EGEMENİN ADALETİ,
İnsanlar özgürleştikçe, kendine egemen olmaları zorlaşır. Her DAVRANIŞI özgürlük adına yaptıklarına inanırlar. İşin aslı bu değildir.
Her özgür davranış, eylem ve fiillerin bir karşılığı vardır. Bunun adına SORUMLULUK denir.
Kendi davranış ve eylemlerine egemen olamayan; kişi, kurum, örgüt ve toplumlar ADALETİ sarsar, ortadan kaldırır. Adaletin yerine, HAVAZATI koyarlar.
ADALET, toplumu barış ve huzur içinde yaşatır.
HAVAZAT: Dertler yumağı. Toplumun değer duygularının sarsılmasında adaletin yerinde, zamanında, mekanın da yerini bulmaması, en büyük sebeptir.
Toplumsal kökenimizden aldığımız bilgiye gelince;
“Orhun Yazıtları’nda HAKAN; “Türk halkı yoksuldu; açları doyurdum, çıplakları giydirdim, ama biri birine düşman etmedim” diyor. Göçer-konarların yerleşik hayata geçişini destanlaştıran Dede Korkut, Oğuzların başı Bayındır Han’ı savaşa değil, barışa özendirir.
“Selçuk boylarının İslamiyet’i kabul ettiği yüzyılda yazılan ve ilk Türk mesnevisi sayılan Kutadgu Bilig’de Vezir Alytoldi, Hakan’a: “Adalet ve dilin erdemleri, sözün değeri, mutluluğun gelip geçiciliği, ikbalin vefasızlığı” üzerinde öğütler verir. İslamiyet’in kuruluş ve yayılmasında devletin mezhebi yoktu.”
Hazreti Muhammed: “Din nasihattir / İyi huy dinin kalıbıdır / Acı da olsa doğruyu söyleyin / İman, haramlardan ve hırslardan arınmadır / Bir günlük adil davranış 60 yıllık ibadetten üstündür” buyuruyor.
Hazreti Ömer: “Adalet mülkün temelidir” sözü hemen her ülkede duyuluyor..
Osmanlı Valisi Ziya Paşa bilgece sorguluyormuş: Kadı ola davâcı, muhzır / mübaşir de şâhit, / Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet.
Eflatun: Devletin adaleti, bireylerin mutluluğudur.
Pascal: Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.
Benjamin Franklin: Ne iyi savaş vardır, ne de kötü barış.
Voltaire: Adalete hizmet insanların en yüce görevidir.
Montaigne: İnsan, en az bildiğine en çok inanır.
Tolstoy: Şiddete başvurmadan savunun doğruyu, adaleti.
Beypazarlı Havai: Kindar olan olmaz dindar.
Yunus Emre: Adımız miskindir, düşmanımız kindir bizim.
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir;
sen kendün bilmez isen, bu nasıl okumaktır. Adalet, din, iman ve kin(**)
** Anılan kişiler ve düşünceler için bkz. M. Ertuğrul Saraçbaşı, Damıtılmış Sözler, (5. Basım) YKY, 1997
Geçmişin tüm güzel, anlamlı, eşitlik, adalet içeren davranışlarını terk ederek, KATRANLAŞMIŞ, HADAVET DAVRANIŞLARININA MI RAĞBET ETMEK GEREKİR?
Ulusal Egemenlik Haftasında; Ulusça yeniden hatırlamamız gereken insani duygularımızın çocuklarımızca benimsenmesi, toplumumuzun geçmişten gelen hasletlerinin yeniden biçimlendirilmesinde büyük yararlar vardır.
Adaletin ahlakı, toplumun din, iman, insanlık ahlakını besleyici olmalıdır. İnsan hak ve özgürlüklerini koruyamayan, besleyemeyen, düzenleyemeyen toplumlar, parçalanıp, bölünüp yok olurlar. Tarih bunların onlarca örneklerini yazar.
EGEMENİN ADALETİ HADAVAT(SORUNLAR YUMAĞI) İÇİNDE OLMAMALIDIR.
VATANIMIZ, ÇOCUKLARIMIZ İÇİN CENNET YAPILMAYA LAYIKTIR.*İ DURAKİ*
DÜŞÜNCENİN ÖTESİ
KONUŞMAK MI?
Akil adamların özelliği düşünmeyle, konuşmayı; düşünceyle, davranışı birbirinden ayrı değerlendirme yetilerinin güçlü olmasıdır.
