Çarşamba, Ocak 30, 2013

ALEMİN KEYFİ YERİNDE

            Yazı başlığımızdan kimselerin alınmasına gerek yok. Kimseyi karalamak, küçümsemek,alay almak, kişiliklerini örseleme sorunumuz yok. Her varlık kendi yaradılış özelliklerini çevresine gösterir.

            Hayvanlar aleminin kendi içindeki seçilimi böyledir. içinde yaşadığımız toplumun harcı, tuğlası, çimentosu... olan toplumsal değerlerin yerindelik, eşitlik, adalet, denklik anlamında, yaşamda uygulanması, toplumsal barış ve huzurumuzun temel kaynağıdır.

            Algılama yanlışlığına kapılmadan, yazılan ve okunanlara bir anlam katmak gerekir. Canlılar aleminin en üstünü( EŞREF_İ MAHLUKAT) insandır. İnsanlarımızın hayvanlar aleminin, her hayvanı itkiler katşısında aynı davranışı gösterecek diye bir evrensel bir kural yoktur.

            İnsanlar vardır melekler gibidirler. İnsanlar vardır, çakal, kurt, tilkiye menzerler. İnsanlar vardır aslan kaplanlar gibi atak ve yırtıcıdırlar. İnsanlar vardır; bukelemun, sansar, sincap, tavşan gibidirler...

            İşin en acıklı yanıysa insanın maymunlaşmasıdır. ne yaptığını, ne yediğini, nasıl davranacağın bilemeyip,daldan dala atlaması; İNSANLIĞI BAŞTAN ÇIKARIR. İnsanlar arasında ki  toplumun huzur ve güveni yerle yeksan olur. O zaman düşman ülkelerin tuzağına düşmemez miyiz?

            Öykümüzün yazarı bir fransızdır. olayın nerede ve nezaman geçtiği ile ilgilenmiyorum. Bu öyküde tanımlan sembol ve simgeler dünyada yaşanan toplumsal olayların kahramanlarıdırlar.

            İŞTE ÖYKÜMÜZ

            "Kurt, malımı çaldılar diye tutturmuş,

Tilkiye yüklemiş suçu:

Hem sabıkalı çünkü, hem de komşusu!

            Çıkmışlar yargıcın önüne,

Yargıç da kim? Maymun.

Avukat tutmamış hiçbiri,

İki tarafın da çenesi kuvvetli.

Laftan öyle arapsaçına dönmüş ki iş

            Yargıçlar en tecrübelisi bile

Böyle karışık dava görmemiş.

Maymunun başı dertte:

Hangisine hak versin?

            İkisi de hinoğluhin. .

O buna yüklenmiş, bu ona,

Bir yaygara, bir curcuna,

Derken maymun kesmiş atmış:

— Uzun etmeyin dostlarım, demiş;

İkinizi de iyi bildiğim için

Basıyorum ikinize de cezayı:

Sen, kurt, malın çalınmadan çalındı diyorsundur;

Sen, tilki, kurdun malını çalmışsındır."


Jean de La Fontaine: Fabl Hikayeleri.

            Ülkemizin barış ve huzuruna göz dikmiş, dünya aslan ve kaplanları; kurtla, tilkiyi kapıştırıp, kendi işlerine gelenlere sorunları çözdürmenin gayreti içinde olduklarını unutma *İ DURAK İ*.

AYRIK OTLARI

         Toprağın verim gücünü alıp götüren, toprağı verimsiz kılan onlarca yabani ot vardır. Bahar gelince, suyu görünce hepsi şımarıp toprağın yüzünü kaplar. Ekilen ürünü boğarlar. İstediğiniz verimi ve ürünü almak zorlaşır.

        Tarla bitkileriyle uğraşan uzmanlar ve çift çubuk sahibi olanlar yabani otlarla mücadele yol ve yöntemlerini çok iyi bilirler. Tarlanın çoraklaşmasına yol açan bu durumdan kurtulmanın yol ve yöntemlerinden en basiti; yabani ot mücadelesi ve toprağı gevşetme  amaçlı çapalama, kazma yöntemidir.

        Ekim yapılmadan ve ekim yapıldıktan sonra; ikinci yabani ot mücadelesi ot kurutan ilaçlarıyla toprak yüzeyinden yapılan yabani ot ilaçlamasıdır.

