Çarşamba, Ocak 30, 2013

A=X+Y+Z

        Bilim insanı Albert Einstein yaşamı bu formülle tanımlıyor. “ A  yı yaşam olarak tanımlarsak:  X: Başarmak, Y: Çalışmak, Z: Çeneni tutmak olarak tanımlayabiliriz.” Diyor.

         Bilimsel yaklaşımlara alışık bir toplum değiliz. Geleneksel yaklaşımlar yaşamımızı biçimlendiriyor. Çağdaş disipliner davranışlarımızın kökeninde, akıl ve bilim yatar. Doğma düşüncelere rağbet, geleneksel yaşam biçiminin örülmesinde görülür. Siz isteseniz de, istemeseniz de,  yaşamınızda bu motiflerin izlerine rastlarsınız.

         Çağdaş yaşam: eşit, adaletli katılım, eşit, adaletli paylaşım, eşit adaletli katlanma ile tamlanır. Başarının temelinde ise: İLGİ, İSTEK, İRADE yatar. Çalışmayı yaşam biçimi olarak algılayamazsanız, her işiniz aksak gider. Sonra kendi kendinize hayıflanır, aklınızı oynatacak duruma sürüklenirsiniz. Çalışmak: Akıl, disiplin, beyin, kas gücü ve teknik ister.

         Kas gücünüz yeterli, tekniğiniz eksikse, kaba kuvvet işe yaramaz. İnsanız gençliğimize ve güzelliğimize, yakışıklılığımıza güvenmeyi severiz. Hiçbir konuda cahilliği kabul etmeyiz. İnsanın kendi eksikliğini kabul etmesi büyük erdemdir.

         İnsan, çalışma biçim ve yöntemleri konusunda yeterli olmayabilir. Bu ayıplı bir durum değildir. Kendini geliştirme konusunda ilgi ve caba göstermiyorsa bu kendi ayıbıdır. “İnsanın kendi kendine yaptığını, cümle alem gelse başaramaz” demişler.

         “Vakitsiz öten horozun başı tez gider.” Özlü sözüne takılalım. Y. Emre bir başka söylemle seslenir insanlara. “ KENDİN BİL. SEN KENDİN BİLMEZSEN BU NİCE OKUMAKTIR.”

         İnsanın, kendi bilmesi, insana sorumluluklar yükler. Çalışma sorumluluğu, başarma sorumluluğu, susma sorumluluğu, katılma, katlanma gibi erdemli, davranışları göstermek gerekir.

         Kabul edelim ki, insan bir melek değildir. İnsanın melekesi davranışlarla yüklü olması bir erdemdir. Son bir haftada, terör belasının insanımıza yaptığına gelince, burada durmak gerekir. Asıl sorun terörü küçümseyen, ciddiye almayan beyinlerdedir. Dünyanın neresinde görülmüş,  terörizmin insanlara mutluluk getirdiği?

         LANETLEMEKLE sorun çözülmez. Ekonomik, sosyal kültürel, siyasal tutum ve davranışlar içinde olunmazsa ayrımcılığın, bölücülüğün, ötekileştirmenin batağında debelenip kalırsınız.

         1977’lerden günümüze tüm siyasi iradeler, bu sorunu basite aldılar. “Üç beş çapulcu” diyerek olayı geçiştirdiler. Onların arkasında: Çanakale’nin, Kurtuluş Savaşı’nın, Atatürk İlke ve devrimleriyle taçlanan, “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti… ” TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDEN öç almak isteyenlerin var olduğunu fark edemeyen, siyasi iktidarlara ne diyelim?

         Şimdi herkes aklını başına devşirsin. Mehmet Akif Ersoy’un tanımlamasıyla:”MEDENİYET DEDİĞİMİZ TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR”ları üzerimize salanlar, içimizde kol geziyorlar. 2050’li yıllarda,  Türkiye’mizin, Ortadoğu da bir süper güç olmasına nasıl engel oluruz hesabı içinde olduklarını unutmayalım.

