KOVALAKLIK(KUVALAKLIK)
“Gösteriş düşkünlerine kovalak (govalak) denir. Trakyalılar ise bunlara ‘kuvalak’ derler. Kovalaklar sahip oldukları her şeyi hava atmak için kullanırlar. “Metin Akpınar
Toplumumuzun değer yargılarını bilmeden, kendi davranışlarını kontrol edemezsiniz. Dünyanın her yerinde aynı davranış aynı anlama gelmez. Ülkemiz coğrafyasında ki yerleşik insanların yerel ve bölgesel insani ilişkilerinde bir derinlik ve olağan üstü bir güzellik vardır.
Genel anlatımdan özel anlatıma giderek konuya netlik kazandıralım. 1970’li yıllar. Çiçeği burnunda öğretmen yenisiyim. Konya’nın güzel bir ilçesinin, güzel bir köyünde düğün oturağındayım. Muhabbet gırla. Bütün güzellikler düğünü şenlendirmek. Muhabbet sofrası zengin, sazlar, sille yöresinden girip, bozkır yöresinden, Toros yaylalarına çıkıp, iniyor.
Tam muhabbetin orta yerinde coşkumu belirtmek için; sazendelere kovalaklık yaptım. Dedim ki; Ne güzel çalıp, söylüyorsunuz, sizi gidiler sizi dediğimi hatırlıyorum ki; sazlar birden sustu. Beni konuk götüren arkadaşıma seslenerek; misafir muallim ağzını toplasın,biz gidi değiliz. Yoksa bizonun ağzını toplamasını biliriz dediler.
Araya giren diğer konuklarla iş tatlıya bağladık. Yöre ağzını ve davranışlarına yabancı olmamın ilk dersini aldım. O, günden bu güne hiçbir yerde, kimseye kovalaklık yapmamayı öğrendim.
Kendi yaşamımdan paylaştığım bu örnekten sonra neler öğrendim neler.Meğer kovalaklığı meslek edinerek, toplumun sırtından, geçinmek, ayrı bir hünermiş. Bu hünerden mahrum kalmışız.
Şimdi kovalaklık çeşitlerine ve yerlerine bir göz atalım.
Karizmatik kovalaklar: Buzağı yalama saçları, takım elbiseler, rugan şehzade ayakkabılarıyla, bağrı açık, ceket omuzda bitirim ayaklarıyla meydandadırlar. Her zaman her yerde gizli ve saklıları yoktur…
Meydancı kovalaklar: Bu kovalaklar iyiliği hava atmak için yaparlar. Mesela durup dururken kahvehanede ocakçıya, “bu akşam çaylar kahveler benden” deyiverirler.
Objektif kovalakları: Bu kovalaklar nerede bir fotoğraf makinası ve objektif, kamera görseler sırıtmaya,üne üne zurlarlar. Sırıtma konusunda uzmandırlar…
Miras yedi kovalakarına bunlara dokunmayınız. “Kovalakların parası çabuk tükenir, para tükenince babadan kalma tarlaları, arsaları, en son da oturdukları evi satarlar. Bu kovalakların satıp dağıtırken arkadaşları çoktur. Çevreleri onlardan üç beş kuruş koparmak isteyen çıkarcılarla doludur. Bu çıkarcılar ona durmadan övgüler düzerler,”son beş asrın en büyüğü sensin” türünden laflar ederler. Para pul, mal mülk bittiğinde ise kovalakların çevresinde kimse kalmaz.
Politik kovalaklar; Nerede olursa olsunlar, sıfat filan hak getire, devletin parasıyla puluyla, malıyla mülküyle ve de sahip oldukları yetkiyle bol keseden yaparlar.
Neotik kovalaklar; Nuh nebi döneminde ki saltanatlarını anlatarak, sivil toplum örgütlerinde yuvalanıp, ahkam keserek, yaşamanın keyfini sürerler…
Egzotik kovalaklar; Bunları anlamak mümkün değildir. Kendilerine yakıştırdıkları ulühiyetle, topluma yön vermeye çalışarak benim gibi gazete köşelerinde kalemşörlük yapmaya çalışırlar.
Entel kovalaklar; çok bilinmeyenli denklemlerin çözümcüleri, tüm düşünceleri sözde özümsemiş, halkı küçümseyen, kendini endam aynasında görürler. Her söze söyleyecek bir sözleri vardır.
Dantel kovalaklarda her türlü desende, model ve renktedirler, her türlü elbiseyle her ortamın yengeleridirler. Tüm dedi kodu imparatorluğu onlardan sorulur.
İdealist kovalaklar; vatan, Milet, bayrak, ar, namus, iffet, sadakat, doğruluk, dürüstlük nidalarıyla ömürlerini tüketirler.