         Bu anlatımlarımız tarımsal alanda üretim yapanlar için bilinen yöntemlerdendir. Bilinen yöntemlerle baş edemeyeceğiniz bir ot vardır ki, kökünü kurutmak yıllar alır. Tarım öğretmenimiz Şaban Yaylalı’yı minnet ve şükranla anarım. Sağ ise uzun ömürler, Hakk’ın rahmetine kavuştuysa mekanı cennet olsun. Okulumuz uygulama alanındaki ayrık otlarını görünce diyordu ki;

        - “Bu ot varya, bu ot, kırk yıl bir kayanın üzerinde susuz kalmış da, suyu görünce; az kalsın ölecektim diyerek yakınırmış” dediğini bu gün gibi anımsarım.

        Ancak ülkemizdeki; tarımsal, ekonomik, ticari, siyasi, eğitim ve sanayi üretimlerinde verimliliği artırmak için de yapılması gerekli toplumsal çalışmaların yapılması esastır.

        Toplumun huzuru, vatanın, milletin bölünmez bütünlüğü esas olunca; işin içine bilim adamları, akademisyenler, üniversiteler, öğretim üyeleri ve eğitimciler devreye girmektedir.

        89 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’inin tüm nimetlerinden yararlananlara sözüm var.

        “Egemenliğin Kayıtsız Şartsız Milletin” olduğu ülkemizde; milleti temsil etme yetkisini eline alanlar, T.B.M.Meclisi’ne millet vekili seçilince, seçkinleşip, milleti unutup, kendilerini hatırlayıp; deveyi hamuduyla götürmenin telaşlarına düşünce, vatan millet Sakarya oluveriyor. Gelsin kıyak emeklilikler. Tüm iktidarların nimetlerinden aksırıncaya tıksırıncaya kadar yararlanmanın yollarını öğrendiklerinde, Ankara’nın bozkırlarında çevirdikleri villalardan ayrılmak, halkın içine dönmek kendilerine zul geldiğini azıcık ömrümüzde görebildik.

        Kendi iktidarlarının devamı için; Kimileri kutsal mekanları, kimileri dergahları, hanları, hamamları ve tüm kutsal değerleri kendilerine zırh yaparak yaşadıkları apaçık bir gerçektir.

        Geçmişte ve bugün; bu güzel ülkemizi; ayrımcılıklara, bölücülüklere, darbelere, fişlemelere her türlü insan hak ve hukukun ayaklar altına alındığı uygulamalara ortam hazırlayanlar; şimdi kalkmışlar, geçmişin hesabını geçmişten sormaya kalkıyorlar. Gecikmiş adaletin adalet olmadığını, yanmış, yıkılmış, dağılmış, dağıtılmış yuvaların, canların hesabını bu gün hatırlayanlara ithafımdır.

         Ortadoğu’nun en genç ve kalabalık nüfusuna sahip Türkiye’ mizin insanlarının bir birine kırdırılması tesadüfi bir olgu değildir. Düşünmeyen, sorgulamayan bir toplum yetiştirme projesini yaratmaya çalışan Toplum Mühendisliği uygulamaları olduğunu, “Mısırdaki sağır sultan” duydu.

        Sözün özünü söyleyenlere kulak verelim *İ DURAK İ*.

        “Atatürk’ün bahçesinde çiçek değil, olsa olsa ayrık otu olur.”İshak Alaton

BARIŞ, UMUT VE HAYAL

        İnsan, savaşların acı sonuçlarını yaşayan en mükemmel yaratılmış (EŞREF-İ MAHLUKAT) varlıktır. Ne hikmettir ki?

Savaşa neden olan durumları yaratan, savaşların tüm acılarına katlanan bir varlık yapısıyla, İNSAN kendi içinde sonsuz çelişkiler ve aymazlıklar yaşar.

         Örf, adet, gelenek, görenek, ahlak, din, hukuk ve tüm insanı davranış kurumları insanın, insanlığın huzur ve refahına, birlik ve dayanışmasına(TESANÜTÜNE) hizmet etmenin iştiyakı ve görkemi içindedirler. İnsani kuralları, geçmişteki olumsuz örneklerle, insanlara anlatmanın gayreti içindedirler.

