; Bu güzel söze inat; acemiydik, öğrendik ve şimdi yalamak ve oyalamak bizim hakkımız. Kimin adına? Halkın adına. Hakça ileri demokrasi için. Sözlerim yalamak üzerinedir. Kimse üzerine alınmasın. Kimisi avuç içi yalar, kimisi ayak tabanı, kimisi de dudak, göğüs, göbek yalar, sana ne kardeşim. Herkes ne yalarsa yalar. İnsanın içindeki ateşi dışına vurunca önce dilimiz, sonra dudaklarımız yara olur. Halk arasında buna;”YALAMA OLMUŞ” diyerek tanı koyarlar.

         Dilimize dolanan başka bir sözcük var ki; çok anlamlı ve derin siyasi anlamları var.

YALAMALIK: Büyük, küçük,, maddi manevi çıkar sağlamak için birilerine yaranmak için yapılan gereksiz iltifat ve övgüler düzenlere;”YALAMALIK, YALAKALIK” tanımlaması kullanıldığını görürüz.

Şimdi gelelim sözün özüne;

Bir zamanlar ABD’ VE AB’ye yaranmak için binlerce takla atanlar, şimdi; Arap Şeyhleri, Şıhları, Kralları, Ortadoğu diktatörleri gündemde. Onların sonlarını da ne olacağı belli değil. Tarihin derinliklerinde bu toplum tüm ihanetleri kendi içinden yaşamıştır.

Bana benden başkası, benim kadar zarar veremez. Toplumsal barış ve huzuru kurmak isteyenler kısa Cumhuriyet tarihimizin son elli yılında kurulan siyasi partilerin iç dinamiklerini iyi analiz etmeleri önerilir.

Orta Doğunun ortasında; Demokrasisini sağlam temellere oturtamamış büyük bir devletiz. Hangi demokrasi, hangi ileri demokrasi söylemleriyle; bu halkı nereye kadar kandıra biliriz ki?

“Tükürük yalama” kavramı seçilmiş insanlarımıza yapılan en büyük hakarettir. Haklı eylemlerin kaynağı; Demokrasinin sağlam temellere oturtulmasıdır.

12 Haziranda ki tercihlerimize bakarak; gelecek günlerimizin hayalini yalamayı hak ettik. Kimseye yalamalık yapmak gibi bir hakkım yok.

HERKES KENDİ İŞİNİ DOĞRU YAPSIN. KİMSE, KİMSEYİ YALAMALIK YAPMAYA ZORLAMASIN. HERKESİN KENDİ AKLI KENDİNE YETER.

KENDİ AKLI KENDİNE YETMEYENLERİN, YALAMALIK HAKKIDIR.

 

 

        

 

 

    

       

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home