Çarşamba, Ocak 30, 2013

HAKLI OLMAK

        Ağustos ortası, doğa bırakıvermiş kendini, sere serpe güneşle buluşmak için. Canlılar gölge arıyor, yakıcı güneşten kurtulmak, serinlemenin kaygısındalar.

            Alabildiğine sararmış kırlar bayırlar. Çalılıklar, otlar çıtır çıtır. Densizin biri, arabanın penceresinden fırlatıyor izmaritini.  Havalı, havalı gaza basıp gidiyor, ardına bakmadan. Sanki attığı izmarit, düştüğü yerde kaldı söndü.

            Yok öyle; üç kuruşa, beş köfte. Attığın izmarit, rüzgarla savruldu. Uçtu gitti ormanın kenarındaki çıtırdayan gazellere, kuru otlara ulaştı. Hafiften bir duman, ortalık alev, alev…  yandı benim canım oksijen çadırım, canım ormanlarım.

            Hepimizin fark etmediği, ama asıl gerçeklerin arkasında yatan, asıl gerçek;” NOLCEK YA BİR İZMARİT DEL Mİ?” duyarsızlığı ve aymazlığı.

Mübarek günleri yaşıyoruz. Herkes kendi ibadetinde. Kimsenin kimseyi kınamaya, bir yerlere davet etmeye hakkı yok. Herkesin aklı kendine yeter.

            Eski anayasalarımızın  maddeleri başlarken “ HERKES…” diye başlar,” AMA, ANCAK VE LAKİN…” diyerek bittiği cümleleri anımsarım.

Özünde, insan olarak; HERKES HAKLIDIR.

            “AMA, ANCAK VE LAKİN…” Herkes ülkemizde yaşanan olay ve eylemleri kendi bildiği, gördüğü, anladığı, yaşadığı kadar değerlendirir. İşin başında haklı olmakla, sonunda haklı kalmak kavramları farklılık içerir.

            Can Yücel üstatla devam edelim, bakalım beğenecek misiniz?

         

 “ESKİ  DOSTLAR…”

Şunları bir araya toplayayım. Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.  Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı. Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne yemekten, ne içmekten hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti. Birinin yediğini öbürü yemez. Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi. Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler. Mumları da yaktım.

Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım...

20 yaşında ben,35 yaşımda ben,40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz. Birden 20 yaşımı, 35 yaşımın karşısına oturttum.
40 yaşımın karşısına da, ben geçtim.
yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.

 Yatıştırayım dedim.
"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.

Evin de içine ettiler. Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine ... CAN  YÜCEL

HARMAN ZAMANI

        Zaman zamana karşı durur. Atasözlerini beğensek te, beğenmesek te; Zamanının tanıklarıdırlar. Akdeniz Bölgesi’nin harman zamanı; Ege Bölgesine, Ege Bölgesinin harman zamanı, İç Anadolu, İç Anadolu¸Güneydoğu harman zamanı yılın farklı zamanlarını tanımlar.

         Harman Zamanları; Öküzlerin peşinde, Harman yerinde dön dön dönelim sırt sırta verelim, bir birimizi dövelim. Düşüncesi akıllı insanların işi değil. Harman zamanında; harmanı kaldırmak gerekir. Samanı senin, seçi benim, harmanın tozu toprağı onun olmaz.

         Harman zamanı; Öküzün harmandan yediği zarardan sayılmaz diyor erenlerimiz. İlk bakışta; çok güzel ve anlamlı. Tabiidir ki hayvancağız aç mı dursun? Ancak; döven sürmeyen oküzlerin harmana dadanması, ürüne zarar vermesine ne diyelim?

         “Tarlada izi olmayanın, harmanda gözü olamaz.” Harman zamanının adaleti burada yatar. Eşitliğe zarar veren her davranış, insanların huzur ve barışını bozar.

         Adama sorarlar mahkemede; Ne zaman doğmuşsun? Harman zamanı. Anam öyle söyledi. Bu yanıt muğlak bir ifade. Farklı yörelerin harman zamanı, farklı aylardadır. Mayıs, Haziran, temmuz, Ağustos, Eylül aylarında da harman kaldırılır. Bu işi bir netleştirelim.

         Zaman; geçmişi, şimdiyi, geleceği, geniş zamanı tanımlar. Vakit hangi vakittir? Hangi vakitten söz ediyorsunuz? Geçmişini iyi değerlendirenler, şimdiki vakitte; bacak, bacak üstüne atar, bir cıgara yakar; üstüne birde köpüklü kahve höpürdetir. Sizde işin dedi kodusunu yaparsınız ıssız köşelerde.

