Çarşamba, Ocak 30, 2013

"BİN ATLI"DAN



AKINCILAR  

“Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Haykırdı ak tolgalı beylerbeyi "ilerle"/ Bir yaz günü geçtik tunadan kafilelerle.
Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan/ Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan.
Bir gün yine doludizgin atlarımızla/ Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla.
Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de/ Hala o kızıl hatıra gitmez gözümüzde.
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik / Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.
Yazar : YAHYA KEMAL BEYATLI . 2 Aralık 1884'te Üsküp'te doğdu. 1 Kasım 1958'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl ismi Ahmed Agâh. Üsküp Belediye Başkanı Nişli ...

Geçmişimizle övünmek her insanın, toplumun en doğal hakkıdır. Akıncı geleneğinin egemen olduğu dönemleri betimleyen şairimiz; birlik beraberliğin, toplumsal dayanışmanın gücünü simgeleyen davranışlardan söz ederek başarının temelinde HEP BİRLİKTE, HEP BİRLİKTE, İYİYE, DOĞRUYA, BAŞARIYA koşa bilmek İLERİ GİTMENİN, KALKINMANIN, ÇAĞDAŞLAŞMANIN KOŞULUNU geçmişten öykünerek anlatmaya çalışmıştır.

Topluma önderlik edenlerin, seslenişlerinin anlam ve önemine yer vermek, insanları bir amaç etrafında güçlü kılmanın koşulu; gücümüze güç katmaktır. Aynı hedefe kilitlenen toplumun başaramayacağı iş yoktur.

Birlik ve dayanışmanın yarattığı toplumsal sinerji karşısında hiçbir gücün duramayacağı açıktır. Sonsuz başarıların insanımıza ve toplumumuza katacağı dinamizm her gücün üstündedir, diyerek anlamak ve yorumlamak açık düşünmektir.

Ülkemizde lider sultasının yarattığı, siyasal başarısızlıklar, toplumu germekte ve toplumsal gücün yerine başka güçler alarak, sözde yaratılan siyasal, ekonomik, ve kültürel özgürlüklerin kötüye kullanılarak; DEMOKRASİ MAHŞER YERİ İÇİNDE KENDİMİZİ BULUYORUZ.

Birde bakıp, görüyoruz ki; kendimizi bin atlı arasında değil, demokrasinin nimetleriyle beslenen, Truva atları arasında kalıvermişiz. Cumhuriyet Gazetesi yazarı sayın Emre Kongar ,  bu durumu yaşadığımız günlerin;

“Demokrasi Mahşerinin

Yedi Atlısı!” olarak tanımlamıştır.

“Gelelim “Demokrasi Mahşerinin Yedi Atlısı”na!

Önce dört olgu:1) Yoksulluk…2) Cehalet…3) Yolsuzluk…4) Adaletsizlik…

Sonra da bunlardan kaynaklanan üç süreç:

5) Etnikçilik-milliyetçilik…6) Dincilik-mezhepçilik…7) Örgüt ve-veya devlet terörü.

***

Demokrasi mahşerinin bu yedi atlısı…

Dolu dizgin…Nereden geliyor…,Nereye gidiyor…Bizi nereye götürüyor?

***

Kurtarıcı önümüzde: Demokrasi…

Temel insan hakları ve özgürlükleri. Yeter ki, “burnumuzun dikine” gitmeyelim… “Kurtarıcı” beklemeden. Kendi demokratik ve katılımcı çabalarımızla çözelim.”

*İ DURAK İ*

       

 

“BİZDE GEZERDİK “

“ŞU ALEM DE

HAYKIRIP, NARA ATARDIK

BOŞ MEYDANLARA.

SİZDE GELECEKSİNİZ TIPIŞ TIPIŞ,

BİZİM SESSİZ DÜNYAMIZA.” Mezar Taşından”

“DİKKATLİ BAK!..

