Pazartesi, Ocak 28, 2013

BALLI TAVUK GÖĞSÜ

            Benim söylediğimde laf mı yani? Hem tavuk göğsü zerinde bal ne biçim yemek? Nasıl bir tat? Nasıl bir zevk? Nasıl bir mide? Nasıl bir sevda? Nasıl bir aşk? Olmaz olmaz, olamaz diyenlere inat.  Yaşadığımız evrende; sadece olmaz, olmaz. İşin açıkçası, her olgu, her zaman olur. Kendinizi, başkalarıyla yarıştırıp,  doğa yasalarıyla sidik yarışı yapmayınız. Kendinizi de üzüp hasta yapmayınız?

            Karanfilli bal, sütlü viski, göbek üstü çikolata, Venüs tepelerinde bal yalayanların alemlerine özenip kendinizi helak etmeyiniz.

            Yaşamın içinde; karşıtlıklar, alalamalar, karalamalar, alaca bulacalıklar, sululuklar, yalakalıklar, camrı, cumru, kumruluklar, güvercinlikler, cinlikler, perilikler görmeniz doğal.

            Kendilerini bilgeler, erenler, ermişler, kahramanlar, yiğitler, vazgeçilmezler dünyasına hapsedenler, bimezler ki tüm mezarlıkların; KENDİLERİNİ VAZGEÇİLMEZ GÖRENLERLE DOLU OLDUĞUNU.        Hiç birimiz vaz geçilmez değiliz.

            Okumamışlardır bir mezar taşına bir Fatiha. Bir mezartaşının mesajını algılayamışlardır. Bu mezar taşının gizemini kavrayamayanlara 500 yıl öncesinden günümüze taşınan bir mezar taşından;

“ KAZAN  HAK İLE.  YE İLİM VE İRFAN İLE… “ Balıkesir’in HASAN BABASI”nın hocası. Gümüşçeşme Mahallesi, CENGİZ TOPEL CADDESİ’NDE yolun orta yerinde ki tek başına yatan kabirde.  Yol ortası tek başına zamana meydan okuyan düşüncesiyle insanlara bir iletisi var.

TEK TEK GELDİK DÜNYAYA, TEK BAŞIMIZA KENDİ YERİMİZİ ALACAĞIZ BU TOPRAKTA.  İnsanları kırıp dökmenin yararı yok. Ayrılıklarımızın kökeninde ÇIKAR yatar. Siyasi, ekonomik, kişisel, grupsal, etnik, dini… biçimleriyle koca ulusları kabile kabile, oba oba, aşiret aşiret, yön yön ayırıp parçalayarak kendi çıkarlarına alet ederler.Birlik, bereberlik, milli dayanışma ülküsüyle bağlı insanlarımızı sa af, sa af ayıran ballı tavuk göğsü yiyen çıkar grupları yüzünden yaşıyoruz; AYRILIK, TERÖR, ZULM VE İŞKENCELERİ.

Beni de kafaya takmayınız. Konuşur, yazar kendi kendine. Yaşamdan almıştır kendi dersini. Kimseye ders verecek ne hali vardır, nede aklı? Esip savururuz  kendi harman yerimizde, seç ile samanı bir birinden ayırmaya. Sapla, saman bir birine karışmasın açıklamalıdır, uğraşımız.

Sizinle bir dakikalık söyleştiysek, mutlu, bahtiyar sayarız kendimizi.” Savaşsız, sömürüsüz, bir dünya” yaratmakta mümkün, insanlık için.

ARSIZ=YÜZSÜZ

        Gıkı çıkmıyor, göre göre çalana. Horoz kesiliyor, gördüm diyene. Mihraba karşı saf tutuyor, derin iman sahibiyim diyerek. Yetimin, öksüzün, garip- gurabanın hakkını iç ediyor, sonrada hakkın divanına durup, kabeye yüz sürüp, meyve suyu, kolayla kafa buluyor. Kendinden başka şeytanın avukatı yok sanıyor. Deveyi hamuduyla yutuyor, yüzüne tükürene yarabbi şükür diyor.

        KİM BU ADAM?

        Ehli namus. Namazında Niyazında. Umresi, Haç’çı tas tamam. Ona göre, koyun, kuzu, koç, keçi, teke kurban olmaz. Olsa, olsa dana ve deve hakkıdır adamın. Dili maşallah, kürrek gibi. Hani hakkını yemiyelim, ALLAH’ı dilinden düşürmez.

        Ama; iki yüzlü sahtekar. Gözü, dışarıda, eli başkasının cebinde. Seni yemeğe götürür, cüzdanı evde unutur.Eli, dili, beli her türlü kazaya hazır ve nazır. Aşına, işine, eşine  naasadık.

        Dün sıradan memurdu diyorlar. Bu gün arkasından gidiyorlar. Sırtında milletin hakkı dosyalar, kambura dönmüş haliyle halkın, Hakk’ın huzurunda; FATİHA okuyana ne diyelim?

        Sakin hesap sorma kendine. Kendin yükü çekersin kendi kendine. Herkes mutlu, bahtiyardır. Herkes kararlı, tutarlıdır, kendi çıkarında. Sana ne ki? Alemin durumu sana pek mi koydu? Hangi taşın altını kaldırsan, hepsinin altıda ki oy du.