Yorumcu Öztin Akgüç diyor ki;” Sürekli her konuda konuşuyoruz. Ancak sözler, çoğu kez akıl, mantık süzgecinden dahi geçmiyor. Bilgi vermiyor. İri iri laflar, gösteriş, hava atma kendini beğenme; sözler iyi de, alınan sonuç. Yapılan işi pek araştırmıyoruz. İrdelemiyoruz. Ziya Paşa’nın,”Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz.”” Sözünü unutuyoruz.
Konuşma düşkünlüğü ekranlarımıza renk katıyor. Herkes her konuda sanki uzmanDIRDIR. Ortalık ekran bülbülleriyle doluDURDUR. Siyasetçisinden sporcusuna, sağlıktan, tarıma, eğitimden- öğretime bir geyik muhabbeti tutturmuşlar SORMAYIN GİTSİN. Kimse, kimseyi dinlemiyor. Herkes FOS FOS, BOŞ BOŞ konuşuyor.
Fransız düşünürü Montesquieu’nun tanısı;” İnsan ne kadar az düşünürse, O KADAR ÇOK KONUŞUR.”
Halk deyişimiz var: “ Çenesi çalışanın eli iş işlemez.”
Kendimize bir bakalım. Ağzı iri laf yapanlardan medet umuyoruz. Ülke sorunlarının çözümünde onlara ön veriyoruz. Eli işleyen adam fazla konuşamıyor, konuşmaya vakit bulamıyor. Yapacak iş olmayanlar, kendilerini göstermek isteyenler, incir çekirdeğini doldurmayacak bilgileriyle ahkam kestikleri görülüyor.
Osmanlı Devleti’nin Kuruluş felsefesinin sahibi,OSAN GAZİ’nin Kayın Pederi’nin öğüdü:”ÇOK KONUŞMA. BOŞ KONUŞMA. KEM KONUŞMA.”
YAZMAK MI?
“GÜZEL YAZI, GÜZEL OLMASI YÖNÜYLE İNSANI, SANAT OLMASI YÖNÜYLE DUYGULARI ETKİLER.” DUYGULARI ETKİLEYEN YAZI DÜŞÜNCENİN KİMYASINDA YER ALIR. SÖZLERE, KELİMELERE, CÜMLELERE DÖNÜŞÜP KAĞITA, EKRANA DİZİLİR. Yaşama bir anlam katar.
Şiirler, anılar, öyküler, romanlar, anekdotlar, araştırmalar, bilimsel yaklaşımlar, masallar, destanlar ve insana özel tüm yaşananlar, kutsallıklar yazıyla geleceğe aktarır. İnsanımızın, insanlığımızın yarttığ tüm güzellikleri görmeden, yazmadan geçmek,kör sağı dilsiz , düşüncesiz yaşamaktır.
Günümüz insanının yazı okumaya, yazmaya zamanı yok. Ne oldu o asker mektupları, aşk mektupları, hani o şarkı dizeleri, yakılan ağıtlar, yiğitlemeler, koçaklamalar. Hep hazırdan, hep hazırdan tüketiyoruz.
Laf başı geldi mi? Boş, kem, tahrikçi, aşağılayıcı, bilgi ve görgüden uzak sokak ağzı konuşmalarıyla dedi kodu yapmanın erbabı bir nesil yetiştirmeyle övünmeliyiz.
Yazmak zor, çene çalmak kolay. Okumak zor. Ekranlarda uyuşturucu etkili Brezilya, Amerika dizilerine taş çıkartan, insanı manyaklaştıran dileri izlemek, ertesi günü; sokakta, kahvede , pazarda, işyerinde onları dillendirmek büyük entellik, dantellik.
HAYAL Mİ? GERÇEK Mİ?
“Çenesi işleyenin eli iş tutmaz.” Hayalle peynir gemisi yürümez. Konuşmakla yelkene hava dolmaz. Çek kayıkçı kürekleri. “Gidelim serv-ü revanım Sadabat’a, gülelim eğlenelim kam(neşe) alalım dünyadan.”Lale Devri 18. Yüzyıl.
Şimdi nereye gider bu kayıklar?“Fırat kenarında yüzer kayıklar.” Anam uyur, bacım sayıklar. Sokağa çıkıp ağlasam herkes ayıplar.
