Çarşamba, Ocak 30, 2013

MÜRÜVETİN ENDAZESİ

        İnsanoğlunun bir ömür didinmesinin ödülü olmalı. Besleyip büyütürsün, eğitip insan içine salarsın mutlu olsun insanca yaşamanın sırrına mazhar olsun diyerek hayaller kurmak her insanın hakkıdır.

        İnsanlar kendi haklarını korumak için, DEVİNİM İÇİNDE OLMALARI gerekir. Sözün açıkçası “armut piş ağzıma düş” olmaz. Kendi dayanma gücümüzü kendimizin besleyerek; kendi ateşini kendin ateşlemen gerekir. İnsanlık, tüm olumsuzlukların karşısına olumlu davranışlar koyarak dünü, bugüne taşımıştır.

        İnsanın kendi kendine geliştirdiği dayanma gücünün adına  SABIR demiştir. Mutluluğu görmenin şartını şurtunu, ölçüsünü terazisini belirlemiştir.

        “SABRIN SONU SELAMET”  diyerek; ENDAZEYİ koymuştur.  İnsanın karşısına çıkan biçimleriyle, endazenin enini boyunu  öğrenelim. Kendimize bir çeki düzen verelim.

        “Açlığa sabredesin, adı “ ORUÇ” olur.

        Acıya sabredesin, adı “METANET”olur.

        İnsanlara sabredesin, adı “HOŞGÖRÜ” olur.

        Dileğe sabredesin, adı “DUA” olur.

        Duygulara sabredesin, adı “ GÖZYAŞI” olur.

        Özleme sabredesin, adı “HASRET” olur.

        Sevgiye sabredesin, adı “AŞK” olur. “ MEVLANA  böyle tanımlıyor endazenin boyutlarını.

        MEVLANANIN DOSTU ŞEMS-İ TEBRİZİ Diyor ki;

        “Bazen uzaklaşmak gerekir, yakınlaşmak için…

        Bazen hatırlamak gerekir, hatırlanmak için…

        Bazen ağlamak gerekir, açılmak için…

        Bazen anmak gerekir, anılmak için…

        Bazen de sunmak gerekir, DUYMAK için…”

       

        İçin, için yananların harında; insani değerler vardır. İnsani değerleri olmayanın ateşinde ışık, közünde har olmaz. Toplum böylelerine soğuk nevale adını verir.

        İnsani değerlerle donanmış insan sevecen ve candandır. İnsanımız böyle insanlara için güzelliği yüzene vurmuş diyerek tanımlarlar. Kendimizin görmek istediği mürüvetin endazesi, ölçüsü, terazisi kendi ellerimizde, yükü kendi omuzlarımızdadır.

        Sevginin, muhabbetin, barışın, huzurun, güzelliğin,  gönül, mal, ilim zenginliğinin kadrini kıymetini bilmeyenlere hiçbir söz edilemez. Söz ette, başına kalsın diyerek insanı uyarırlar.

        Fütürsuzluk, insanın baş belasıdır.

NİNEMİN AKLI

“YA BİNDİRME;

YA FERYAT ETME”

Filozof gibi bir akçakocaydı Ninem…Öfkelendiği zaman; zemheri ayazında bir kırbaç gibi şaklardı suratlarda; olmayan dişleri arasından dökülen sözler…Derdi ki; “Adama bakıp; arıyorsan sakalında keramet;

Keçiler yeter sana; adamı dinlemeye ne hacet!..”

Sözüne açıklık getirmek için de eklerdi;

Adam utanmıyorsa yalanından; yalan bari utansın adamın sakalından!..

Hani; bilirsiniz hikayeyi…” Adam girmiş kalabalık bir bara; biraz efe; basmış narayı!...

“Heyyt!” demiş; “Heyytt!” var mı bana yan bakannnn!?...”

Fırlamış karşı köşeden iri yarı bir ızbandut; ve görmüş restini Nara atanın!...

-- Varrr lenn!... N’olacak!!!..

Bakmış bizimkisi pabuç pahalı; sakin adımlarla yürüyüp, girmiş adamın koluna… Yeniden basmış narayı!...

--“Var mı lennn ikimize yan bakan!...” Yoksa ninem haklı mı; “binenin çoksa, kabahati eşekliğinde ara!” der dururdu da!…. “Ya bindirme; ya feryat etme!..

Toplum olarak  duyarsızlığımız çoğaldı. Arsızlığımız ayyuka çıktı. Hovardaca yaşama kaliteli yaşam olarak algılandı.

Türk Lokantalarında; salyangoz çorbası, kurutulmuş balık, Japon yemek menüsünden “SUŞİ”(neyse) yemeğe çıkarıyoruz sevgililerimizi.

    Dünyanın  bin türlü patırdı, kütürdünün arasından barış çıkarmaya çalışıyoruz. Adamın ayağına gidiyorsunuz adam hastalanıyor, senin ki bir gün sonra sarayına davet ediyor. Benim dünyanın efendisiyim diyerek.