HAYAT, BAKTIĞINLA GÖRDÜĞÜNÜZ ARASINDA FARK OLABİLİR.”

        Sekiz köşeden, sekiz pencereden yaşananlara bakıp, hayatın tadını çıkarabilmektir mutluluğun sırrı.

        Erenlerin diliyle konuşup, onların kanatlarıyla uçup, onların anlayışıyla hallenip, yuvarlanıp akmaktır yaşam ırmağından. Denizlere ulaşmaktır kum tanesi gibi. Sıyrılmak gerekir, gamın kasvetin, tüm pisliklerin, vesvesenin, tüm şeytani davranışların tuzaklarından. Tüm kötü düşüncelerden arınmaktır insanca yaşamın erdemi.

        Ancak; “cins, cinsine sürekli aşıktır.”

        Halk,” sana verdiği saltanatı, borç gibi senden geri alır.” Diyor 700 yıllık derin düşünce.

        Sanma ki yazılanlar, birilerine şefaat için yazılıyor. Böyle bir şefaatçilik, şefaat edene zulüm getirir. Çünkü bu dünyada kimse için şefaatçi olmaya değmez.

        Avda, arpacıktan ötesini göremeyen, avdan eli boş döner. “Yaşam boyunca sonu gören daha mesuttur.”

        Firavunu, inancına davet eden HZ. Musa, Firavun’a Cennet’i vaat eder. Cennete 8 kapıdan girilebileceğini söyler. 8’nci kapı sonsuza dek açık durduğunu, diğer 7 kapıdan sadece giriş olduğunu belirtir.

        8.kapı tövbe kapısıdır. Diğer 7 kapıya gelince;

        1.kapı: SAĞLIK,2.Kapı: Murat, 3.kapı: Saltanat,4.kapı: GENÇLİK,5.kapı; Doğruluk,6.kapı: Dürüstlük,7.kapı: SADAKAT kapısı olduğunu ve bu kapıların özelliklerini ayrı, ayrı tanıtır.

        Firavun ve Musa arasındaki durumun ne olduğu konumuz dışı. Beni burada dikkat çekmeye çalıştığım ana konu bizler insan olarak, sunulan tüm insani değerleri elimizin tersiyle iterek; ar ve iffet çemberlerimizi dışında davranışlar sergilemenin yanılgılarını tanımlamaya çalışıyorum.

        Kimin adına, neyin adına diyecek olursanız. Çağdaşlık, modernite, entellik, dantellik, moda, modellik, inancımız, geleneklerimiz, göreneklerimiz, yöremiz, beldemiz… adına gösterişçi, teşhirci davranışlarla kendimizi rezil ettiğimizin farkında değiliz. Bencilliğn batağında debeleniyoruz. Bilinçsiz, akılsız davranışlarımızla kendi, kendimizi rezil ediyoruz.

        Benim başımda ki sekiz köşe şapkanın, köşelerinden öte düşünmek gerekir. Her köşe, insanlığımızın temeline giden yaşam sütunlarıdır.   Terörü lanetleyemiyorsan, kenarda köşede fısıltıyla konuşuyorsan, sesini uzaklara iletemiyorsan, sağlığından, dünya nimetlerinden insanca yararlanmanın saltanatını yaşayamıyorsan, gençliğinin, güzelliğinin kadrini kıymetini bilmiyorsan, kendine doğru dürüst davranmıyorsan… Yüz binlerce kez tövbe-i istiğfar etsen ne yazar. Kendine, vatana millete yararlı vatandaş olmadıktan sonra.

        Sözün güzelliği, sözün güzel yazıyla yazılışında değildir. Asıl gerçek görüntüde değil. Özdedir. Sözün özünü kavrayabiliyor musunuz? *İ DURAK İ*,  ona bakar.

 

       

 

         

“BİZDE GEZERDİK “

“ŞU ALEM DE

HAYKIRIP, NARA ATARDIK

BOŞ MEYDANLARA.

