Çarşamba, Ocak 30, 2013

İMBİKTEN DAMLA, DAMLA

Zamanın imbiğinden geçen fıkraları dinlemiş ve okumuş olabilirsiniz. Tekrarında yarar vardır. Sizler için,  ustalardan derlenmiştir. Süzgeç üstünde kalanları sizinle paylaşıyorum.
           * * *
          “CHURCHILL,

 Akıl hastanesinde dolaşıyormuş. Bir hastanın kendisine çok dikkatli baktığını görünce yanına yanaşmış:
-Hayrola beni tanımadın mı?
-Hayır tanımadım, kimsin sen?
Churchill gülmüş:
-Ben haşmetlu İngiliz İmparatorluğu’nun başkanıyım.
Akıl hastası gülmüş:
-Ben de böyle başlamıştım, sonra buraya getirdiler.
            * * *
           İKİ GENEL MÜDÜR

Oturup dertleşiyorlarmış... Biri odacısından şikâyet etmiş:
-Yahu benim odacı çok aptal... Bıktım usandım bu herifin aptallığından. İyi adam, dürüst adam, ama çok aptal...
Diğer genel müdür içini çekmiş:
            -Sorma yahu, benimki de öyle. Öyle aptallıklar yapıyor ki insanı çıldırtıyor.
-Senin ki benim ki kadar aptal olamaz.
             -Sen bir de benimkini gör. Benimki kadar aptalı bulunamaz...
Sonunda iddiaya tutuşmuşlar ve odacıların aptallığını denemeye karar vermişler.
Birinci genel müdür zile basmış, odacısı gelmiş:
-Buyurun efendim.
                       -Al şu 1000 lirayı, bana dört kapılı, sıfır kilometre bir araba al, gel!
-Baş üstüne efendim. Odacı çıkmış...
Bu sefer ikinci genel müdür zile basmış:
                        -Buyurun efendim. -Git bizim eve, bak bakalım, ben evde miyim?
-Baş üstüne efendim. O da çıkıp gitmiş...
İki odacı kapıda karşılaşmışlar:
-Nereye yahu?
                    -Sorma birader, bizim genel müdür çok aptal... Bana bin lira verdi, git bir araba al, gel dedi. Bugün tatil dükkânlar kapalı. Ben arabayı nereden alacağım?
Öbür odacı da başını sallamış:-Benimki seninkinden de aptal!                                                       Git eve bak, ben evde miyim, dedi. Önünde telefon var, açıp sorsa ya...
                   * * *
               YAHUDİ’nin biri,

 Hıristiyan olmaya karar vermiş... Gitmiş derdini bir papaza açmış:
-Muhterem peder! Ben bunca yıllık dinimi terk edip sizden olmak istiyorum. Çok günah işledim, pişman oldum. Papaz sevinmiş:-Çok güzel! O halde bütün günahlarının affedilmesini istiyorsun...
-Evet muhterem peder! Papaz biraz düşünmüş:
-Bütün bunlar olur. Allah günah ve kabahatlerini affeder. Ama bir şey daha yapman gerek...
-Nedir o muhterem peder! -İyi bir Hıristiyan olabilmen için bütün borçlarını da ödemen gerek...
Yahudi şöyle bir dikilmiş:
-Yooo muhterem peder, sen işin tadını kaçırdın. Biz burada dini anlaşma yapıyoruz, ticari değil!”

TİCARETE DÖKÜLMEYEN HANGİ DEĞERLERİMİZ KALDI Kİ *İ DURAK İ*.

HAYDİ BEYLER FIKRA SIRASI SİZDE? 

İŞTE BEN BUYUM

DİYEBİLİYOR MUSUNUZ?

        İnsanları tanımak kadar dünyada zor bir eylem yoktur. Bu gün melekler gibi gördüğünüz insan bir anda rahmani duygularını bir yana atarak, şeytani davranışlar içinde bulabilirsiniz. Gözlerinize inanamazsınız.

Vahşi diyerek yaklaşamadığınız bir insanın kalbi, kadife yumuşaklığında olduğunu gördüğünüzde aklınız başınızdan gider.

        Yeryüzündeki tüm insanların inançsız olduğundan söz etmek, insanın yaradılış, yaşadığı, doğal, sosyal, kültürel ortamları yok saymanız demektir. Asıl konumuz, son ayalarda yaşadığımız bölücü terör ve insanlarımızın yaşadıkları siyasi, ekonomik, kültürel, trafik, açlık, yoksulluk, işsizlik, eğitim sistemindeki eşitsizlikleri saymak olası.

        Ülkemizin etnik, dini yapısıyla ekonomik gelişmişliğin bölgesel farklılıkları, insanlarımızı büyük sanayi kentlerinin çevresinde yoksul yaşam alanlarının çevresini kuşattığı açık bir gerçektir.

        Kırsaldan kent yaşamına uymaya çalışan insanlarımız, kopup geldikleri yerleşim alanlarının yaşam kültürlerini, inanç ve ananelerini de

 Yaşatmaya çalışmaktadır. Etik, etnik, inanç farklılıklarıyla birlikte yaşama sevincini paylaşan insanlarımızın kutsallarına dokunmak, onların namuslarıyla oynamak kadar tehlikeli ve sakıncalıdır.

        Türkiye’mizin her kasaba ve kentinde; Ulusal kimliğimizi oluşturan kutsal değerlerin korunması, yarınlara taşınması için, kendi içlerinde işlerlikleri ve amaçları belli olan; yerel, bölgesel, konfederasyonlaşmış etnik, dini, kültürel dayanışma, yardımlaşma ve eğitim kurumları bulunmaktadır.

