Pazartesi, Ocak 28, 2013

KURTULUŞ KUTLAMALARI

        Eylül ayı gelince ege bölgesi ilçelerinde bir telaş başlar. Sıkıntı verir rahata alışmışlara. Tarla, tapan, bağ bahçe işleri, esnafım… şimdi bayrak asmanın zamanı mı? Kendi kendince yakınmalarda bulunur kendini bilmezler. Bana ne kurtuluştan, düğünden bayramdan?…

         Ama yine de tülü kabakları görmekte hoş oluyor. Bu, resmi geçitlerde neyin nesi? Artık böyle asker gibi protokol önünden uygun adımlarla geçmekte olmuyor canım. Hele, arabaların üstündeki reklamları andıran süslemeler…sırf gösteriş.

         Savaşın acılarını yaşamayanlar, kurtuluşun anlam ve önemini kavrayamazlar.

         HER 3-4-5-6… EYLÜLDE

SOL YANIM BİR BAŞKA ATAR

         Doğduğu, doyduğu, olduğu yerdeki güzellikleri fark edemeyen ve bu güzelliklerin siyasi ekonomik çıkar hırslarına kurban edilişine göz yumanlara ne diyelim?

         Kutsal Kitabımız Yüce Kur’anı Kerim İnsanoğlunun kendine sunulan nimetlere ve zenginliklere karşı nankör davranışlar sergilediğini bize iletir.

Bizlerin görevi;

         Üç bayramı iç, içe yaşadığımız günlerin hürmetiyle, kendimize, halkımıza, dinimize, ülkemize sonsuz hizmetler sunanları bu güzel anlamlı günlerde anmanın, kutsamanın, kutlamanın erdem ve onuru bizi yüceltecektir.

         Bağımsız ve özgür olamayan uluslar; ibadetlerini, mutlu günlerini sevinç ve sağlık içinde kutlayamazlar. Ne mutlu ki bizlere;

“Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan…”N.H.RAN “Güneş ülkesi; ANATOLİA”, 1000 yıla varan zaman diliminden bu güne, bize vatan olmuştur. Şehit ve gazilerimizi minnet ve şükranla önlerinde saygıyla eğilirim.

         89’ncu Kurtuluş Gününü kutladığımız Balıkesir’imizin zenginliğinin ve güzelliğinin anlayamayanlara söylenecek bir söz yoktur.

         Kurtuluş Günlerini bizlere armağan eden, başta Mustafa Kemal ve onun emir ve komutasında ki Türk Ordusunun 30 AĞUSTOS BAŞKUMANDANLIK MEYDAN SAVAŞININ ZAFERİ VE KUVAYI MİLLİYE güçlerinin CEPHE GERİSİ İŞGALCI GÜÇLERİ SINDıRMA, HALKA YAPACAKLARI ZULÜMLERE, YAKIP, YIKMALARA,CAN VE MALLARINA VERECEKLERİ ZARARLARI ENGELLEYEN HALK GÜCÜMÜZ.

         Büyük dayılarımın anılarından; “…Yemen, Kanal, Suriye Cephelerinde savaştık Mehmet  Dedem Bombay’a esir olarak götürüldü. Kükürt havuzlarında gözlerinden oldu. Bizde Demirci Kaymakamı Mücahit İbrahim Ethem Akıncı’nın müfrezesine katıldık.  Yaz günü İşgal güçleri köye geldiler( Sındırgı Düvertepe Köyü) Çulluların(dedem)evine yerleştiler. Bizde Yukarı köylerden bize destek aramaya gittik. Gittiğimiz yerlere Biz jandarmayız silah toplamaya geldik diyerek kendimizi tanıttık, Kurtuluşa inananlar bize destek oldu. Bize inanmayanlar Böyle çapulçu jandarma mı olur diyerek bizimle dalga geçtiler…”H.Kahraman’ın DÜVERTEPE kitabından

         Kuvayı Milliye Komutanı, Sonradan Balıkesir, Malatya, Muğla Valiliği görevinde bulunur. Son günlerini Sındırgı halkı ve Kuvayı Milliye arkadaşları arasında geçirir. Sındırgı Mezarlığının onuru ve şerefidir; İBRAHİM ETHEM AKINCI.

         Kurtuluş Savaşı Mücahidi’nin,silah arkadaşlarına son veda konuşmasından

         “… Biz bu vatanı üç söz üzerine kurtardık. 1- SA’Y( emek, uğraş, didinme, çalışmak…) 2- İFFET( ar, namus, kutsal değerleri koruma gücü)

3-SADAKAT( Vatana, millete, bayrağa… bağlılık) üzerine inşa ettik. Şimdi sizler köylerinize gideceksiniz. Biz bu vatanı kurtardık diyerek övünmeyeceksiniz. Ama sizinle dalga geçecekler. Bunlarda Kahramanmış diyerek. Siz onlara aldırmayınız.