SİZDE GELECEKSİNİZ TIPIŞ TIPIŞ,

BİZİM SESSİZ DÜNYAMIZA.” Mezar Taşından”

“DİKKATLİ BAK!..

HAYAT, BAKTIĞINLA GÖRDÜĞÜNÜZ ARASINDA FARK OLABİLİR.”

        Sekiz köşeden, sekiz pencereden yaşananlara bakıp, hayatın tadını çıkarabilmektir mutluluğun sırrı.

        Erenlerin diliyle konuşup, onların kanatlarıyla uçup, onların anlayışıyla hallenip, yuvarlanıp akmaktır yaşam ırmağından. Denizlere ulaşmaktır kum tanesi gibi. Sıyrılmak gerekir, gamın kasvetin, tüm pisliklerin, vesvesenin, tüm şeytani davranışların tuzaklarından. Tüm kötü düşüncelerden arınmaktır insanca yaşamın erdemi.

        Ancak; “cins, cinsine sürekli aşıktır.”

        Halk,” sana verdiği saltanatı, borç gibi senden geri alır.” Diyor 700 yıllık derin düşünce.

        Sanma ki yazılanlar, birilerine şefaat için yazılıyor. Böyle bir şefaatçilik, şefaat edene zulüm getirir. Çünkü bu dünyada kimse için şefaatçi olmaya değmez.

        Avda, arpacıktan ötesini göremeyen, avdan eli boş döner. “Yaşam boyunca sonu gören daha mesuttur.”

        Firavunu, inancına davet eden HZ. Musa, Firavun’a Cennet’i vaat eder. Cennete 8 kapıdan girilebileceğini söyler. 8’nci kapı sonsuza dek açık durduğunu, diğer 7 kapıdan sadece giriş olduğunu belirtir.

        8.kapı tövbe kapısıdır. Diğer 7 kapıya gelince;

        1.kapı: SAĞLIK,2.Kapı: Murat, 3.kapı: Saltanat,4.kapı: GENÇLİK,5.kapı; Doğruluk,6.kapı: Dürüstlük,7.kapı: SADAKAT kapısı olduğunu ve bu kapıların özelliklerini ayrı, ayrı tanıtır.

        Firavun ve Musa arasındaki durumun ne olduğu konumuz dışı. Beni burada dikkat çekmeye çalıştığım ana konu bizler insan olarak, sunulan tüm insani değerleri elimizin tersiyle iterek; ar ve iffet çemberlerimizi dışında davranışlar sergilemenin yanılgılarını tanımlamaya çalışıyorum.

        Kimin adına, neyin adına diyecek olursanız. Çağdaşlık, modernite, entellik, dantellik, moda, modellik, inancımız, geleneklerimiz, göreneklerimiz, yöremiz, beldemiz… adına gösterişçi, teşhirci davranışlarla kendimizi rezil ettiğimizin farkında değiliz. Bencilliğn batağında debeleniyoruz. Bilinçsiz, akılsız davranışlarımızla kendi, kendimizi rezil ediyoruz.

        Benim başımda ki sekiz köşe şapkanın, köşelerinden öte düşünmek gerekir. Her köşe, insanlığımızın temeline giden yaşam sütunlarıdır.   Terörü lanetleyemiyorsan, kenarda köşede fısıltıyla konuşuyorsan, sesini uzaklara iletemiyorsan, sağlığından, dünya nimetlerinden insanca yararlanmanın saltanatını yaşayamıyorsan, gençliğinin, güzelliğinin kadrini kıymetini bilmiyorsan, kendine doğru dürüst davranmıyorsan… Yüz binlerce kez tövbe-i istiğfar etsen ne yazar. Kendine, vatana millete yararlı vatandaş olmadıktan sonra.

