Çarşamba, Ocak 30, 2013

EMEK VE UMUT ÖRÜNTÜLERİ



--
İhsan DURAK
Öğretmen (E)
http://ihsan.durakailesi.com

EMEK VE UMUT ÖRÜNTÜLERİ

        İnsan yaşamı emek ve umut üzerine kurguludur. Kısa söylemler üzerine beynimiz kendini proğramlar. Zamanı böylece öğütür, un eder. Değirmenin buğday tanelerini biçimlendirdiği gibi…

“İki bülbül bir derede ün eder. Değirmenler döne döne un eder.”Hisarlı Ahmet

        Bacım reklamlara çıkmış; elinde kerpeteni, inşatta demir pilyeler.

“-İŞ OLMAYINCA AŞ OLMAZ.”, erenler dillendirir;” – ÖLÜ GÖZÜNDE YAŞ OLMAZ.”, ebe kadın seslendirir; “-YENİ DOĞAN BEBEDE DİŞ OLMAZ.”…

        İnsanız hamlıktan olgunluğa giden yolda, tozdan, topraktan, yelden, selden, uçan kuşun kanadından alıntılarla” Uzun ince, bir yolda..” madde ve  mana dengesi kurmaya emek verir, umutlarımızı yeşertmeye çalışırız.

        Umutlarımız yeşerirken aklımız duygularımızın tutsaklığında, duygularımızda aklımızın tutsaklığını yaşar.

        “İNSAN RUHU DURU BİR IRMAKTIR.”

        Maddi umutlarımızla, manevi umutlarımız arasında gidip geliriz. Maddi umutlarımız, maddi düşüncelerimizi, maddi düşüncelerimiz NEFİS IRMAĞIDIR. Irmağın altından temiz sular, üzerini kaplayan arzu denen çerle çöplerle denizlere akar giderler.

        İçimizdeki UMUT ÖRÜNTÜLERİNİN ilmeklerini çözmek için EMEK ,UĞRAŞ gerekir.

        Emek umudu, umutlar emeği besler, ömür boyunca. SU BİR HAYAT, HAYAT BİR SUDUR.”diyen doktorumun sözünü önemsemedim. Zamanla sözün ayırtına vardım.

        Bir ömür, canlıdan; cansıza koşarız. Canlı cansıza, cansız canlıya, nebatat, mahlukata, mahlukat nebatata koşarak ömrünü tüketir. Gökyüzü yeryüzüne, yeryüzü gökyüzüne HASRET YAŞAR.

        Su damlası akarsulara, akarsular denizlere, denizler gökyüzüne ulaşma yolunda. Dondan dona girerek, atmosferik olayların ortasında bulur kendini SU DAMLASI.

        Yeryüzü-suyu, su yeryüzünü özler. Çiy, nem, bulut, yağmur, kar, dolu olup serpilir yeryüzüne. TOPRAK VE SU DAMLASI özlemle kavuşurlar. Tohum toprağa düşünce, tohuma can verir SU DAMLASI. Tohum yeşerir, insanın umutları gibi. Can, cana koşar umutları yeşertmeye, umutlar umutlara koşar emeğe can vermeye(GÜÇ).

        İnsanın içinde, yaşama sevinci yeşerir, umutları gerçekleşince. Umutlarımız tükenmez. Biri bitince biri başlar. İnsan, tüm yaşamı boyunca yeni umutlar peşinde koşar.

        UMUT, YOKSULUN İŞİ, AŞI, CAN YOLDAŞIDIR.

        ULU ERENLERİN BAĞINDAN, BOSTANINTAN, DESTANINDAN NEM KAPMAYANLAR KURUYUP GAZEL OLURLAR. SAVRULURLAR HER YANA. YANA YANA KÜL OLURLAR.

        EMEK VE UMUT; Çiledir, gözyaşıdır, karşılık beklemeden vermektir. Beklentiye girmeden beklemektir UMUT. Kendinde bu gücü bulamayanlar kendilerini yaşamın çöplüğüne bırakırlar.

        SEVDANIN GÜCÜ(SUVEYDA); sıcak nefestedir. Nefesler soğuyunca; canlar, candan; can alıp canlanamaz. Bu nokta, UMUDUN BİTTİĞİ YERDİR.

        Sizin tüm umutlarınız yeşil kalsın. Kazancınız bereketli, aşınız tatlı, ömrünüz bahtlı olsun. Bu sözün sonu yoktur diyenlere saygı, sevgi ve hürmetler *İ DURAK İ*.

SAÇLAR JÖLE,

BEYİNLER

KÖLE OLMASIN

          Jöle ve köle arasındaki bağıntılar neler olabilir? Benim anladığım, bildiğim kadarıyla;

         JÖLE; pastaların güzel görünmesi için içinde jelatinimsi bir madde içeren,  pastaya parlaklık ve duruş güzelliği katan bir kimyasal. Kimyasalların kullanılmadığı bir alanı düşünemiyorum. Son yıllarda kimyasal çalışma ürünü başka bir jöleye takıldım. Güzellik salonlarının ve güzelleşme hevesindeki insanların saç bakımı ürünü diyerek tanımlamakta bir sakınca yok. Saçların düzgün, parlak, bakımlı olmasına yardımcı bir üründür.

         KÖLE(TUTSAK); her türlü özgürlüğü elinden alınmış. İşitmesi, görmesi, konuşması, düşünmesi, hareket etmesi, yemesi ve içmesi engellenmiş olarak yaşayan, hiçbir bedensel eksikliği olmadığı halde komutla yaşayan beyinlerdir

         İNSANLIK TARİHİNDEN birçok örnekleri sıralamak çok zor bir iş değil. Yaşadıklarımıza bir anlam yüklemek için tek bir örnekleme yaparak konumu işlemeye çalışacağım.

