Pazartesi, Ocak 28, 2013

SEVGİYE GÖNÜL VERENLER

        14 Şubat Sevgililer Gününü, sevgilileriyle kutlayanlara armağan olara bu yazı yazıldı. Sizlere sevginin gücünü anlatmaya, açıklamaya çalışmayacağım. Sevginin çeşitlerine de girmeyeceğim. Paylaşmam gereken sevgiye gönül verip sevgi pervanelerini işlemek insani borcumdur sizlere.

         İnsanlık aleminin yaşıyla, yaşıttır sevgiye gönül verenlerin yaşı. Hint elinden, yemen çölünden, Himalaya Dağları’ndan, Everest’ten, Alplerden, Amerika Dağlarından değil, kendi içimizden sevgiye gönül verenlere kulak verelim.

         Tanrı Sevgisini, vatan sevgisini, insan sevgisini, yar sevgisini, peygamber sevgisini, toprak sevgisini, çicek ve böcek sevgilerini içlerinde büyüten gönül insanlarını anmadan geçmek yaşadığımız haftanın ve kutlanan günü eksik anlamış oluruz.

            Anadolu sevgi öykülerini, destanlarını, türkülerini dinlemeyen var mıdır içinizde? Şirin için dağları delen Ferhat’ı, Kerem ile Aslıyı, Yusuf ile Züleyhayı, Karacaoğlanı, Dadaloğlu, Köroğlu’nu duymayan bilmeyen var mı bu topraklarda?

Allah aşıklarını saymakla biter mi? “Ben gelmedim davi için, ben gelmişim sevi için diyen YUNUS EMRE’nin Tanrı aşkı, İnsan sevgisine ne diyorsunuz? Yunus Emre'nin amacı; sevgi, dostluk ve barıştır Yunus Emre sevgisinde gönül, alemin göz bebeğidir. Öyle ki, Yunus Emre, gönül için "Hakk'ın tahtı" der. Sevgiye ve gönüle verilen bu değer ışığında Yunus Emre'nin insan sevgisi ve hoşgörüsü açıkça anlaşılır. Bu günlerde yaşadığımız olaylar, Yunus Emre'mizin sevgisine ve hoşgörüsüne ne kadar muhtaç olduğumuzu gösteriyor.

“Gönül Çalab'ın Tahtı/Gönül'e Çalab baktı/İki cihan bedbahtı/Kim gönül yıkar ise”

İşte bu sevgi ve hoşgörü sayesinde Yunus Emre, seslendiği insanların toplumdaki seviyelerine bakmadığı gibi, onları dinine, mezhebine, ırkına ve rengine göre de ayırmamıştır. Bu gönülle Yunus Emre tüm insanlığı kucaklayan bir tutum izlemiştir. Yunus Emre ayrılıkçı değil, birlikçi, birleştirici bir inandır. Yunus dili ile özetlersek:

“Gelin tanış olalım,/İşi kolay kılalım/Sevelim, sevilelim,/Bu dünya kimseye kalmaz”

Garip Yunus, dostumuz sırdaşımız, sevgi kaynağı, barış elçisi... Selam, o vefalı sevgiliye gönül verenlere. Selam O'nun hasreti ile mest olanlara. Selam AŞK ile bütün dertleri unutanlara.

Yunus Emre’den sonra Anadolu Güneşi, İnsan aşığı MEVLANA’yı tanıyor muyuz?

İster mecusi ol ister putperest,/ kırkbin kerre tövbeni bozmuş isen/Benim dergahıma gel,/ Benim dergahım mutluluk dergahıdır.” Diyerek insanlığa seslenir.

Peygamber aşkıyla yanıp tutuşan VEYSEL KARANİ, çölleri aşmayı göze almışlardır.

Vatan sevgisiyle yanıp tutuşan: Namık Kemal, Tevfik Fikret Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Şaik Gökyay ve niceleri…

İSTİKLAL MARŞIMIZIN YAZARI MEHMET AKİF ERSOY’un  İstiklal Marşı’ndaki ordumuza, milletimize seslenişini içinde duymayanlara ne diyelim? İstiklal marşının duygusal gücünün, birlik ve beraberlik gücünü nasıl beslediğini, büyüttüğünü sözle anlatmak mümkün değil.