    Dünya coğrafyasında bilmeyen yok Eş başkanların ne görev üstlendiğini, bizim üstadlar Şimdi çini fetih etmeye gittiler. Atalarının Orta Asya’dan göç etmelerine sebep olan, Bin yıllar boyunca Türk ırkı düşmanı olanlar tüm incik, boncuk oyuncak ve elektronik piyasasına egemen  hin ve Çin oyunlarına mı ihtiyacımız var?

    Ama insan oğluyuz, “ Hem ağlar, hem gelin oluruz.” Cicim gülüm dönemi bitince elin oğlu, karşımızda “AYI” oluverir. Sözü diken, eli batan olur bize.

    Sözün sonunu Bursa yöresinden bir  bir dörtlük türkü sözüyle bağlayalım.

“Menevşesi tutam tutam, arasına güller katam,

Sengel menevşelim sen gel yayla yollarından döngel”

Bili mi bila bili mi bila la la lay,

Bili mi bila bili mi bilala la la lay…”

OMURGALILIK, OMURGASIZLIK

        İnsanın anatomisine bakıldığında, insanın hafızası almayacak kadar karmaşık sistemler içinde yaşadığımızı fark edersiniz. İnsanın temel hareket sistemini kucaklayan kemiklerimiz, kaslarımız, sinirlerimiz, salgı ve algı sistemlerimiz içinde yaşamı kucaklamaya, ağır işlerin altından kalkmaya çalışırız.

         Tüm yaşam devinimlerimizin ağırlığını taşıyan vücudumuzun dik durmasını ve kendine bağlı tüm kemiklerimizin yükünü üzerinde taşıyan omurgamızdır. Omurgamızı oluşturan omurlar bir biri üstüne dizilmiş otuz üç adet omurdan oluşur. Tüm hareket sistemimizin emir ve yönetimini üstlenmiş sinir sistemimiz bu omurların ortasından geçen omurilik tarafından gerekli emirler alınır ve iletilir beynimize.

        Sizlere anatomi bilgisi vermek gibi bir hedefim olamaz. 2012 yılında yaşayacağımız olumlu ve olumsuz olgulara karşı bedenimizi, zihnimizi, beynimizi anlamlı bir şekilde yönetmek insanın en güçlü yanıdır.

        İnsanın omurgası zedelendiğinde dik durma yeteneğini yitirir. Toplumlarında omurları, omurgaları, omurilikleri ve toplumsal bir iskelet sistemi vardır. Bu iskelet sitemini ayakta tutan kasları, kemikleri, omurganın içinden geçen omurilikteki yüklenmeler insanın ve toplumsal yapının hareket sisteminin bozulmasına neden olur. İnsanı FITIK, toplumu DİLSİZ, GÖZSÜZ, SAĞIR yaparak, başka toplumların, insanlarının bizi yönetmesine olanak tanımış oluruz.

“2012 omurilik testinden geçtiğimiz bir yıl olacak. Dik durmamızı sağlayan omurların amortisör görevi yapan kıkırdakları tehdit altında. İstediğini söylemek, yazmak giderek güçleşiyor. Her an, her hareketiniz aleyhinize kullanılabilir.” Diyor erenlerimiz.

Tekrarında yarar gördüğüm, önemsediğim, Hindistan bağımsızlık lideri MAHATMA GANDİ DİYOR Kİ;

“HAYALLERİNİZE DİKKAT EDİNİZ. DÜŞÜNCELERİNİZE DÖNÜŞÜR.

DÜŞÜNCELERİNİZE DİKKAT EDİNİZ. SÖZLERİNİZE DÖNÜŞÜR.

SÖZLERİNİZE DİKKAT EDİNİZ. DAVRANIŞLARINIZA DÖNÜŞÜR.

DAVRANIŞLARINIZA DİKKAT EDİNİZ. KADERİNİZE DÖNÜNÜŞÜR.” Diyerek yaşam felsefesini ortaya koyar.

Bu gün tüm değerler ayaklar altında gezinirken sizin kendinizi çok dürüst, çok namuslu, çok cömert, çok akıllı, çok zengin, çok rütbeli, çok sıfatlı, çok ulema sanmanızın hiçbir anlam ve önemi yoktur.

“Namus kavramı çalmak çırpmakla ya da erkek-kadın ilişkisinin ötesindedir.” Diyenlere kulak vermek, kendi yaşamınıza karşı ve toplumsal yaşama karşı omurgalı davranışlar içinde olmanız size sonsuz yararlar sağlayacağı açık ve nettir.

Altın ateş içinde de altındır, özelliğini yitirmez. Altına benzemeye çalışanlar alaşımdır, hilelidir.

2012’de Belkemiğine Dikkat! Ediniz. Kendinizi yamultmayınız. Omurgasızlıkları baş tacı yapıp, aklınızı, kendinizi şaşırtmayınız. Yolunuz açık, çalışmalarınız başarılı, kazancınız bereketli, aşınız tatlı, ömrünüz neşe ve sağlık içinde bahtlı olsun.

 

 

 

 

 

 

 

       

 

 

 

 

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home