         3 Ekim Dünya Çocuk gününde çocukça düşünceler.

         4 Ekim Uluslar arası Hayvanları Koruma Gününde, Ulusumuzu derinden yaralayan, terör odaklarına hizmet eden “eşref-i mahlukatları” kimler koruyor diyorsunuz?

         Sonbaharın gamları, ürkütüyor insanları

AÇ GÖZLÜ, FIRSATÇI.

“Zengin bir tüccarın eşi olan abla köye, fakir bir çiftçi ile evli kız kardeşini ziyarete gelir.Şehir hayatının rahatlığını, çocuklarının giydiği zarif elbiseleri, yedikleri lezzetli yemekleri anlatır, övünür. Küçük kız kardeş içerler. "Hayatımı seninki ile değişmem" der. "Sıkıcı olabilir ama tasasızdır. Siz debdebeli bir hayat sürebilirsiniz ama sürekli endişe içindesiniz."
       Kadının kocası Pokhom kulak misafiridir. "Tek derdimiz toprağımızın az olması. Yeteri kadar toprağım olsa şeytandan bile korkmam" der.
       Şeytan sobanın arkasında gizlidir. "Öyle mi?" der. "Sana yeteri kadar toprak verelim bakalım."Şeytan Pokhom'un şansını açar. Köyün zengini kadından 100 dönüm toprak satın alarak arazi sahibi olur.
        Bir akşam evlerinde bir yolcuyu misafir eder. Misafir Volga'nın kıyısında ekinlerin at boyu büyüdüğünü, toprağın ucuz olduğunu anlatır. Pokhom satıp savar, Volga'nın kıyısında 400 dönüm satın alır. Artık durumu çok iyidir ama hâlâ halinden memnun değildir.
         Bir gün seyyar bir tüccar ona uzaklarda, Başkirlerin yaşadığı bakir topraklardan bahseder. Bu topraklar o kadar geniştir ki insan bir sene durmadan yürüse sonuna ulaşamaz. Ama Başkirler saftır, birkaç rubleye ellerinden binlerce dönüm alınabilir.
         Pokhom yanına hediyeler alarak gene yollara düşer ve Başkirleri bulur. Her şey tüccarın anlattığı gibidir. Pokhom toprak satın almak istediğini söyler. Hediyeler Başkirleri memnun etmiştir. Obanın en yaşlısı çağrılır. "İstediğin kadar toprak seç" der yaşlı adam, kahkahayla. "Çok arazi var."
 "Kaça?" "Günlüğü bin ruble. Bir günde ne kadar mesafe kat edersen o kadar  toprak senin olacak." "Bir günde insan çok mesafe kat edebilir."Hepsi senin" der ihtiyar gülerek.

"Ama bir şart var. Eğer güneş battığında başladığın yere dönmüş olmazsan toprağı da paranı da kaybedersin.  " Ertesi sabah güneş doğarken Pokhom ve Başkirler bir tepede buluşur.
 İhtiyar Başkir kalpağını yere koyar ve "Buradan başla" der. "Gördüğün her yer bize ait. Bir dikdörtgen çiz, içindeki toprak sana ait olsun."
        Pokhom bin rubleyi kalpağın içine atar ve yola çıkar. "En az 50 kilometre yürürüm bir günde" diye düşünür. Beş kilometre yürüdükten sonra sola dönmeyi düşünür ama "Daha erken, beş kilometre daha yürüyeyim" diyerek yola devam eder. Sonra sola döner. Yürü babam yürür. Toprak o kadar güzel, ağaçlıklar o
 kadar sıktır ki bir türlü geri dönmek istemez.

