Pazartesi, Ocak 28, 2013

SÜRÜSELLİKLERİMİZ

Akıl düşüncelerimizin süzgecidir. Akıl süzgecinden geçmeyen düşüceler sonucu gerçekleşen eylemler, bizim kaderimizi belirler. Bu benim yaşam deneyimim.  Düşüncelerime katılıp katılmamak size kalmıştır.

Genel basından bir alıntı: Alıntının  konusu;”BENİM” kavramı. Bu evrende benim olan sadece kendimin bedeni, düşüncelerim hal ve hareketlerimdir. Daha geniş anlamda söylersem yaşamsal devinimlerimdir.

Ancak birileri çıkıpta;”Ben isterim… Benim valim!, Benim bakanım! Benim vekilim! Benim milletim! Benim memurum! Benim devem! Benim çadırım! Benim dinim! Benim sultanım!..  hep ben… ben… ben..” diyerek biz  diyemiyorsa ortada bir durum vardır. Sorarlar insan ya diğer insanlar kim?

Karadeniz insanımızın  simgesi olan TEMEL’in  bir av macerasını okuyalım.  

“Dört kişilik avcı grubu, tecrübeli avcı Temel’in önderliğinde ilerlemektedir. Karşılarına küçük bir delik çıkar. Temel:

- “Yatın yere, tavşan deliği! ”

Bütün avcılar yere yatarlar. Gerçekten bir müddet sonra delikten tavşan çıkar. Avcılar hemen vururlar. Tekrar yürümeye

başlarlar. Bir süre sonra büyükçe bir delik çıkar. Temel:

- “Yatın yere, tilki deliği! ”

Yatarlar. Biraz sonra tilki çıkar, onu da vururlar. Tekrar yola düşerler. Bu defa daha büyük bir delik çıkar. Temel:

- “Yatın yere, ayı ini! ”

Yere yatarlar ve çıkan ayıyı vururlar. İyice keyiflenen avcılar yürümeye devam ederler. Kısa bir zaman sonra kocaman bir deliğin

başında dururlar. Acemiler hep birden Temel’e bakar. Temel:

- “Uşaklar ne çıkacağını bilmiyorum. Ama yatın yere, ne çıkarsa bahtımıza ”

Ertesi gün gazetelerde:

‘Dört avcı tren altında can verdi...’”

SONUN SONU: AKLINI KULLAN, AKILLIM. BEN, BEN DİYENLERE KARŞI.

SÖZ ADAMA,

ADAM SÖZE YAKIŞMALI!..

        Mevsim yaz, Temmuz’un ortasındayız. Gençlerimiz arasındaki, duygusal ilişkilerde ki ileri sonuç; iki gencin birbirlerinden algıladıkları olumlu sonuçların, sonucu olarak birlikte yaşama istençlerinin toplum önünde akide bağlanmasıyla evlilik gerçekleşir.

        Hukukçu değilim. Anladığım kadarıyla okuduklarımdan hafızamda kalan; Eski Medeni Kanunumuzda Evlenme NİKAHI (AKİDİ) gerçekleştikten sonra Belediye, muhtar, Nikah kıymaya yetkili memur, gerekli bilgileri taraflardan sözlü olarak aldıktan sonra, evlenenlerin evlenme onaylarını (EVET) yüksek sesleriyle alır. Gerekli imzalar şahitler huzurunda tamamlanır.

         Evlendirme işlemini gerçekleştiren yetkili yüksek sesle kadın ve erkeği; “KARI KOCA” olarak ilan eder ve evlenme cüzdanlarını kendilerine teslim ederdi. Eski medeni kanun evin REİSİ OLARAK ERKEĞİ belirlemişti.

        Karı ve koca arasındaki ilişkilerin bozulması sonucu ortaya çıkan haksız durumlar karşısında TÜRK MEDENİ KANUNU yeniden, güncellenmiş oldu. Eski haksızlıkların giderilmesine çalışıldı.

        Zaman içinde insani ilişkilerin gelişmesi, zamanın gereği olarak 2002’ li yıllarda medeni kanunumuz yeniden tüm hükümleriyle yeniden düzenlendi. TBMM onayından geçerek resmi gazete yayımlanır.

        Yazımızın ana konusu; KARIKOCA kavramıdır.

        İşin özü; Karıdan Koca, kocadan KARI olmaz. Efendim eskiden oluyordu. Şimdi olmaz. Neden? Anamdan baba, babamdan anam olmaz da ondan. EVLENMİŞ genç KIZ; EVİNİN HANIMI OLUR: hanım efendi olur eski TÜRK geleneklerinde; HATUN kişi hükümdarın eşidir.

