Pazartesi, Ocak 28, 2013

NE VAR? NE YOK?

        İnsanız. Bir garibiz. Yer, içer, gezer tozar her taşın altın da bir gariplik ararız. Gılgameş’ten buyana insan sonsuzluğun, ölümsüzlüğü aramanın peşindedir. Her insan merak içindedir. İnsanın meraklarını gidermesinin onlarca yolu vardır. İnsanoğlunun başına ne geldiyse?

-         Merak tan ve taraktan gelmiştir.

-         Bilinmelikleri, bilinir kılmak insanın ve insanlığımızın sorunu. İnsanın ömrü, sorunlara çözüm aramakla hitam bulur.

Yinede ders almayız yanmışlıklardan. Başkasının tarağı ilgimiz çeker, güzel sırma saçlarına yazık etmek istiyorsan;” kelin şimşir tarağıyla” saçlarını tara. Olsun başın yara. Dökülsün saçların. Sonunda sebep ara.

Bende ne var? Sende ne var? Varlarımızı , yoklarımızı  aklımızın ve bilimin ışığında bir önümüze koyalım.

        Sıcak yaz günlerinin, serin söğüt gölgelerinde gölgelenenlerin ağzında bir sakız.

        “NOLCİK ŞİMDİ”?...

         Nolcikse, nolcik? Sana ne kardeşim. Bu olacaklara sen karar vermedin mi? Bu olanlar ve olacaklar konusunun tercihini, uzay adamları mı yaptı. Ülkemizde olup bitenler her vatandaşı ilgilendirir. Çözümüne herkes katkı vermek zorundadır.

        Olmayan demokrasinin, olmayan demokrasi havarilerinin vereceği kararlarla gerçek demokrasi kurulamaz. Ülkemizdeki sorunların kaynağında; güvensizlik bunalımı yaşanmasıdır. Güven, özgüvenin olmadığı bir ortamda değil demokratik davranış, insan insana bile konuşamazsınız.

        İnsan insana konuşmak; olumsuzlukların, çözümsüzlüklerin çözümüne katkı sunmaktır. Demokrasinin temelinde;

        EŞİT VE ADALETLİ KATILIM,

        EŞİT VE ADALETLİ KATLANMA,

        EŞİT VE ADALETLİ BÖLÜŞÜM yatar. Şimdi ben sizlere sormak isterim. Ülkemizdeki bölgesel sorunların kaynağında yatan sebepler nelerdir? Sosyal adaletten söz ediliyor, bölgesel sosyal, ekonomik, kültürel farklılıklarımızın temelinde yatan gerçekler nelerdir?  Kırsal alanların boşaltılmasının, kentlerde varoşların yaratılmasının gerisinde yatan sosyal gerçekler nelerdir?

        Kahve köşesinde, kumsalda, meyhanede bu işlerin sonu” NOLCİK ŞİMDİ?” Diyerek sağa, sola soru yağdırmanın gereği yok. Kafanı kullan. 9 numara şapka giy. Başını güneşten, poponu yaştan koru. Fazla merak, insanın elini, dilini, burnunu poka bulaştırır.

        Demokrasinin temelinde;TEMSİLİ SİTEM yatar.” DOĞRUDAN DEMOKRASİ” tarih öncesi ANTİK DÖNEM şehir devletlerinde yaşanmıştır. En geniş anlamdaki DEMOKRASİ, ÜLKE GENELİNDEKİ vatandaşların tercihleriyle gerçekleştirilir. HERKESİN Ankara giderek tercihini belitmesi pratik değildir. Siyasal sistemin bu bağlamda; demokrasinin gereklerine göre yapılandırılmasının anlam ve önemi çok büyüktür.

        Baskıcı, zulm dönemlerinde hazırlanan anayasalar ve siyasi partiler yasalarıyla, geleceğe özel sorunlara çözüm bulmak hayaldir. Sözü dağıtmadan sonlandıralım. Güzel ülkemizin güzel insanlarının söylemiyle;

“SEVDİK GİTMEDEN, SEVDİK GELMEZ.” “GÜNEŞE YAZI YAZILMAZ.”

İnançımıza göre;”VERMEDEN ALMAK, ALLAH’A MAHSUSTUR.”

OLMAK MI? OLMAMAK MI?

        Yaşadığımız günlerin içinden geçerken, yaşananları irdelemek ve yeniden anlamlandırmak gerekir. İnsana ait, insanlığa özel sorunların farkındalığında yaşamak, insana ayrı bir bilinç ve çözümleme be bireşim gücünü veriyor.

