HAYAL TACİRLERİ
Kavramların anlam derinliğinde buluşamayanlar, sığ düşünen bağnazlardır. Onlar için tek geçerli kural; “Nalıncı keseri” gibi davranışlardır. İsteseler de bu davranışlardan vazgeçemezler.
Apoletlere, sayınlara, kırmızı kravatlara, kelebek papyonlara, rugan ayakkabılara, buzağı yalama taranmış saçlara, görkemli sofralara, alengirli davranışlara, göstermelik sırıtmalara, samimiyet ve güvenden yoksunluklara rağbette öndedirler.
Siz onlarla yarışamazsınız. Siz onlara göre, ciğeri on para etmezlerdensiniz. Sizin yeriniz; isli paslı kahve köşeleri ve merdiven altı çay ocaklarıdır. Onların yeri padişah sarayları, rezidanslar, siteler, kutlu ve mutlu kentler, sekiz yıldızlı otel ve motellerdir.
Sizin hayalleriniz, onların geçim ve seçim kaynağıdır. Sömürmeden semirmezler. Kemirmeden duramazlar. Avamı ısırmadan yapamazlar. Hemen harlarlar, hırlarlar. Yılan gibidirler. Ne zaman nerede nasıl sizi sokacakları belli olmaz.
Siyaset, ticaret, eğitim, din, ahlak, hukuk ve insanlığa hizmet eden ne kadar hizmet alanı varsa ;oracıkta biti verirler. Yaşamınızı onlarsız düzenleyemezsiniz. Onlar olmazsa, bu ülkede hiçbir şey olmaz. Savaşta ve barışta en öndedirler. Onların besini ve kazanç kapısı; barış zamanında BARIŞ HAVARİSİ, Savaş zamanında; KAHRAMANDIRLAR.
Demokrasinin esamesinin okunmasına dayanamazlar, katlanamazlar. Kendi evlerinin içini düzenleyemeyenler, demokrasinin yokluğundan yakınırlar. Kutsal duygularımızı sömürmekte çok başarılıdırlar. Başarılarına başarı katmak için; zaman, zaman miksır, zaman, zaman rondo davranışlara bayılırlar, şak şak tutarlar.
Kur’an da, Mustafa Kemal de, “Beyaz ay yıldızlı, al bayrak”… ta bizim diyerek nara atarlar. Sokakta, yatakta da kaba dayıdırlar. Mutfakta iki yumurtayla bir domatesi melemen yapmaktan aciz, sofralarında kuş sütünden eksik bir şey istemezler. Tüm bayanları rakkase, tüm erkekleri hasım ve zenne görürler.
Bayanları kürsüde, kasada, koltukta görmek onların korkulu rüyasıdır. Toplumu, toplum yapanın, vatanı vatan, adamı adam edenin analarımızı, bacılarımız, çocuğumuzun annesi, yaşamımızın yoldaşı eşlerimiz bayanları karşılarında görmek istemeyen zihniyettedirler. Her şeye KOTA koyarlar.
Özgürlük, eşitlik ve adalet onarlın kitabın da yazmaz. Yarınlarızı emanet edeceğimiz gençlerimizin yetiştirildiği eğitim kurumlarına, topluma hizmet kurumlarına yapılan yerleştirme sınavlarındaki, kayırmacılıklar, yolsuzluk ve haksızlıklar; toplumumuzun ve gençliğimizin hayallerini yıkmakta beceriklidirler. Özür dilemeler, makul göstermeler hiçbir işe yaramaz. Toplumumuzun geleceğini karartıyorsunuz.
KENDİ TOPLUMUNUN GELECEĞİNE SAHİP ÇIKAMAYAN TOPLUMLAR, TARİHİN SAHNESİNDE YOK OLMAYA MAHKÜMDURLAR.
“Kendi damarlarındaki “ASİL KAN”ı kirletenlerin, kendileri KİRLİDİRLER. Dünyanın en iyi şampuanlarıyla yıkansalar temizlenemezler. KİRLİLİKLERİ, kendilerinin hücrelerine sinmiştir.