Modernist kovalaklar; ilgi çeken sakal ve bıyıkları, yuvarlak gözlükleri, omuzlarında deri çantalarıyla, salon salon, cafe cafe,sergi sergi, kokteyl kokteyl gezmenin keyfini yaşarlar…
Feminist kovalaklar… Evdeki eşine psikolojik, ekonomik tahakküm, “Evin ayısı, elin iyisidirler.” Ellerinde pankartlarla kadınlara samimiyetten uzak, sahte gülücükler
yaparlar.
Sizi bilmem ama, ben kovalaklıktan yeteri kadar ders aldığımı sanıyorum.
Takdiri sizler bırakıyorum diyor *İ DURAK İ*
KÖTÜLÜKLERE
ÇANAK TUTANLAR
Sen beni nasıl bilirsin? Kendin gibi. Sen kendini nasıl bilirsin? Senin gibi. Sen, dün meyhanedeymişsin. Nereden biliyorsun? Bende demleniyordum. Sen fark etmedin…
Meyhanede demlenmek, kusur değil. Kusur, kimin ne yaptığını, ulu orta, madah bir işmiş gibi sırıtarak seslendirmek. Ben, meyhaneye, ibadethaneye giderim, dergaha, partiye, gece kulübüne, gündüz kulübüne gider, sokakta gezer günümü gün ederim. Bundan sana ne? Benim kusurumu seslendirmekten, senin ne çıkarın var, diyerek adama sorarlar?
Günümüzün geçerli meslek; muhabbet tellallığı. Şom ağızlılık, şeytanın avukatlığını yapan, soğukkanlı, kertenkele, yılan ve kaplumbağa yaradılıştaki insan tipleri. Seçimden seçime, meydana çıkan figüranları iyi izlemek ve gözlemek gerekir. Ama ne yapalım siyaset, insan için; insanla yapılır. Haklısın kardeşim, hem de yerden göğe kadar. Ne diyelim. Yolunuz açık olsun.
Asıl konumuzdan sapmayalım. Sapıklıklara göz yummayalım. Kötü şeyler olarak tanımladıklarımız; Hiçbir din kitabında onandığını okumadım.
KÖTÜ ŞEYLERİ AÇIK YAZALIM.
YALANCILIK; Yılandan, yılan zehrinden tehlikeli, tüm kötülüklerin anası.
DEDİKODU; İnsanlar arası birlik ve dayanışmayı güveni yok eden bir durum. Olmamış bir olayı olmuş gibi anlatarak, insanların kalbine fitnelik ve vesvese yaratan.
HIRSIZLIK; Hakkın olmayan bir değeri aşırmak, almak, çalmak maddi ve manevi anlamda insana zarar vermek…
ADALETSİZLİK; İnsanlar arası barış ve huzuru bozmak için ölçüsüz davranmak, yiğidin hakkını yiğide teslim etmemek. Dürüst davranmamak.
EDEPSİZLİK; Toplumu bir arada tutan insani değerleri kullanarak( yardım severlik, iyilik, hoşgörürlük, mertlik, yiğitlik,…) insanların güzelliklerini kendi çıkarları ve uygunsuz durumlarına malzeme yapmak. Arsızlık.
NAMUSSUZLUK: İnsanı insan yapan akılcı insani değerleri yok sayarak yaşamak. Ar, haya, edep, usul, erkan tanımayan insan modelleri…
YOLSUZLUK; kendine, kendi aklını rehber edemeyen zavallıların saptığı, sapaklar…
Bu kavramları çokçalaştırmak olası.
Geçen bir gazetede gözüme takıldı. Türkiye’mizde; CÜZZAMLA mücadelenin anıt insanı Prof. Dr. Sayın Türkan SAYLAN diyor ki;
“HAYAT, SANA TEŞEKKÜR EDERİM. BANA GÜZEL İŞLER YAPMA GÜCÜ VERDİĞİN İÇİN.” Kendini insanlığa adayan bilim insanlarını aşağılamakta, yok saymakta kimse bizimle yarışamaz. Onlarca bilim insanını, beyin göçü vermedik mi? Okyanus ötesine.
Şimdi kendi kendimizle övüne biliriz. Okyanus ötesinden bizi koruyan ve kollayanlarımız var. Benim sunduğum okyanus ötesi kavramına takılmayınız efendim.
Ülkemizi kıskaç altına alan; Bermuda şeytan üçgeni kötülüklerinden Ülkemizi ve insanlarımızı HAK SAKLASIN.
Bu üçgenin köşelerini;
1-TERÖR,
2-ETNİK-DİNİ, BÖGESEL AYRIMCILIK.
3- ÜLKEMİZDE TÜM YAŞANANLARA KARŞI AYMAZLIK.
Bu olgulara çanak tutanlara aşk olsun.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home