        Her ne ad altında kurulmuş olmuşlarsa olsunlar, herkes; “ÜLKESİ VE MİLLETİYLE BÖLÜNMEZ TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ SINIRLARI içine huzur ve güven ortamına katkıda bulunmak; DÜRÜST bir davranıştır. Kişisel farklılıklarımızın olması, farklı düşünmemiz, giyinmemiz, yaşamamız, bir birimize hasmane davranmamızı gerektirmez.

       

        Türkiye hangi Komşusuyla, sağlıklı ilişkiler içindedir?      

TV ekranlarımızı bir izleyiniz, zaping üstüne zaping yapınız. Neler göreceksiniz? Kin, nefret, öfke, avantür, pembe diziler, boş hayaller, aylarca yıllarca süren Amerikanvari diziler. Aşk, umutsuzluk, figan ve çile. Siz ne söylerseniz söyleyiniz bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete *İ DURAK İ*

       

       

       

 

 

 

 

KARINDAŞLIKTAN KAR+(D)+EŞLİĞE

        Yeryüzünde her varlığı yaratmanın tezgahı, atölye ve fabrikası kurulur oldu. Robot teknolojisinin geliştirilmesiyle, robotları insanın yerine kullanma konusunda çok büyük ilerlemeler sağlandı. Genetik biliminin çalışmalarıyla insan organlarının üretimi konusunda gelişmeler sağlandığı konusunda yayımlar yapılıyor.

         Klonlama yöntemindeki gelişmelere bakınca yarın aynı çalışmaların insanlığın zararına kullanılmayacağına kimse garanti veremez. Karşı düşüncemin kaynağı, atomun parçalanması insanlık yararına kullanılacağı gerekçesidir. İkinci Dünya Savaşı’nda 1945 yılında Jopnoya’nın teslim alınması için Hiroşima ve Nagazaki’de ATOM BOMBASInın kullanılması bir insanlık suçsudur.

         Bu gün bu suçsu işleyenler dünyanın efendisidirler. Karşılarında başka gücün bulunmasını istememektedirler. Tüm dinler tarihine bir göz attığınızda insan insanın karındaşı olarak tanımlanır.  Dört hak dinin ortak inancı Adem ve Hava’yı insanlığın başlangıcı olarak tanır ve bilirler.

         Karındaşlığın fizyonomisine bakıldığında; Genetik olarak farklılıklarımızın yanında genotip olarak hepimiz insan yaratılışında olan, birbirine zıt yaratılış özelliklerinde ki varlıklarız. Aynı anne ve babanın çocuklarının birinin alim, birinin zalim özelliklerde olmasının gerekçesi neler olabilir?

         Hiç kimse aksini söyleyemez ki 40 bin yıl önceki atamızın genetik özelliklerini taşımadığımızı kim iddia edebilir? Hiçbir insan kendi yaratılış özelliklerini aşamaz. Bu durumda aynı karından; aynı kanla beslenen insanların nasıl oluyor da, sonradan bir birini boğazlar duruma geliyor ve ya getiriliyor.

         Hiçbir kimse kendi geçmişinin kardan, ak, sütten pak olduğunu iddia edemez. İnsan doğarken kar kadar beyaz, süt kadar paktır. Damarlarındaki asil kanın kimyasal özelliklerini bebekler nereden bilsinler. İnsanlık düşmanları, tarihin derinliklerinden günümüze günahsız bebeleri toprağa gömüp, süngüler üzerlerine attıklarına dedelerimizi şahit olmuşlardır. Bu gün durum farklı mıdır? Genelleme yapmak yersiz, ancak son yaşadığımız 30 yılın bebek katilleri insanlar arasındaki eşitliği, adaleti, dengeyi sarsmak ve dünyanın efendiliğine soyunanların çıkarlarına hizmet edecek biçimde kullanmalarına kim izin verebilir ki?

         20’nci yüz yılımızın yüzkarası savaşların ana gerekçesinin sebebi nedir? Kardeşi kardeşe kırdırmak, kendi çıkarları için kantonlar oluşturmak. 7 dünya devletine karşı bağımsızlık ve özgürlük savaşı vermiş bu ulusun evlatları,  geleceğine sahip çıkmasını bilirler.

         Bilim adamları ne diyor kulak verelim?

         “DEPREM ÖLDÜRMEZ, ÇÜRÜK BİNA, PANİK ÖLDÜRÜR.

DEPREMDEN KURTULMAK YETMEZ. ÖLÜMDEN KAÇILMAZ.

TRAFİK CANAVARI YOLDA YAKALAR.” (basından)

         Van depremi sonrası yardım için ayağa kalkan Türkiye Halkının erdemli davranışına karşı; “- Van da kardeş kokusu var diyenler.” Şimdi teröristlere şehit gözüyle bakıyorsanız, karındaşlıktan, kardeşlikten, eşlikten, eşitlikten dem vurulamaz. Bunun adına kardeşlik değil, KALLEŞLİK denir.

         Beyinlerinde kin, nefret, öç almak, topluma işkenceler çektirmek isteyenler karındeşmekten başka davranış içinde olamazlar. Dağdaki silahların gölgesinde siyaset yapanlar, özgürlük be barıştan söz etme haklarını yitirmişlerdir.

         “KUYRUKLU ŞİİR

Uyuşamayız, yollarımız ayrı;/ Sen ciğerci kedisi, ben sokak kedisi;/ Senin yiyeceğin kalaylı kapta;/

         BENİM Kİ ASLANIN AĞZINDA;

         SEN AŞK RÜYASI GÖRÜRSÜN, BEN KEMİK.

Ama seninki de kolay değil kardeşim;/ Kolay değil hani

         BÖYLE KUYRUK SALLAMAK TANRININ GÜNÜ. “

                                                                 ORHAN VELİ’DEN aktarım. *İ DURAK İ*

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home