Birden bire durup geriye baktığında güneşin inmeye başladığını görür. Tepede Başkirler karınca gibidir. Onlara doğru koşmaya başlar. Nefes nefesedir. Neden bu kadar uzağa gittim! Ya her şeyi kaybedersem! Adımlarını sıklaştırır. Fakat tepenin yamacına vardığında güneş batmıştır.
        "Burada güneş hâlâ batmadı, acele et" diye bağırır yaşlı Başkir. Pokhom son bir gayretle koşar. Sırtından ter boşanarak, bacakları titreyerek, tam güneş ufukta kaybolurken kendini kalpağın üzerine atar.
        "Bravo" diye bağırır ihtiyar. "Çok toprağın oldu." Ama Pokhom duymaz. Ağzından kan gelerek ölür. Bir uçtan diğer uca iki metreyi geçmeyen bir çukur açıp onu içine gömerler.
          İhtiyar Başkir şeytandır. Bir kahkaha atar. "Yeteri kadar toprağın oldu" der.” TOLSTOY’DAN
 

“ADİL OL"

"Olmaya Devlet cihanda bir nefes gibi."KANUNİ.

Devletin temel görevi, insanlar arasındaki ilişkileri tüm varlığımızı etkileyen eşitlik,adalet, huzur ve barışı kurmaktır.Muhteşem Süleymen"ın Mülkü sayılan Memalik_i Osmaniye(Osmanlı topraklarının yegane sahibi muhteşem Süleyman sahibi olduğu mülklerden daha değerli bir varlık olarak, cihanda var olmamızı sağlayan sağlıklı bir nefestir.Sağlıklı nefes almanın, insanın tüm ömrünce en büyük uğraşıdır. Sağlıklı nefes almamıza engel olan davranışlardan kaçınmamız gerektiğine dikkat çekmiştir. Bu bağlamda; vasiyetinde demiştir ki;

"-Ben öldüğümde bir elimi tabutun dışında bırakınız." bu vasiyete bir anlam veremeyen vezirler, vasiyetin mesajını zamanın bilge insanlarına danışmışlar. Sonuçta şu yoruma ulaşmışlardır."- Ben cihan padişahı Muhteşen Süleyman olarak; doğuda İran, batıda Viyana kapılarına kadar, güneyde Mısır, Tunus, Cezayir, kuzeyde Kırım, 3 kıtaya hükmederken; işte görünüz, eli boş gidiyorum. Hepsi geride kalıyor. Bu durumu görünüz ve halka tebaya adaletle davranınız. demek istediği yorumuna varır bilgeler.

Bu durumdan ibret alınız. Dedelerimizin mirasından; "incinsenizde incitmeyiniz.ŞEYH EDEBALİ" Bu toprakları yönetenlerin mayasında, insanı; yaratılmışların en üstünü sayan bir düşüncenin yattığını hiç unutmayınız.

Dünden bu günlere aklımızı başımıza toplamanın zamanı geldi de geçiyor. Türkiye, diğer OrtadoĞu ülkelerinden farklı yanı vardır.Devletimizin temelleri oluşturulurken,varlık ve yokluk Savaşına hazırlanırken insanların dürüstlüğünü esas olarak alarak, tüm yenileşme ve çağdaşlaşma çalışmalarının özünde ki temel ;Dürüstlüğümüzü besleyen adil davranışları kendilerine örnek olmışlardır.

İnanç sistemimizin temelinde yatan; DoĞRULUK; DÜRÜSTLÜK;ADİLLİK tüm insani davrnışlarımızın kökenidir. SA'Y(EMEK,UĞRAŞ; DİDİNME); İFFET( AR; NAMUS::); SADAKAT( BAĞLILIK) gösterilerek bu ülkenin bağımsızlık ve özgürlük utkusunu kazandıklarını unutmadan çalışmalarımıza , davranışlarımıza , sözlerimize dikkat etmek durumundayız. Sürekli geçmişin açıları üzerinden siyasal rant elde etmek isteyenlerin bilgilerine sunulur.Geçmişle hesaplaşma içinde olmak toplumuzu yeniden kamplara ayırmaktan başka bir davranış olmaz.

"Adil olmak" AYRI, ADİL DAVRANMAK ayrı kavramlardır. iki kavramı bir birine karmadan algılamak gerekir. Demek ve olmak; dil söyler adilim.Kendini adil bilir. Senin insani görevin adil olmak; Olmak için duygu ve düşüncelerini, yaşam deneyimlerini ortaya koyarak beden ve ruhunla iş, oluş ve eylemlerede kendini bulmak gerekir.*İ DURAK İ*


        

        

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home