Çarşamba, Ocak 30, 2013

EMANETE

         Yaşamımız anlamında değerli bulduğum, görüş ve düşünceleri kayıt altına almak gibi kötü bir alışkanlığım var. Yazımızın başlığında belirttiğim “EMANET” bedenimiz, duygu dünyamız, yaşam biçimimiz, bizi bu günlere taşıyan maddi ve manevi değerlerimiz olarak algılanmasının yanındayım.

         Bazılarına göre çok uçuk düşünceler ve saptamalar olarak gelebilir. Saygı duyarım,bu karşı düşüncelerinize.

 ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDAN EDİNDİĞİM BU DEĞERLER SİSTEMİ

VAROLUŞ NEDENiMİZDİR.

“*Hâlinizden...Şikâyet etmeyin/ *Büyüğünüze, Emretmeyin

Boş şeylerde...Israr etmeyin./* Nefesinizi… Boşa tüketmeyin

İnsanları...Bekletmeyin…      /*Etrafınızı...Kirletmeyin

 Hayatınızı... Mahvetmeyin… /*Kimseye... Minnet etmeyin

*İnsanların...Yüzüne karşı methetmeyin…

Kimseye............ Küfretmeyin /*Kötülüğe... Meyil etmeyin

Malınızı... Boşa sarf etmeyin  /*Sırrınızı... Açık etmeyin

Her Şeyi...Merak etmeyin.” 

NENEMİN ÖLMÜŞ EŞİNE MEKTUBU!!!!!

      “Son GÜNLERDE; bir surat bir surat ki GELİNDE, çayımı bile yarım dolduruyor BEY. Allah'tan KULAKLARIM ağır işitiyor da, duymuyorum ne söylediğini…! Ama yinede HİSSEDİYORUM..! Beni, bu evde galiba istemiyor artık. Hey gidi günler heeey…!

 OĞLUNU bilirsin, vur kafasına al lokmayı. İki ara bir derede ne yapsın…? ANA bu, atsa atılmaz; satsa satılmaz.Bana ...artık gizli gizli sarılıyor bey...! Dün akşam, UYURKEN öptü beni biliyor musun? Nasıl ağırıma gitti nasıl…! Artık AKİDE ŞEKERİ de getirmiyor. Hani dişlerim yok ya, güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum da; çocuklar İĞRENİYORMUŞ benden. Yok; vallahi yalan bey, hiç yapar mıyım ben öyle şey..?

GELİN; çocuklara masal anlatmamı da yasakladı. Üstelik seninle konuşuyormuşum diye, duvardaki resmini bir yere sakladı. Olsun, koynumdaki resminden haberi bile yok..! Yine de BEDDUA edemem bey, oğlumun karısı; torunlarımın anası o…!

Geçenlerde üst KOMŞULAR geldi. Ne konuştuklarını duymayayım diye, kapıyı üstüme kilitledi. Duymadım, duyamadım; lakin hissettim. DÜŞKÜNLER EVİNE yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni. Ne yalan söyleyeyim epey ağırıma gitti, epey…! Ha, SEN ne diyorsun bey..? Hani bir görünsen OĞLUNA…!

Ne de olsa babasısın, seni dinler. Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı çıkmam. Akide şekeri de istemem. MASALDA anlatmam artık çocuklara. Ne olur, AYIRMASINLAR beni bu evden. Yaşayamam, nefes bile alamam. Sana ait anılardan uzak ne yaparım ben, ne yaparım..? Şu camın PERVAZINDA hayalin durur, çekmecelerde el izin. BASTONUN hala duvarda asılı. İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hasılı...!

           HEY GİDİ GÜNLER HEY..!

Hani DİYORUM, bir çağırsan..! Yoksa, yoksa sendemi UNUTTUN beni bey…?”

 

           Bir gün, YAŞLANACAĞIMIZI unutmayalım.