         Toplumları önde kılan durumlara baktığımızda; ekonomik, sosyal, siyasal, dini, iktisadi, gelenek ve göreneklerin toplumu oluşturan bireylerin sistemi doğru ve gerçek algılamalarından geçer.

         Bireylerin toplumsal olayları algılama bilinçleri; sorunların çözümüne katkıda bulunmaları için eğitim ve öğretim bakımından donanımlı olmalarından geçer.

         Eğitim ortalaması 3.5 yılı geçmeyen ülkelerle, eğitim ortalaması 10 üzerinden 7 olan toplumların bireylerinin; siyasal, sosyal ve kültürel olayları çözümleme ve akılcı sonuçlara katılmalarının farkını, zaman içinde, yaşam kalitelerinin görüntüsünden anlamak mümkün.

         Halk arasında ünlü bir deyimle konumuza açıklık getirelim.

         “DAĞDAN İNDİM DANGIDAK. HANIM OLDUM, SANGIDAK.”

         Kendilerini ömür boyu; bulundukları kurumların sıfatlarıyla pazarlayanların; siyasetten,  sanattan, bilimden ve insanlıktan nasiplenemeyenler olarak tanımlarsak haksızlık yapmış olmayız. Müstesnalar kaideyi bozmaz diyorlar.

Emeğin, liyakatın, hukukun, adaletin iç edildiği ortamlardan doğacak sorunlara, gündelik çözümler üretmek; geleceğe gözü kapalı ve at gözlüğü ile ilerlemektir.

İnsan; önce kendi kas gücünü, sonraları zekasını ve el becerileri ürünlerini, günümüzde bilim ve teknolojinin olanaklarını kullanır. Sürekli kendini yenileyenlerin, insanlığımızı egemenliği altına alma hayallerini gerçekleştirmek için her türlü yöntemi MÜBAH kıldıklarına tanık oluyoruz.

Konumuz savaş ve savaş yöntemleri hakkında size ders vermek değil. Güçlülerle, güçsüzler arasında, doğa ile insan arasında sürekli var olan bir olgunun, günümüz insanlığını, nasıl egemenliği altında tutmaya çalıştığını kavramaya çalışıyoruz.

 Geçmişteki savaş sahnelerini izlediğinizde; savaşanlar arası davranış yöntemleri açık ya da gizli, bellidir. Savaşanların güçleri kullandıkları teknolojilerle ortadadır.

Geçmiş savaş yöntemlerinde; ortada bir simetriklik vardır. İki elimiz, iki gözümüz, iki ayağımız…dış görünüş olarak bedenimiz; yukarıdan aşağı kendimizin iki yanı gibi bir durum. Bir başka anlamda; Bir mektup kağıdına damlayan boyanın, sağa sola bulaşmasın diyerek ikiye katladığımız da; ortaya çıkan, birbirinin aynı şekil(SİMETRİK) olarak tanımlamak daha yerinde olur.

            Bu günlerde ülkemiz siyasetinde, hukukunda, adaletinde yaşananların kaynağı dünden bu güne kurgulanmış, simetrik olmayan, ahlaki olmayan, hukuksuz, adaletsiz, belirsiz sonuçlara yönelik uygulamalardır. SİMETRİK OLMAYAN; A SİMETRİK SAVAŞ KOŞULARININ UYGULANDIĞI bir zaman diliminden geçtiğimizi unutmayalım.

         Siyasal iktidarlar, makamlar, sıfatlar, şan ve şöhretler gelip geçicidir.       Kalıcı olan; mektebi, fabrikası, üreticisi,… olmayan vatan topraklarıdır. Havasını koklayıp, yer altı ve yerüstü zenginlikleriyle yer yüzünde ayrıcalıklı bir coğrafyası bulunan;

“AKDENİZE BİR KISRAK BAŞI GİBİ UZANAN… BU MEMLEKET BİZİM…”N.Hikmet RAN

Bizim olandan yana mı, bizim olmayandan yana mı OLMAK?

Sizin kimden yana olduğunuz, benim sorunum değil. Yarın atılan sloganlar, dökülen göz yaşları, ah vahlar, keşkeler; sizi de, beni de kurtarmayacaktır.

A simetrik savaş; topla tüfekle karşınıza dikilmez. Siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel kurumların içini boşaltarak savaşımını sürdürür.

 

       

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home