SAVAŞ GERÇEK, BARIŞ HAYAL Mİ?
AKİL ADAMLARA BİR SORALIM…
DIŞARIDA MUCİZE ARAMA
Vatan topraklarımız pek verimli, insanlarımız pratik çözümleriyle gittikleri yerlerde hemen kendilerini fark ettirtirler.
Kara Denizin Fadime ve Temeli, İstanbul’un Ustura Kemalleri, Bekrileri, Külhan beyleri, kabadayıları, Ege’nin zeybekleri, efeleri, kızanları, Erzurum yöremizin DADAŞLARI, Elazığımız’ın GAKKOŞları, Adana’mızın FELLAHları…tutum ve davranışları, sözleriyle ön alırlar.
Konumuz;
Orta Anadolumuz’un medaharı iftiharı Kayserili vatandaşlarımızın özelliklerini anlatan AÇIKGÖZLÜK fıkralarından seçmeleri sizinle paylaşalım.TOBB(Türkiye Oadalar,Borsalar Birliği başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun anlatımlarını Sabah Gazetesinde Yavuz Donat VİTRİN köşesinde yer verdiler. Hoşuma gitti, bu fıkralardan ikisini sizinle paylaşmak istedim.
TAKSİMETRE
Kayserili tüccar mal almak için İstanbul’a gitmiş…Bir taksiye binmiş.
Yokuş aşağı inerken taksinin freni patlamaz mı? Taksici “beyim” demiş;
- Kelime-i şahadet getir.. Kurtuluşumuz yok… Öleceğiz.
- Tamam, Kelimeyi şahadet getireceğim de… Sen şu taksimetreyi kapat… fazla yazmasın.
TİCARET
Öğretmen yıllar sonra öğrencisine rastlamış.
“Matematiği zayıf… Bu yüzden sınıfta kalmış… Okulunu yarım bırakmış bir öğrencisine.“
Ama … Öğrencisinin altında “son model Mercedes.”
Öğretmen” nasılsın ne iş yapıyorsun?” Diye sorunca…
Öğrencisi” ticaretle uğraşıyorum hocam.” Demiş;
“ Bire alıp beşe satıyorum.. Aradaki dört fark gelirle, çok şükür geçinip gidiyorum.”
DIŞARIDA MUCİZE ARAMAYINIZ EFENDİLER!..
Ülkemizin insanımızın damarlarındaki asil kanda ne isterseniz bulursunuz.
Kimsenin kimseden yakınmaya hakkı yok. <Kimsenin ülkenin gidişatından, trafikten, eğitimden, kanunlardan, adaletten yakınmaya hakkı yok.
Bu yakındığımız fotoğrafın mimarlarının son 60 yıllık uygulamalarına bir bakınız.
Sen ben,
Bizim oğlan, yandaş, candaş, kandaşlık ahlaki, ekonmik,siyasal yozlaşmasının bir eseri.
Double yollarınız yapılırken hizmetinize sunulurken iyi. Sürücü koltuğunda her birimiz PİLOT. Bu ülkenin 900 yıllık geçmişine bir bakarsanız, Moğol zulmü, Haçlı zihniyetinden ve yağmacılarından çektiğini o dönem yaşayanlar bilir.
Bizler yaşadığımız bu dönemin acılarını ve yaşam zorluklarına tanık oluyoruz.
SOSYAL DEVLET yaşamının tüm nimetlerinden yararlananlar, soyguncu, kaçkıncı, tutum ve davranışlarına sarıldıkça bölücü TERÖR, trafik Terörü, Ahlaksız TERÖR, HOVARDACA YAŞAM azar. Toplumumuzun bozulup çürümesine neden olur.
AHLAKIMIZ
DİNİMİZ, KANUNLARIMIZ, ÖRF VE ANANELERİMİZİN BOZULMASI, KÜÇÜK ÇIKARLARA HEBA EDİLMESİ
KENDİ GELECEĞİMİZİ KENDİMİZİN KURBAN ETMESİDİR
*İ DURAK İ*
2012-2013 eğitim-öğretim yılı Tüm Ulusumuzun geleceğine yararlı olması dileklerimle, öğretmen arkadaşlarıma yeni ders yılında başarılar, sevgili öğrencilerimize sağlık esenlik içinde çalışmalar, tüm velilerimize sabır, sağlık, esenlikler diliyorum.
.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home