Çarşamba, Ocak 30, 2013

KELİN KÜLAHI

        Yaşadığımız her an herkes için ayrı anlamlarla yüklüdür. Bebek için süt, çocuk için oyun, öğrenci için derstir. Çalışan için mutlu bir gelecek, esnaf için vadesi gelen ödeme, sarraf için altının değeri, siyasetçi için gündem oluşturmaktır. Sanayiciye yeni pazarlar aramak, hastalar şifa arar, doktorlar hastanın hastalığına çareler bulmaya çalışır. Pilotlar yeni diyarlara uçmaya, kaptanlar için ummana açılmayı, batman için demir yolu kıvrımlarında ilerlemeyi hedefler..

        Her ne iş yaparsanız, yapınız.Ne söylerseniz söyleyiniz, Ne yazarsanız yazınız. Herkes sizi kendi yaradılış gücüne göre anlar. Bizim uymamız gereken yaşam kuralı:” insanlarla akılları ölçüsünde konuşmak, kendi aklınızın ölçüsünde konuşmamak gerekir.”(Mesnevi’den)

Bu cümlenin açık ve net anlamına değinmeden geçmek, konunun üstüne bir kürek toprak atmaya benzer.

        Herkesin kendi aklı, kendine yeter. Kimsenin kimseye akıl vermeye hakkı yoktur. Ancak; akıl, akıldan beslenir. Bir birimizi bilgilendirirken, kendi aklımızın kibir ve gururuna kapılmadan, diğer insanları küçümsemeden, aşağılamadan, örselemeden, yaralamandan işimizi başarmak gerekir.    

Sapkınlık, çapkınlık, aymazlık yapmak insana zarar verir. Kendi kendimize hıyanet içinde olmadan yaşamın gerçeklerini kabul etmek gerekir. Kel, ne kadar kaliteli şapka giyerse giysin, şapka kelin ayıbını örtmeye gücü yetmez. Bir rüzgar, tufan ve engel şapkayı alır götürür.

        Uluların söylemidir.” Halkın farkı görebilmesi için, bela ve eziyet çekmesi gerekir… Halka lütuf olarak sunulanlar, asil nazlılara kahırdır…” akıl sahipleri olup bitenlere böyle bir anlam yüklemişler.

 Asıl olan, “Masuranın deliğinden, Mısırı” görebilmektir. Her işin sonunu görebilmek mesut olmanın koşullarındandır.

        Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi zaman diliminde yaşanırsa yaşansın.” BARIŞIN BEDELİ, SAVAŞTIR.” BARIŞ İÇİN SAVAŞMAK, YARIŞ İÇİN SAVAŞMAK, YAŞAMAK İÇİN SAVAŞMAK GEREKLİDİR.

        BARIŞIN ASIL BEDELİ;

        KARŞILIKLI KAZANAÇ VE YARARDIR.

        Ne kadar mükemmel anayasalar yapılırsa yapılsın, kültürel farklılıkları yok etmeyi, insanları değiştirmeyi hedeflerse hedeflesin, hedeften şaşar, hedefini şaşırtırlar. ANAYASA kavramından herkesin ne anladığı önemlidir. Ülkemiz genel nüfusunun eğitim ve öğretim ortalamasının kaç yıl olduğunu bilen kaç kişi var? Hafızam beni yanıltmıyorsa; genel eğitim-öğretim ortalamamız 6 sınıf düzeyinde olduğu ileri sürülmektedir.

         Bunun açık ve seçik anlamı şudur. Her yerleşim alanına bir üniversite ve fakülte açmak cahilliğimizi gidermiyor. Yeni sistem 4+4+4 modelinin birinci dördünü bitirmiş, ikinci dördünün ortasındaki eğitim düzeyindeki ülkemiz insanından; yapılacak MİLLİ KONSESYUMLU ANAYASAYI anlamasını bekleyeceksiniz. Bir birimizi kandırmayalım beyler. Bu ülke insanıyla dalga geçmeyi bırakalım. 1839 yılından günümüze nice Anayasalar yapıldı bu coğrafyada.

        Göstermelik mi? Ben yaptım oldu mu?, dar, bol geleni mi ararsınız?.Çağdaş mı,çağdışı mı  olsun?. Nasıl bir anayasa istersiniz buyurun beyler. Dünya anayasalarının sayfaları arasında gezindiğinizde her sayfanda kan kokusu koklarsınız.

        Özünde tahakküm, baskı, yasak içermeyen bir anayasa hangi ülkede yazılmış bir onu araştıralım. Bizde inanalım ki artık ülkemizde gerçek EGEMEN HALKTIR.

        “EGEMENLİK, KAYITSIZ VE ŞARTSIZ (BİLA KAYDU ŞART) MİLLETİNDİR.” Diyerek Egemen güçlere meydan okuyan Mustafa Kemal ATATÜRK, Anıttepe’de rahat uyusun.

         Mustafa KEMAL, 1919’da AMASYA GENELGESİYLE sesleniyor bize;

        “VATANIN BÜTÜNLÜĞÜ, MİLLETİN BAĞIMSIZLIĞI TEHLİKEDEDİR.” 93 yıldır bu tehlikeyi aşmak için harcadık *İ DURAK İ*
 

KEPAZELİKLER ZİNCİRİ

Türk-Kürt…

Sünni-Alevi…

Dinci-Laik…

Köylü-Kentli…

Türbanlı-Türbansız…

Genç-Yaşlı…

Eğitimli-Eğitimsiz…

Ve daha birçokları… Toplumdaki hassas dengelerle oynamak kepazeliktir. Rezil ve rüsva bir davranıştır. İnsan olmanın erdemine ulaşmamış, akılların ürettiği birlikte yaşama istencini bombalayıp parçalayan ve insanlar baskı zulum yaratan ikiliklerdir. İnsan topluluklarının  mutluluk ve huzuruna göz diken bu ayrımlar toplumsal dokumuzun  bu topraklar üzerinde  barış içinde yaşamamıza atılan NÖTRON bombalarıdır.