“BU CAN SANA EMENETTİR. ONU KORUMAMAK, CANA İHANETTİR. İŞİ KOLAY KILMANIN YOLU. AKIL, SABIR VE SÜKÜNETTİR.” GERİSİ CEHALETTİR.  Suçunuzu... İnkâr etmeyin.  Şerefinizi... Kaybetmeyin.*İ DURAK İ*(Derlemesidir)

GÖNÜL ADAMI OLMAK

        Gönül adamı olmanın tanımı var mıdır? Bilemiyorum. Gönül adamlarını nasıl tanırız? Bilmekte olanak dışıdır. Bilmediğimiz konuda ahkam kesmek havanda su dövmeye benzer. Geçmişte yaşamış gönül adamlarının özelliklerine bakarak, gönül adamlığının temel özelliklerini aklımızı kullanarak tanımlamak zor değil.

         HAKK’I BİLEN İNSAN; kendinin evrende ki anlam ve önemini, önünü ardını, doğruyu yanlışı, ölçüyü, tartıyı tam yapar. Büyüğünü, küçüğünü, çıkarsız ve beklentisiz sever sayar, onlara karşı kusur işlemekten kendini alıkoyabilen kişi. Eline, beline, diline, aşına, işine, sadık olan olgun insan. Kamil insan olma yolunda bir arpa boyu yol almış insan olarak tanımlanır.

         İNSANI, İNSAN BİLEN; İnsan, yeryüzünün en değerli, en üstün yaratılışta olan bir varlığıdır. İnsanın yaratılış özelliklerini tanıyıp, onu kusurlarıyla, sevap ve günahlarıyla kendi varlığını sürdürmesine hizmet etmeye yöneltme yoluna sevk edebilir yaratılış özelliklerini kendinde bulan, sabır, sebat, iman, inanç ve itikat sahibi olabilmiş, yetkinleşmiş örnek insan. İnsan olma yoluna girmiş, adam gibi adam insan gibi, insanlar…

         DÜRÜSTLÜKTE ÖNCÜ İNSAN, vatanına, milletine hizmette kusur işlemeyen, kendisinin, ailesinin, ve içinde yaşadığı toplumun beden ve ruh sağlığını bozmayan davranışlar içinde, kendini insanlığın yararına suna bilen girişimci, katılımcı, eşit ve adaletli paylaşımcı ruhta yaratılmış insan.

         “ALNINDA BİLGİLERDEN BİR ÇELENK” OLAN İNSAN. Yaşadığı toplumun insanına, küçüğünden, büyüğüne, kadınından erkeğine, hastasından sağlamına, yoksulundan varsılına, din, dil, ırk, felsefi görüş ve renk farkı gözetmeksizin hizmet etmeye and içmiş, kendini feda edercesine insani değerlerle yüklenmiş insanlar gönül adamı olma yolundadırlar.

         GÖNÜL ADAMI OLMAK YETMEZ.

         ÖNEMLİ OLAN “OKYANUS GÖNÜLLÜ OLMAK”

"Bir adam, kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır." diye başlıyor öykümüz...

 

Bir adam, kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu, o zamanlar aynı zamanda aşevi işlevi görmekte olan bir dergaha bağışlamak ister.
 
Adam Hacı Bektaş-ı Veli'nin dergâhına gider. Durumu Hacı Bektaş-ı Veli'ye anlatır ve o 'helal değildir' diyerek bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergâhına gider ve aynı durumu Mevlana'ya anlatır. Mevlana ise bu kurbanı kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş-ı Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmemiş olduğunu söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.

Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş-ı Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu Hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.

Adam Üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergâhı'na gider ve ona, Mevlânâ'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş-ı Veli'ye sorar.

        
O da şöyle der: Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlânâ'nın gönlü OKYANUS gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin Hediyeni kabul etmiştir.” Bir gönül dostu iletisinden.

*İ DURAK İ*

GÜDÜK SEVGİ

        Sizinle aşk muhabbeti yapacak yaşım geçti. Sevginin boyutlarını vermek, boynumun borcudur.  İnsan vardır, sevmeye korkar. <o insan bilir ki; sevginin yükü ağırdır. Sevgi, pazarda, manavda, avm’lerde, sokakta çarşıda pazarda satılmaz ki.