         Şimdi köylerinize gideceksiniz. Sabanın kulpuna yapışacaksınız. Zaman, vatanı yeni baştan imar ve mamur etme, üretim zamanıdır.”(Demirci Akıncıları)

         KURTULUŞ GÜNLERİMİZİN ANLAM VE ÖNEMİNİ KAVRAYAMAYANLARA BU ONURLU ŞEREFLİ KUTLU GÜNLERİNİ ANLATMAK BENİM ŞÜKRAN BORCUMDUR.

SON PİŞMANLIK

İnsanın yaratılış özelliklerini aşmak çok zordur. İnsanlık ne çektiyse; insanın aç gözlülükler, kıskançlıklar, sabırsız, kararsızlıklar, nankörlük ve sapıklıklar içinde olmasından çeker. Sabırlı, anlayışlı, hoş görülü, geniş düşünceli, cefakar ve vefakar, yardımsever, inançlı, insan sever  olmak enayilik olara  kabul edilir.

Bu durumun açık örneğini okuyacağınız bir yazıyı aktarmak boynumun borcu. Sağlık esenlik içinde okuma ve yaşamanız dileklerimle.

“KÖPEKLE, HOROZUN KONUŞMASI

        Kurtların, kuşların dilinden anlayan Hz. Süleyman AS’ma bir adam gelir yalvarır.

         _Ne olur ey Allahın  nebisi bana da hayvanların dilini öğret de bende konuştuklarından anlayayım.

         Hz. Süleyman izin vermez;

         -Olmaz, der. Sen onların konuştuklarını dinlersen sabredemezsin. Arkasındaki hikmetleri düşünemezsin.

         Ne var ki adam ısrar eder. Hz. Süleyman da adama hayvanların dilini öğretir.

         Sevinçle evcine gelen adam çöplükteki köpekle horozun konuşmalarını dinler.

         Bir ara köpekten şu sözleri duyar. Yanındaki horoza diyor ki:

         -Horoz kardeş, sen arpayla buğdayla da karnını doyurabilirsin. Biraz ötedeki taneleri yesen de ekmek kırıntılarını bana bıraksan olmaz mı benim karnım çok açtır.

         Horoz şu cevabı verir:- sabret köpek kardeş yarın buraya ağanın ölen eşeğini bırakacaklar, bolca yer karnını iyice doyurursun.

         Bunu duyan ağa hemen koşar ahırdaki eşeği alıp pazarda satar.. kendi kendine söylenerek döner.

-          İyi ki hayvanların dilini öğrendim. Yoksa eşek elimde ölecekti.

Ertesi gün yine kulak kabartır çöplükteki seslere. Köpek sitemkardır horoza: -Hani ağanın eşeği ölecekti bende bolca et yiyecektim ya?

Horoz cevap verir:- Ağanın eşeği öldü ölmesine de, satın alan zavallının elinde lödü. Ağa aç gözlülük ederek eşeği sattı. Ama üzülme  bu sefer ağanın atı ölecek. Buraya bırakacaklar. Bolca et yer karnını doyurursun.

                   Ağa yine hızla kalkar, ahıra gidip atı alıp pazara götürüp satar. Dönerken yine söylenir. İyi ki hayvanların dilini öğrendim yoksa at da elimde ölecekti.

                   Geklip yine kulak misafiri olur. Bu sefer köpek daha yüksek sesle  sitem ediyor.

                   -Horoz kardeş, beni yine aldattın. Hani ağanın atı ölecekti ya?

                   -Aağanın atı, öldü ölmesine de, sattığı zavallının elinde öldü. Üzülme der; Bu sefer daha büyük ziyafete konacağız. Hep birlikte.                Köpek inanmaz:- Hadi, hadi yine aldatıyorsun. Horoz kesin cevap verir:

                   _Hayır, bu sefer kesin aldatma filan yok. Durum kesin. Çünkü bu sefer ağanın kendisi ölecek. Malına gelecek olan bu bela, kendi canına gelecek. Arkasından yemekler yapılıp etler pişirilecek, artanları da bizlere dökecekler. Ye yiyebildiğin kadar.

                   Ağa bunu duyunca şaşırır. Sağa sola koşturmaya başlar. Yok mu beni kurtaracak diye söylenir. Derken, gece; ağa hastalanarak ölür.

                   Arkasından yapılan yemek, pişirilen etler den artanlar çöplüğe dökülür. Uzun zaman hayvanlar ziyafete konmuş olurlar.

         Bu sırada horoz söylenir:

                   İnsanlar keşke; canıma gelecek olan malıma gelsin diyebilselerdi hileye baş vurmasalardı.

-          Bunda bir hayır vardır diye düşünselerdi. Bunu diyemiyorlar. Sonra da

mallarına gelen canlarına geliyor. Ama pişmanlık fayda vermiyor.” Basından)

 

 

KONUKLARIMI

"şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.

Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.


Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.

Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.

Geldiler.

20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.

Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.


Yatıştırayım dedim.
"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler.

Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine ...

CAN  YÜCEL

        

        

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home