Birey-Devlet…

İktidar-Muhalefet…

Özgürlük-Anarşi…

Adalet-Zulüm…

Sermaye-Emek…

Zengin-Yoksul…

Ve daha birçokları… Demokrasimizin olmazsa olmaz değerleridir. Bu değerler arasındaki farklılıklar  toplumsal ayrışmaların kaynağı olarak kullanılması Kepazelikler zincirinin bir başka halkalarını oluşturduğunu herkes bilir. Herkes her şeyi bilir ama işine geldiği gibi yorumlar. İşine geldiği gibi davranır. Bunu bilen  dünyayı yönetmeye kalkan sömürücü güçler; Büyük ve güçlü ülkeleri içinden çökertmenin yol ve yöntemlerini,kendi kurallarına göre yönetmeyi hedefler.

Karı-Koca…

Ebeveyn-Çocuk…

Ağabey-Kardeş…

Abla-Kardeş…

Gelin-Kayınvalide…

Ve daha birçokları… Ailedeki hassas dengeleri korumak ve kollamak aile içi bireylerin karşılıklı çıkarlarını eşit ve adaletli biçimde gerçekleştirmeleriyle gerçekleşir. Eşler arasındaki, ebeveynler arasındaki, kardeşler arasındaki, gelin ve kayın valideler arası ilişkilerin bozulması, çıkar çatışmalarının başlaması, aile içi; sosyal, kültürel ve ahlaki değerlerin yok olmasına neden olur. Bu bağlamda; onarıcı, koruyucu, yüreklendirici olmayan davranışlar  aile birliğinin yok olmasının baş sebebleridir.

 

Aile-İş…

Dışa vurmak-İçine atmak…

Çalışmak-Eğlenmek…

Kızmak-Hoş görmek…

İntikam almak-Bağışlamak…

Sevmek-Nefret etmek…

Ve daha birçokları… Bireyin hassas dengelerinin bozulması aile ve iş yaşamına yansır, Verimlikli azalır. İşyeri ile birey arasındaki ilişkiler yara alır.  Yaşanan olaylara karşı dayanıklılık gücü insanın hassasiyetlerine göre şekillenir. Çalışma, dinlenme, eğlenme, tüm insanı davranışlarına olumsuz olarak yansır.

            ………………

            KEPAZELİKLER ZİNCİRİNİN  HALKALARINA HALKA EKLEYENLER, EN SONUNDA;

 

SON HALKAYI, KENDİ BURUNLARINA TAKARLAR.

            DİYE DÜŞÜNÜRÜM.

 

KORKMA KENDİN OL

Korku iliklerimize işlemiş. Korkmuyorum diyen, kendini aldatır. Sürekli birilerine benzeme kaygıları insanların geleceğini karartır. Her isteğimizin zamanında ve anında gerçekleşmesi umuduyla yaşayan yeni nesil; özgürlük ve  havailiğe varan ölçüsüyle yaşanan gençlik hayalleri genç insanlarımızı 25 ve 30’lu yaşlara kadar sürmektedir.

“Yaş  35, Dante gibi ömrün ortasındayız.” Diyen C.S.tarancı neyi anlatmak istemiştir sizce?

Bence zaman su gibi akıp gidiyor. Yaşadığınızın bir anlamı  olsun kendinizce. Kendinizce yaşayınız, kendinizce çalışınız. Yaşamın getirdiği güzellikleri kendinize zindan etmeyiniz.

“Kendi gerçeklerimiz, kendi duygularımızdır bizi böylesine ürküten;

çatal diliyle tıslayan bir yılan görmüş tavşan gibi kendi kendimizi hareketsiz bırakan.

Ve ne kadar çok korkarsanız, korkunuz o kadar artar. Ne kadar yaşarsanız, cesaretiniz o ölçüde bilenir.

Yaşayamıyorsanız eğer, bu başkalarından dolayı değildir.

Sizi güçsüzleştiren, sizi çaresizleştiren, sizi isyanlardan alıkoyan, değiştiremeyeceklerinizi kabul etmenize engel olan,

değiştirebileceklerinizin üstüne gitmenize izin vermeyen, sizi yaşatmayan, sizin kendi korkularınızdır.

YAŞAMAK YÜREK iSTER ÇÜNKÜ...”Oscar Wilde

“Yüz'de ısrar etme, "Doksan da olur.
İnsan dediğinde, "Noksan da olur"...
Sakin büyüklenme, "Elde neler var".
Bir ben varım deme, "Yoksan da olur".
Hatasiz Dost Arayan, "Dosttan da olur"....

** MEVLANA *

İNCİR ÇEKİRDEĞİNİ DOLDURMAYAN SEBEBLERLE KENDİMİZE ZİNDAN ETTİĞİMİZ  YAŞAMIMIZI; FISTIK YEŞİLİ DÜŞLER, GÖKYÜZÜ ENGİNLİĞİNDE DERİN HAYAL VE DÜŞÜNCELER, OKYANUSLAR MAVİLİĞİNİN BEYAZ KÖPÜKLERİNİN ANASI, FIRTINALARIN KANATLARI,  SİZİ SAĞLIK, ESENLİK, NEŞE VE SEVGİ DOLU MUTLU YARINLARA SÜRÜKLESİN.

 

 

 

 

 

 

       

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home