Üniversitelere girmek isteyen körpe beyinlerin hayallerini, çalan hayal hırsızları, hayal tüccar ve tacirlari; bu ağır vebalden kurtulmaları mümkün mü?
Hani Kutsal dinimizin Yarısı TEMİZLİKTİ?
Şu durumda;”HADESTEN, VE NECASETTEN” TEMİZLİKTE NEREDEYİZ?
HANGİ SEVİYEDESİNİZ?
ÖLÇTÜNÜZ MÜ?
İhsan, haberler dünyasından payını alırken, her habere alabildiğine bir değer vermek zorundadır. Yalan yanlış, köpüklendirirmiş bilgi ve haber diyerek sunulanları akıl süzgecinden geçirmeden kullanmamalı diyorum.
Gelişi güzel gazete başlıkları ve tv. haberleri, sanal basında yer alan bilgi, belge, kanıt, diyerek insanlara sunulan yanlı, kasıtlı, sulandırılmış sunumlar insanın midesini ağzına getirdiğine tanık oluyoruz.
Bir gerçeği anlatmanın, sunmanın onlarca yolu vardır. Gerçeği anlatıyorum, sunuyorum diyerek ASIL GERÇEĞİ insanlarda saklamak; Dinine, imanına, ahlakına, insanlığa, yasa ve yönetmeliklere, örf ve ananelere ihanettir.
Mikroplar seviyesinde misiniz?
Nimetler, hikmetler, külfetler, ganimetler, el, etek öpenler, alimler, zalimler, vazgeçilmezler, bulunmaz hikmetler, dedeler, veliler, yönetenler, yönetilenler, güdenler, güdülenler, ezenler, ezilenler, sömürenler, sömürülenler, binenler, binilenler, bindirenler, bindirilenler, ağzından bal şerbeti akanlar, lağım suyu akanlar, kaleminden irin damlayanlar, kaleminden kan damlayanlar yoksa her gereksinimi için salya sümük ağlayan ve ağlatanlardan mısınız? Buna bir karar verelim.
Birde gazete köşelerinde SESLENENLER, mikrofon ve kameraları görünce dili tutulanlar, gözleri fal taşı gibi, dili bülbül gibi olanları unutmayalım. Asıl gerçeğe doğru yol almak istiyorsan şu iki mikroptan arınmış olmalısınız.
“Bir hak ve hakikat aşığının ifadeleriyle günümüzdeki insanlığın problemlerinin temelinde çoğunlukla CEHALET ve YOKSULLUK vardır. Bu öldürücü mikropların ortadan kalkması ise, İLİM-BİLİM ile SERVET sahiplerinin el ele vermeleri GENÇLİĞİN SORUNLARINI ÇÖZEN KURUMLAR yaptırmaları ve bu şekilde gençliğin maddî-manevî sıkıntılarını gidermeleriyle ancak mümkündür.”
SÖZÜN ÖZÜ
1. Cehalet, cahillik ve bilgisizlik olup ilimden, bilimden mahrum kalma veya tecrübesiz olma hâlidir.
2. Cehaleti yenme noktasında OKUMAK, DÜŞÜNMEK VE UYGULAMAK hayati önem taşıyan esaslardır.
3. Bir milletin maddî ve manevî gelişimi, servet ile ilmin omuzlarında gerçekleşir.”
***
Kendi seviyenizin, kendinizce yükselmesini öneren sadece ben değilim. Tüm kutsal kitaplar, bilim adamları insanlık tarihine ışık tutanların size önerileri var.