         İnsan sevgiyle yaşar, ama sevmekten korkar.. Neyi sevsen suç? Sevgiyi çiçeklerde, böceklerde, köylerde, kasabalarda, kentlerde, sahillerde, ovalarda, kırda, dağda, bayırda, gökyüzünde, cehennemin dibinde aradık ama sevgiyi bulamadık.

         Hal bu ki sevgi; yanımızda, içimizde, yediğimiz, içtiğimiz suda, kokladığımız havada,”kazmayınan karnın yardığımız.”, üzerine sümkürüp geçtiğimiz yolda, yolakta, toprakta. Akarsuyun şırıltısında, uyuyan bebeğin mışıltışında. Sevgi her yerde.  Ama gözlere katarkt inmiş.

         Sevgisiz yaşayanlar sevgiden, saygıdan, dinden imandan ne anlar ki? Bilmezler ki; sevgi  dağ deldirir, yol aldırır, karın doyurur…

         Ama hangi sevgi?

         Boş sevgi, boştur. Yaşanan sevgi hoştur. Sevgi emek ister, sevgi özen ister, sevgi dil ister, sevgi ilgi ister, sevgi yemek ister, sevgi acı ister, sevgi her şeyini ister. Vermeyenden uzaklaşır.

         Sevgi her an sevilmek, sevinmek ister. Sevgiyi besleyemiyorsanız, hayallerinizde, düşüncelerinizde, sözlerinizde, davranışlarınızda bir sorun vardır.

         Mistik bir anlatımla, konuya biraz daha açıklık getirelim.

         “ VERMEDEN ALMAK, ALLAH’A MAHSUSTUR.”

         SEVDİK GİTMEDEN SEVDİK GELMEZ.

Ömrünü vereceksin, maddi manevi zenginliğini harcayacaksın ki; SEVİNECEK, SEVİLECEKSİN.

         Uzman görüşüdür; “İnsanın, evrensel altı duygusunun, bütün kültürlerde ortak olduğu…;

         *MUTLULUK, *ÜZÜNTÜ,*ŞAŞKINLIK,*KORKU,*ÖFKE,*İĞRENME.”

İnsanın tüm dünyasını karartan nedenler, kültürden kültüre farklılık gösterir. Mutluluğun kaynağında sevgi, üzüntünü kaynağında acılar, şaşkınlıklarımızın kaynağında beklentilerimizin gerçekleşmemesi, öfkemizin kaynağında kin- nefret, iğrenmenin kaynağında kokuşmuşluklar.

Ama tüm bu duyguları bastıran ve yaşamımızı allak bullak eden tüm kaygılarımızın kaynağı ise şu anda yaşadığımız toplumsal sıkıntılarımızın kaynağı; KORKULARIMIZDIR.

Hocadan, kocadan, hacıdan, hırsızdan, aç kalmaktan, işsiz kalmaktan, eşsiz kalmaktan, hastalanmadan, Yaşlanmaktan ve her şeyden kokan bir toplum haline dönüştük. İnsan insandan korkar, komşu komşudan, esnaf müşteriden, memur amirinden, vatandaş cebindeki parasından, bayan kolundaki bilezikten, parmağındaki yüzükten korkar durumların yaşandığını okuyor, izliyor ve seyrediyoruz.

Güdük sevginin egemen olduğu toplumları yönetmek, kolaydır. Güdük sevgiyle yaşayan insanların korkuları daha derindir. Savaş çocuklarının, çocukları olarak, korkular içinde büyüdük.

Dur-yapma, otur- kalkma, yat-uyu, konuşma-sus, aman koşma düşersin, uzak gitme kaybolursun, çok açılma boğulursun…

Hocam!..”  Eti senin kemiği benim, yeter ki  okusun da adam olsun.” İğneci geliyor cıss… eder. Öğretmenine söylerim ödevini yapmazsan….”

HAYDİ SEN OLDA, GÜDÜKLEŞME. SEVGİNİN SUÇU NE Kİ

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home