        Sözün güzelliği, sözün güzel yazıyla yazılışında değildir. Asıl gerçek görüntüde değil. Özdedir. Sözün özünü kavrayabiliyor musunuz? *İ DURAK İ*,  ona bakar.

 

       

 

         

 

“CIVANMERT”LİKTEN

ÖTEYE

             “CIVANMERT: Mert yaradılışlı, yüce gönüllü, yiğit.”

        Her sözcük kendi anlamını yüklenirken, zaman içinde kazandıklarının yükünü geleceğe taşır. Bu bağlamda sözün güzeli meydan yerinde söylenir. Meydan yerinde söylenmeyen sözlere halkımız dedi kodu, sokak ağzı söz diyerek önem vermez.

         Sözün en güzeli gönülden söyleneni, içten söylenenidir. İçten samimi olmayan, dil ucundan, yarım ağızla söylenen sözlerin insanlarımız hemen farkına varır. Geçen hafta konu edindiğimiz “ GÜPEGÜNDÜZ” yazısının asıl özü mert yaradılışlı insanları arayıp bulmak için gündüzün ortasında fenerle ortalarda “YÜCE GÖNÜLLÜ, YİĞİT” insanları aramak gerekir.

         Yüce gönüllü, yiğit insanlar her zaman her yerde görmek, bulmak olası değildir. Onların ne makamları, ne şöhretleri, ne cemaatleri, nede tarikatları vardır.  Toplumların ne önünde, ne arkasında, ne ortasındadırlar. Onlar her zaman her yerde her durumda halkın içinde ve yanındadırlar.

          Yüce gönüllü insanlar; ilke ve kendi ruhsal yasalarıyla halkın gönlünde ve ruhunda yaşarlar. Onların dini, imanı, inancı halkın mutluluğu, huzur ve güvenidir. Tüm insanların Özgürce, kardeşçe, her yerde hep birlikte yaşamalarına katkıda bulunmanın yolunda ve izindedirler.  Hiçbir siyasi, ekonomik, akademik ve sosyolojik sıfattan güç almazlar.

         CIVANMERT İNSANLARIN RUHSAL YAPILARI

         Siyasette mayaları bozulmamıştır. İnsanlıkta öncü, kahramanlıkta birinci, doğruluk ve dürüstlükte bir incidirler. Başlarında taç, dillerinde yalancıktan laf, midelerinde haksız kazancın kırıntısı yoktur. Alınları pak, davranışları merttirler.

         Ticarette dalkavuk, zanaatta üç kağıtçı, göz boyayıcı değildirler, esnaflıkta terazileri doğru tartar. Pazar yerinde vatandaşa el çabukluğu marifet diyerek iki çürük bir sağlam tartmaz, müşteriyi kaz, kendini açıkgöz sanmaz.  Kazancında bereket, duruşunda bir asalet vardır.

          Trafikte maganda, sokakta külhan bey değildir. “Mecliste diline, sofrada eline” dikkat eder. Yolda yolun hakkını, sorulanda, sorunun hakkını verirler.

         Yaşadıkları topraklara, insanlara, yararlandıkları doğaya ihanet içinde olmazlar. Yiğite, yiğitçe. Merte, mertçe davranırlar. Kalleşlik, namertlik onların kitaplarında yazmaz.  Cıvanmertlikten öteye giden yolda; hayınlık, ihanet, yobazlık, kalleşlik, iblislik, lağım fareleri kadar karanlık ve pis kokular vardır. Bu yolun sonunda alçaklık, kin, nefretten, öçten başka bir şey bulamaz ve göremezsiniz.

         Halkımızın cıvanmert duygularını besleyen eylem, görüş ve düşüncelerin içinde kendi egemenliklerine kendilerinin sahip çıkacakları bir gerçektir. Tarihte, birçok örneğini yaşayan bir ulusuz.

         Bu düşünceler içinde; her türlü TERÖRÜ lanetliyorum.*İ DURAK İ*

 

 

          

 

 

 

 

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home