         Bir söylem vardır;

         “VAKİT NAKİTTİR” gerçekten VAKİT NAKİT MİDİR? Yeniden kendimizi sorgulayalım. " VAKİT" elimizdeki en büyük zenginliktir; çünkü sınırlıdır. Para kazanabiliriz, ama daha fazla VAKİT kazanamayız. Dolayısıyla, birine VAKİTayırdığımızda, bir daha asla geri alamayacağımız VAKTİMİZDEN ayırmış oluruz.

         BU DURUMDA; kendi yaşamımıza adaletli davrandık mı diyerek, başımızı yastığa koymadan kendimizi hesaba çekmeliyiz.

         Saçlarımıza JÖLE, beynimizi maddi değerlere KÖLE yapmadan binlerce kez kendimizi yeniden, yeniden hesaba çekebiliyor musunuz?

KENDİNİ BU HESABA ÇEKEN;
BÜYÜK İSKENDER;komutanlarını çağırıp son üç arzusunu iletmiş. Ölümün eşiğindeyim: 
1] Tabutu dönemin en iyi doktorlarınca taşınmalı. 
2] Elde ettiği tüm zenginliğinin [altın, gümüş ve değerli taşlar] yol boyunca tabutu mezara gelene kadar serpiştirilmeli.
3] Elleri, herkesin görebileceği şekilde tabutun dışına sarkmalı.  

Komutanlardan biri, şaşkın, nedenini sormuş.  

BÜYÜK İSKENDER AÇIKLAMIŞ:  

1] En ünlü doktorların taşımasını şu nedenle istiyorum: Herkes bilsin ki,  Doktorlar ne kadar iyi olursa olsun, onlar bile ölümün karşısında çaresizdir.

 

2] Yerlere sepeceğiniz değerlerim de gösterecektir ki:  Bu dünyada elde ettiğimiz zenginlik, bu dünyada kalır.

 

3] Ellerim tabutun dışında kalsın ki, herkes bilsin: Bizim için en değerli şey olan zamanımız tükenince, boş ellerle doğduğumuz gibi, boş ellerle de gideriz.” (Bir iletiden alıntıdır.)

 VAKİT; HAYATIMIZDIR ve ÇOK DEĞERLİ bir hediyedir. *İ DURAK İ* bu değerli hazineyi unutmadan; SAÇLARINI JÖLE, BEYNİNİ KÖLE YAPADAN yaşamaya bak BEYEFENDİ.

 

YAŞARKEN ÖĞRENİRSİNİZ

 

Susmayı öğrendim çok konuşanlardan.

DİNLEYEREK.

Alçak gönüllü olmanın erdemini tattım çok bilmişlere inat; GÖLGEMİ ÖLÇÜ KOYDUM, ASRI ANLAMAK İÇİN.

Gerçekten bilenlerin az konuştuğuna şahit oldum sessizce.

BOŞ TENEKEDEN ÇOK SES ÇIKTIĞINA TANIKLIK EDEREK.

Her yaşananın sadece bir deneyim olduğunu kavradım. SANIK OLARAK.

Hak etmeyenlere, çok anlam yüklemenin, ruhuma verdiği zararı keşfettim. ASRA TUTUNARAK.

 

Kendim olmayı seçtim.

ÖDÜNÇ alınmış YAŞAMLARDAN oluşmayı değil.

ASRA KARŞI DURMANIN YÜKÜNÜ ÖLÇTÜM.

TARTIM BOZULDU.

 

Kendi hayatlarını yönetemeyenlerin,

 diğer hayatlara müdahalelerine güldüm sadece.

 İÇİN, İÇİİİİİN…

Kokuşmuş zihniyetlerin, yalan gülümsemelerinin

 içinde yer almaktansa;

 UZAKTAN, ÇOK UZAKLARDAN; ONLARA seyirci kalıp, İNSANLIĞIMI KORUMAYI öğrendim..

VARLIĞIMI,

 hak edenleri hayatıma KATMAYI,

hak etmeyenlere HOŞÇAKAL demeyi öğrendim.

            ÇALIŞIRKEN, ÇALIŞIYOR,

        KOŞARKEN , KOŞAR,

        SEVERKEN, SEVER GİBİ,

        KONUŞURKEN,

KONUŞMUŞ OLMAK İÇİN,

        UYURKEN, UYUYORMUŞ GİBİ,

        OKURKEN, OKUYORMUŞ,

YAZARKEN YAZIYORMUŞ,

ÖLÇERKEN, ÖLÇÜYORMUŞ,

TARTARKEN, TARTIYORMUŞ

        YÜRÜRKEN, YÜRÜYORMUŞ,

        GELİRKEN,GELİYORMUŞ GİBİ yapanlardan kendimi korumanın derdine düştüm.

        İNSANCA YAŞAMANIN erdemine ulaşmak için;

 kendi gök yüzümde kanat çırptım.

Kendi düşünce denizimde kürek çektim.

Kendi beden toprağıma İYİLİK, GÜZELLİK, SEVGİ, MUHABBET, İNSANLIĞA SAYGI VE SEVGİ TOHUMLARINI kendim ektim, kendim biçtim.

Kimsenin tavuğuna kışt, köpeğine oşt demeden, varlığı varlık, yokluğu yok olarak BİLİRİM diyerek yaşamanın, YOLUNDA OLMAKTIR asıl olan.

        SAÇMALAMADAN, akıllara vesvese, ikilik tohumları saçmadan sözü sonlandır. Lafın harmanı olmaz.

        “ SÖZ OLA AĞULU AŞI, SÖZ OLA KESE BAŞI, SÖZ OLA KESE SAVAŞI.”  BU SÖZÜ AKLINA NAKŞET *İ DURAK İ*.

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home