        KOCA; Türkçemizde yaşlanmış, ihtiyar kişi, güngörmüş kişi, bilge insan demektir.   Bu anlamından çıkarılarak yeni bir anlam yüklemiştir. 15 yaşındaki delikanlıyı  evlendirerek kocatmış oluyorduk.

        Yeni medeni kanunumuz tüm yanlış anlamaların önüne geçilmesi için;  genç evlilere, yaşlanınca evlenen; bayan ve erkekleri artık KARIKOCA ilan etmiyor. Cinsiyet ayrımını gözetmeyerek ANAYASAL BİR KAVRA OLAN EŞİTLİK İLKESİNDEN HAREKETLE; yeni evlenen çitleri bir birine  “EŞ” olarak ilan edilmesi gerekmektedir.

        ANCAK; son zamanlarda gittiğim tüm nikah törenlerinde bu Anayasal EŞİTLİK kavramının göz ardı edildiği gözlenip ve izlenmektedir. Tüm yasal düzenlemelerin, lafzına ve hıfzına uygun olarak uygulanması gerekmez mi?

        İnsan zaman zaman, çelişkiler yumağı içinde kendini buluyor. Çevrenize baktığınızda fark edersiniz. Erkek vardır ağzında bakla ıslanmaz. Özür dileyerek bu halk deyimini yazmak durumdayım. Karşıdan bakınca giyim ve kuşamıyla erkek giysileriyle görürsünüz. Söz ve davranışlarına baktığınızda;”Fırın önü karısı gibi…” dedikoducu, kov ve gıybette bayanlar yanında yok hükmündedir. Böylelerine;” Karı gibi erkek.”  Diye tanımlanır.

        Öyle bayanlar vardır ki; sözüne sadık, insancıl, yiğit davranışlar içindedir. Kimsenin aleyhinde çalışmaz ve konuşmaz. Böyle bayanlara; ”Erkek gibi kadın(hatun)” diyerek tanımlanır.

        Sizce bu sözün hassı nasıl olmalı?

        Karıkoca mı? Kocakarı mı?  İnsan insana EŞ mi olmalı? *İ DURAK İ*



       

 

SİZE OH OH.

         Yaşamı ciddiye almaya bak. Çevreye bakıp, kıskanma başkalarını. Sende kendine bir iyilik yap. Boş durma; uğraş didin, namusluca, kendine sadakatla hizmet et. Herkes sana gıptayla baksın. Eşine, dostuna, çocuklara, yoksul ve gurabaya yüzünü çevirme. Gözlerinin içine bak.  Onların içinde ki yaşama sevincinin ışığını gör. Korkma kendinden ve başkalarından.

         Ancak korkaklar tedirgin ve yüreği pır pır eder. Yaşama dürüstçe bağlananların korkacakları bir durum yoktur. Sen yinede kendini ciddiye al. Zaman tünelinde bir ışık:

“YAŞAMAYA DAİR

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
                           bir sincap gibi meselâ,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
                           yani, bütün işin gücün yaşamak olacak…

 hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
                     hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
                     hem de en güzel, en gerçek şeyin
                     yaşamak olduğunu bildiğinhalde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,
           hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
           ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
           yaşamak, yani ağır bastığından.

          1947 N.H.RAN

 

BİZE  VAH VAH.

       Tüm ömrünü kahve köşelerinde, dedi kodu, yaparak geçirdiysen, hiç kimseye  pire kadar yararın dokunmadıysa; İşi gördüğünde öf!.. Pöf!.. ettiysen, vatan millet Sakarya diyerek; siyasete, hayıra, insanlık yararına işlere burun kıvırdıysan, kendi burnundan kıl aldırmayarak; önüne gelene balgam attıysan, insanlıktan bi habersin derler adama.

“ Gel ‘ben’ bildiğim...

Gel, inadını sevdiğim...

Gel ömrüme ‘şans’ dediğim…

Gel ‘aşk-ı yar’ eylediğim…”   Bize kıyma.

 

 

ONA  TÜH TÜH.

“Hayat kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk ve şefkattir.

Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır.
Hayat kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.

Neler söylediğin ve ne demek istediğindir, söylediklerinin arkasında durmandır.  

İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi, hayatını başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.


İşte hayat, bu seçimlerden ibarettir” SEVDİĞİM.

Yaşamını böyle geçirmediysen !..?..(  ).

 

 

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home