        Tepeden tırnağa, et ve kemik olmuşlar. Sağı solu soymuşlar, bir araya koymuşlar, hep bir olmuşlar, KAF DAĞI’nı aşmışlar. Huzura kavuşmuşlar. Diyelim hepsine Maşallah. Hepsine var yarınlarda muştular. Birde baktınız ki ortalıkta  göremediniz. Hepsi kuş olup uçmuşlar…

        Ey!.. %99 Müslüman halkım. Hakk, hukuk, barış, kardeşlik, eşitlik, adalet bu mu?  Siz ki yüz yılların imbiğinden süzülüp gelem asil bir milletin evlatlarısınız.

        “Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan, bu memleket bizim…” Bizim olan bu memleketin evlatlarını öz ve yoz diyerek içimize ikilik, ayrılık tohumlarını atanlar kimler? Halen daha tanıtamadıysam, bana yuh olsun.

        Geçen yüz yıl başında padişaha baş kaldırdılar. Yıldırım orduları komutanı, Mustafa Kemal baş kaldırıyı bastırdı, padişahı kurtardı. Yurdumuzu işgal edenlere karşı Anadolu’yu işgalcilerden kurtardı, Mustafa Kemal’e, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı 17 isyan çıkardılar. Milletin bağrından çıkan Türk Ordusu isyanları bastırdı.  Orduya Karşı Çıktılar.

        Geçen yüz yıl  başından 50 yıl içinde; Balkan savaşını, Birinci Dünya Paylaşım savaşını, Kurtuluş Savaşını Yaşayan Türk Milletini 4 bir savaşa sokmak istemeyen (İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI)  Atatürk’ün Silah arkadaşı İnönü’nün yaşadıklarına tanık olduk. Hak etmedikleri suçlamalarla karşı karşıya kaldılar.

        Son otuz yıldır, terör, bölücülük, her türlü ayrımcılığı bu millete yaşatanlara yalakalık, karşılarında el, pençe durup, el oğuşturanlara pirim veren, baş tacı yapanlar kimlerse bravo onlara. Görevleri, tas tamamdır.

        Birde din diyor, iman diyor,” Her türlü kaza ve beladan, Allah’a sığınırım diyerek; Allah’ın emri  “sırrati müstakim( dos doğru yol)den vazgeçip “…sapıkların saptığı yol”a girenlere  ne denir?

       

       

ALEMİN DİLİNDE

KEMİK YOK Kİ

 

“Kırlangıçları hep çok sevdim

Ayvalık'ta bir açık hava otelindeyim, danışma da açıkta.
Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var; üç yavru, kafalar dışarıda, gagalar açık.
Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyorlar ve ayrı zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar. AİLE BAĞLARI
Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye, anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye. İnanılır gibi değil, sırayı hiç şaşırmadılar: ADALET.
Akşama doğru sudan çıktım, baktım yuvaya siyah bir kedi yaklaşmış. O ufacık ana baba canhıraş bir şekilde dalıp, çıkıp kediyi uzağa kadar kovaladılar: CESARET.
Otel sahibi şunları anlattı: Bahar başlarında göçten döndüklerinde yuvanın bulunduğu bölümün kapalı olduğunu görünce, danışman görevlisinin kaldığı odaya girip çıkıp onu uyandırmışlar: AKIL.
Sabah su içmek için fıskiyenin üzerinde dolaşıp çığlıklar atıyorlardı, ta ki fıskiye açılana kadar: İLETİŞİM.
Yuvalarını öyle bir yaparlar ki yıllarca dayanır: KALİTE.
Yazları sıcak ülkelere göç ederler: YENİLİK.
Onların yaptığı yuva, diğer kuşların saman çöplerini üst üste koyarak yaptığı dingildik yuvalara hiç benzemez.
Benzer bir yuva yapabilen başka bir kuş yoktur: FARKLILIK.
Hiç kırlangıçları bir yerde pineklerken hatırlıyor musunuz? Devamlı uçarlar: ÇALIŞKANLIK.
İnanılmaz hızlıdırlar, su zerresini havada yakalarlar: HIZ.
Binlerce mil uzaktan hep aynı yuvaya dönerler. Ömürlerinin sonuna kadar yuvalarına bağlıdırlar: YURT SEVGİSİ
Ben Kırlangıçları hep çok sevdim.
Uyuşuklaştırılmaya çalışılan yeni nesil Türk gençlerine,zekası yeterince mevcut ama cips-kola-hamburger-playstation oyunlarla
dünyaları basitleştirilmeye ve daraltılmaya çalışılan,her yerde cep telefonu ile konuşma ve ipod ile pop müzik dinlemeye sevk
edilerek kulaklıkla dolaşıp, yerde yatan kaza yapmış yaralıya bile bakmadan geçebilecek duyarsızlığa kanalize edilen, survivor- kutu kutu manyaklıklarını kaçırmayan ama -hakiki - haberleri izlemeyen ,babası çalıştığı fabrika kapandığı için işsiz olduğu halde alış veriş
merkezlerinde her şeyi ithal kullanmaya alıştırılmak istenilen, bu güzel ülkemin geleceği, aydın gençliğimize bir sinyal, bir başlangıç olsun..
Kuş kadar bile olamayanlara...” (ALINTI)

, ÇOK BEĞENDİM. PAYLAŞMAK İÇİN AKTARDIM

BENİM HİÇ BİR KATKIM YOK.*İ DURAK İ*

 

 

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home