…"Oku (tefekkür et, düşün, anla ve ibret al) yaratan Rabb'inin adıyla!" (Alak Sûresi, 1"Sakın cahillerden olma." (En'âm Sûresi, 35)
"... Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu, ancak aklıselim sahipleri öğüt alır." (Zümer Sûresi, 9)
…"Bildiğiyle amel eden ve bildiklerini başkalarına öğreten bir kimse, gökler ötesinde "Kebir" diye, yani büyük, yüce ve hürmetli bir şahsiyet olarak tanınır ve öyle çağırılır." (Tirmizi, Sünen 5)
…"Âlimler Peygamberlerin vârisleridir." (Buhârî, el-Câmi'us-Sahîh, 1)
..."En hayırlı sadaka, Müslüman olan bir kimsenin bir ilmi öğrenmesi, sonra da onu Müslüman kardeşine öğretmesidir." (İbn Mâce, Sünen, 1)
Konuyla ilgili daha pek çok ayet ve hadisleri sıralamak mümkün. Bize düşen, ilim öğrenmeyi ve cehaletten uzaklaşmayı, hayatımızın en birinci ÇALIŞMA hâline getirmek. Çünkü cehaletten kurtulma, okumak, düşünmek ve bunları hayata yansıtmakla mümkün olur.”*İ DURAK İ*
GÖRMEDİM, DUYMADIM, SÖYLEMEDİM
“Türkiye'de kimsenin bilgi edinmek, kültürlü olmak, öğrenmek, evrensel değerlere ulaşmak gibi bir derdi yok. Okula gitmenin tek bir amacı var, o da diploma. Ne kadar cahil olursan ol ama bir diploma kap, çünkü iş bulmak için o kâğıda ihtiyacın olacak. İşte gerçek bundan ibaret… Sık sık bu memleketteki derin cehaletten yakınıyoruz ama asıl kastettiğimiz, okula gitmeyenler değil. Çünkü onların hiç olmazsa geleneksel kültür değerleri var.
Sistemin istediği m o d e r n köle tipi. Bir ömür boyu üç kuruşa
çalıştırılacak, iktidar partilerini ve uluslararası şirketleri semirtecek,
kendisi de salaklar için yaratılmış bir sahte cennette mutlu olduğunu
düşünerek AVM'lere koşup duracak. Sonunda posasını çıkarıp atacaklar onu bir kenara. Eskiden köleler hiç olmazsa ayaklarına geçirilen prangaların farkındalardı, şimdikiler zincirlerini bile göremiyor.”28 Mart 2012 Çarşamba 08:36 - Zülfü Livaneli
Beğenmediğimiz, ama sokaklarını süpürdüğümüz, fabrikalarını doldurduğumuz AB ülkelerinden yansıyan, yakınlarımın tanık olduğu, bana anlattığı bir trafikte kırmızı ışık ihlalinin vatandaş davranışlarına etkilerini aktarmalıyım.
Kavşaktaki trafik lambalarını gören bir konutta ikamet eden iki komşu arasında ki konuşmadır.
Alman vatandaşı Hans. İşe yetişmek için evden aceleyle çıkar. Telaşlıdır. Yol boştur. Kırmızı ışığı fark etmeden kavşağı geçer. Pencereden kırmızı ışık ihlalini gören komşusu durumu ileri kavşaktaki görevli Trafik polisine iletir. Kırmızı ışık ihlali yapan vatandaşa gerekli uygulamayı yapar. Ceza makbuzuna itiraz etmeden, cezayı öder ve işine gider.
Akşam evine dönen Hans’ı, kapı komşusu, kapıda karşılar ve sorar; bugün işte ve trafikte neler yaşadınız? İşiniz dışında yaşadığınız bir durum var mı?
-Evet var. Kırmızı ışık cezası ödedim. Ben kırmızı ışığı fark etmedim. Ama benim kırmızı ışıktan geçtiğimi fark eden sorumlu bir arkadaş durumu polise iletmiş ki; polis beni dururdu, ceza yazdı.
- Ya öylemi Hans!..
-Seni polise ben bildirdim.
-Teşekkür ederim komşum, beni uyardığın için. Beni uyarmamış olsaydınız başıma daha acı bir kaza gelebilirdi.
Bana anlatılan olay bu. Aynı durum ülkemizde gerçekleşse siz nasıl davranırsınız?
İnsani, siyasi, ekonomik, kültürel sıkıntılarımızın kökeninde yaşayan nedir?
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” ,“Her koyun kendi bacağından asılır.”, Görsen de, görme. Başını çevir ve geç.”
*İ DURAK İ* ‘nin, incir çekirdeğini doldurmayan yakınmalarıdır.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home