         Lafotaine’nin “Karıncası ve cırcır böceği” öyküsüyle geleceğe yatırım yapanlar; şapkalarını önüne koyarak nerelerde yanlışlar yapıyoruz diyerek yeniden durum değerlendirmeleri? Yeniden değerlendirme yapmanın yeri, zamanı, mekanı çok önemlidir. Herkes kafasının estiği gibi; masal, türkü, mani söyleyip, ıslık çalamaz.

         Harman zamanı, harmanı kaldıran kaldırdı. Kaldıramayan; yağmur ve yağışlara bırakırsa; tarladaki demetler, harmandaki tınaz ıslanır, başaklar çürür. Güzel bir anonim dize;    “Harman yeri yaş yeri,/ yavaş yürü hoş yürü…”

         İnsanız doğadaki diğer canlıların yaşamlarını örnek alsak; bütün zaman dilimlerinde barış, esenlik ve sağlık içinde sağlıklı karar verebiliriz.

Karıncalar kadar çalışkan, kaplumbağalar kadar kararlı, kazlar kadar akıllı, keklilikler kadar hedefe uçan, Aslan kadar cesaretli,  köpekler kadar kendimize sadık, uçmasını, sürünmesini, koşmasını, tırmanmasını bir bilsek; kartallar kadar keskin ve heybetli, filler kadar güçlü oluruz.

         Aklımızı, çakallara, kargalara, kuzgunlara, andıklara kiraya verdiğimizde; vay başımızı gelenlere. Harman zamanı, harmana  dadanan serçelere, leyleklere, kargalara hiç kimsenin söz söylemeye hakkı yok. Çünkü onlar birer MAHLÜKAT.

         Ancak bizler; EŞREF_İ MAHLÜKAT( Yaratılmışların en üstünü). Bu durumda; tarlada izin, harmanda gözün olması için, tarladan izini, harmandan gözünü ayırma. İşin sonun da;”YANDIM ALLAH” diyerek sağa sola bağırma. Kendi yanlışlarına başkalarını ortak etmeyiniz.

         Tüm bu tanımlamaların özü: “ZAMAN PARADIR.” 2500 YIL ÖNCESİ BÜYÜK DÜŞÜNÜR CİCERO BİZİ UYARIR.

         “BİR İNSANIN ZAMANINI ÇALACAĞINA, PARASINI ÇAL.”

         Bende sizlerin zamanından çaldığım için bağışlayınız. Düşüncelerimi sizinle paylaşmayayım da; taş ve tuğlalarla mı paylaşayım ?

        

 

 

 

HAYATINIZ

SEÇTİĞİNİZ KADIN

 VE ERKEKTİR
Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :
-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var, der.
'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' Budur bilmek istediğim.......

Bu sorunun yanıtını getir kurtar kelleni der.
General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar

ve Kaf Dağı’ndaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir....

Günlerce gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar:
-Kadınlar hayatta en çok ne ister?
Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki

yenilir yutulur cinsten değil.....
-Evlen benimle!!!!......

O zaman öğrenirsin ancak istediğini...
Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz

koşar Harun Reşit'e ve :
-Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!.
Harun Reşit Generalin hayatını bağışlar

ancak cadıya da evlenmek için söz vermiştir.
Neyse evlenirler. İlk gece General bir bakar ki , o korkunç cadı
dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada.....

Konuşur cadı :
- Benim kaderim böyle....

Günün sadece yarısı güzel ola bilirim ,

diğer yarısı çirkinim der.

Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım?
Yoksa gündüzleri dışarıdayken mi?.....
General düşünür ve :
sen bilirsin kararı kendin ver der.

İşte o an korkunç cadı sonsuza dek güzel bir kadın olarak kalır....
Peki bu öyküden çıkarılacak 3 ders nedir???
***
1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır. :) 

Hayatınız seçtiğiniz kadındır.......

Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz,

bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz ,

zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir.

***

Hayat kat kattır.

Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir

ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür.

Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara ,

gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası ,

manzarası ve hayatıdır.....

Hayatınız seçtiğiniz kadındır......” (alıntıdır.)

***

Adam gibi adam, erkek gibi erkek iseniz.

YAŞAM

İKİ KANATLIDIR

BİR KANADI DİŞİ, BİR KANADI ERKEKTİR *İ DURAK İ*.

 

 

        

 

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home