         BÜYÜK VE KÜÇÜK ÇIKAR ÇATIŞMALARI

         İnsanımızın kendi yetiştiği ortamın, sosyal ve kültürel değerleri, insanın duygusal, kültürel, ekonomik yapılanmasının temelini oluşturur. Yaşamını, tüm olumsuzluklar içinde geçiren bir insandan, olumlu davranışlar beklemek; Buzlukta pişirilen, ekmek istemek gibidir.

         İnsanlığımızın tüm uğraşı; sonsuz mutluluk, huzur, zenginlik, ölümsüzlük,… istekleriyle geçmiştir. İnsanın istek ve dileklerinin başı var, sonu yoktur.

         Kimseyi mutlu, ölümsüz, zengin …edemezsiniz. İnsanın yaratılışında saklı olan bastırılmış duygu ve isteklerini bilemediğinizden her insan hakkında yanılma payımız büyüktür.

         YAŞADIĞIMIZ KUTSAL GÜNLER

         İnansımızın barış ve huzur, refah içinde yaşaması için kutlana gelen, kutsana gelen MİLLİ VE DİNİ; sevinç, sağlık, birlik, kardeşlik, dayanışma günleri olarak yaşatılması, yaşamımıza yeni, anlamlar ve güzellikler kazandırır.

         AMA, ANCAK ve LAKİN;

         Ulusların, ulus olma özelliklerine bakıldığında; ortak yaşamın, ORTAK DEĞERLERİ üzerinden, gelecek hayalleri kurulur ve yaşatılır. Bu ortak değerler;  DİL BİRLİĞİ, YAŞAM(TARİH) BİRLİĞİ, BİRLİKTEYARTILAN KÜLTÜR BİRLİĞİ,… diyerek çoğaltmak olası.

         Tüm bu anılan değerler üzerinden, birlikte yaşanılan; BAĞIMSIZLIK İHTİYACI,  ÖZGÜRLÜK İSTEMİ VATAN(YURT) BİRLİĞİ, İNANÇ BİRLİĞİ TEMELİNDE YÜKSELİR.

         Yükselen değerlerimizi korumanın aracı olarak; ORTAK SEVİNÇ GÜNLERİMİZ; MİLİ BE DİNİ BAYRAMLARIMIZ gelmektedir. Bir bayramın diğer bayram üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Bu bağlam da;Bu bayramları gereksiz zaman olarak değerlendirme yanlışlığı, toplumsal duygularımız ve davranışlarımızın bozulup yok olmasına hizmet eder.

         Şapkamızı önümüze koyarak, oturup, kendimizi dinleyelim. Kendi kendimizle kaynaşmanın, dayanışmanın, birlik ve dayanışmanın yeri ve zamanıyken; Ülkemizin birlik ve beraberliğine dinamit koyan; etnik, dini, kültürel ve bölgesel ayrılıkların körüklenmesi, insanlarımızın ötekileştirilmesinin anlamı nedir?

         SİZ BARIŞMAYIN. BİRBİRİNİZLE DİDİŞMEYE, SİYASİ, ETNİK, DİNİ BÖLGESEL, FARKLILKLARI KÖRÜKLEMEYE DEVAM EDİN Kİ;

         TÜRKİYE’Yİ SİZ YÖNETEMİYORSUNUZ? BİZ YÖNETELİM, SİZE ABİLİK YAPALIM DİYENLERE BOYUN EĞMİŞ OLURUZ.

         01 EYLÜL DÜNYA BARIŞ GÜNÜ

         DÜNYADA BARIŞI İSTEYENLER, ÖNCE KENDİLERİYLE BARIŞSINLAR. Koca Yunus Erme sesleniyor zamanın derinliklerinden;

“BEN GELMEDİM DAVİ( ANLAŞMAZLIK, KARGAŞA , KAVGA) İÇİN.       BEN GELMİŞİM SEVİ İÇİN..” Kendi sevgisini, kendi içinde büyütemeyenler. Yarınlardan UMUTlanmasınlar.

         Barış, umut hayaliyle yaşayanlar; ÖNCE KENDİ HAYALLERİYLE BARŞSINLAR, UMUDA YOLCULUĞA ÇIKMADAN.

         Sağlık, barış, esenlik ve umut yuklu gemiye binmek içim kendinizle yarışmaya var mısınız?

Hayalleriniz gerçek olsun.

                 

        

 

        

        

 

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home