Bağımsızlık, özgürlük, eşitlik ve adalet aşkıyla ulusal egemenliğin kazanılmasına, HALK EGEMENLİĞİNİN yaşatılması için TÜRKİYE DEVLETİNİN KURULUŞUNA, DÜŞMAN İŞGALİNDEN KURTULUŞUNA, CUMHURİYETİN İLANINA GÖNÜL VERMİŞ İNSANLARI NASIL UNUTURUZ?

Bugün üzerinde yaşadığımız,ÜLKEMİZİN zenginlikleri elimizden gittiğinde, köprü çayın öte yakasında kalacaktır.

Vatan, millet ve bayrak sevgisinin gölgesi üstümüzden eksilmesin *İ DURAK İ*

SOYLU VE SOYSUZ

        İnsan, insanın kurdudur. İnsan, insanın sarrafıdır. İnsan, insanı tartar. İnsan, insanı eğitir. İnsan, insana öğretir. Doğa insana her şeyi yaşatır. İnsan yaşadıkça yeni bilgiler ve yeni davranışlar öğrenir. Ancak, insan eğitimi en güç olan bir “Eşref-i mahlukattır.” Eğitiminin güçlüğünün sebepleri hıfsıyatından(yaradılış özellikleri, genetik yatkınlıkları…) kaynaklanır diye düşünürüm.

         Hedefim soy, sop üzerinde tartışma yaratmak değil. İki kavram arasındaki anlam farkını ortaya koymaktır. Herkesin soyu sopu beni ilgilendirmez. Kim hangi soydan , soptan olursa olsun, herkesi ilgilendirmez.

Benim uğraşım insani değerlerin farkındalığını artırmaktır. Toplum katmanlarında, soy ve sop değerleri sosyolojik, ekonomik, kültürel, bölgesel farklılıklar gösterir. İnsanlar kendilerini tanımlarken kendilerinin aidiyetini belirtmek, sosyal, siyasal ve kültürel çıkarları için işi soy ve sopa dökerek çözümlemeye çalışırlar.

Bunun en basit örneklerini sokak tartışmalarında, trafik kazalarında, resmi dairelerin önlerinde memurlara gözdağı için kullanıldığına cümle alem tanıklı etmiştir. En basit tanımla; “- Sen benim kim olduğumu biliyor musun arkadaş!.. – Ben falan, filan partiden, falanın filanın, filanıyım sen görürsün?.. Sana öyle çakarım ki,  sülalen gelse seni kurtaramaz. Benim arkamda falan filan, estek köstek… var.

Yukarıdaki amiyane söylemleri yaşamayan, dinlemeyen, görmeyen kendini inkar etmiş olur. Eskilerin söylemiyle konuya biraz daha açıklık getirelim;

“Kenarına bak bezini al, anasına bak kızını al.”, “Oğlan babadan öğrenir saban kurmayı, kız anadan öğrenir hamur yoğurmayı.”, “haydan olur, huydan olur. Bu güzellik soydan olur. “Üzüm, üzüme baka baka kararır.” ,“Körle yatan şaşı kalkar.”,” Arpa ekilen tarladan, buğday biçilmez.”, Armut, dibine düşer.”… Diyerek durumu özetlerler.

Uzağı gören insanlar durumu şöyle tanımlayarak daha da ileri bir açıklama ortaya koyarlar;

“PERŞEMBENİN GELİŞİ ÇARŞAMBADAN BELLİDİR.”

Siz ne anlarsınız  onu bilemem. Ancak, toplumların kaderi, kendi geleceklerini kendilerinin kurmaları anlamında, yaşanmışlıklardan onlarca uyarılarla doludur. Teknolojik gelişmelerden, bilimsel ilerlemelerden, toplumsal beleklerine yenilikler yükleyemeyen toplumlar tarih sahnesinden yok olup giderler. Geçmiş uygarlıklardan bugünlere taşınan kalıntılar, belgeler ve başarı abidelerinden bunu anlıyoruz.

Bir dost notudur. Soylu ve soysuzlar arasındaki farkı açıklar. Konar,göçer toplumların ortak hafızasından aktarılan bir söz dizimiyle konuyu bitirelim.

 

“SOYLU AZMAZ. BAL KOKMAZ.

KOKARSA TEREYAĞI KOKAR.

ASLI ZATEN AYRANDIR.” Orta Asya sözü

 Uzun sözün kısası, yeğdir. *DURAK İ*

 

 

 

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home