Pazartesi, Ocak 28, 2013

"300 ALTINLIK KEKLİK

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar
Çarşısı'nı geziyormuş.Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli,
eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.

Bir ara gözü kekliklere ilişir padişah'ın.Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, "Tane işi satış fiyatı 1 altın"yazıyor.

Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha
var ki, fiyatı; 300 altın.Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır...

"Hayırdır" der satıcıya, "Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar
1 altın, bu 300 altın?"

Satıcı, "Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor,
Otmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun
etrafına doluşuyor" diyor....."Tabii bu arada avcılar da o etrafa
doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye ekliyor.

"Satın alıyorum" diyor Padişah, "Al sana 500 altın..." Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını kesiyor. Adam şaşırıp, "Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını
koparttınız, yazık değil mi"diye dövünürken; Padişah gürlüyor:

BU KENDİ SOYUNA İHANET EDEN BİR KEKLİKTİR... BUNUN AKİBETİ ER VEYA GEÇ BUDUR.”

         Yoruma, yorum katmak pişmiş aşa soğuk su katmaya benzer. Ama ancak ve lakin; geçmişte yaşananlar geçmişte kalmıyor. Günümüzde bir başka şekilde tezahür ediyorsa, günlük yaşananları yeniden yorumlayarak sunmak yaşamı güncelleştirmekte yarar vardır.

         Geçmiş yaşam dilimindeki tarihi olayların seyri ile bugün yaşadığımız tarihi olayların seyrine baktığımızda; yaşanmışlıkların, yaşadıklarımızla örtüştüğünü görürüz.

         Ortadoğu coğrafyasında yaşananlara baktığımızda; herkes Müslüman. Herkes İslam dinine inanan. Herkes BARIŞ DİNİNİN elçisi. Herkes barıştan yana. Ancak; despotzm, bölücülük, mezhepcilik, ümmetçilik, etnikiteçilk, fırsatçılık gırla gidiyor.

Ortadoğu petrollerinin paylaşım savaşının yıkıntılarını ve sıkıntılarını 200 yıldır, ORTADOĞU HALKLARI yaşamaktadır. Kendi içlerinde birlik ve bütünlüğü sağlayamayan Ortadoğu ülkelerini çantada keklik gören batı dünyasının egemen güçleri barış ve özgürlük türküleriyle kendilerini 300 altınlık keklik görenleri yeniden değerlendirmeye alıp, onların haklarını kendilerine teslim etmenin kapı arkası planların yapıldığı unutulmamalıdır.

Birinci ve ikinci dünya savaşında Anadolu coğrafyası hakkındaki emellerine ulaşamayanların pusuda yattıklarını unutmamalıyız *İ DURAK İ*.

ACI VE SANCI

        Faruk Nafiz Çamlıbel “HAN DUVARLARI” Şiirinde acıyı tanımlar. Hancıya dertlerini sayar bir, bir. Şairin kendisine söz verelim yazımızın girişinde.

         …."Garibim namıma Kerem diyorlar /Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar /Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"

Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında, /Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı! /Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna, /Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu: /"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende, /Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti, /Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi. /Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim, /Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.”…

         İnsan olarak bir garibiz. Ağrı, acı, sancı kavramlarını karıştırırız. Tanımlamakta zorlanırız. Hem kendimizi, hem hekimi yanıltırız, var sayımlarımızla. Tok çocuğa yemek yedirmek için; muhallebi, kaşık elde dolaşırız peşinde bir lokma yesin diyerek. Yaramaz afacan bizi zaaflarımızı anlamıştır, konuşmayı bilmese bile, bizin duygularımızdan yayarlanır. Ağlayarak ifade eder, dertlerini acısını, ağrısını, sancısını.Acılarımız,ağrılarımız ve sancılarımız bizim dostumuzdur aslında. Bedenimizin konuşmaları, bize seslenişidir anlayana.

         İnsan olarak, dış acılar,ağrılar, sancıları kendimiz yaratırız. Bir birimize dünyayı zindan etmek için. Olur olmaz olguları abartmayı, oşurtmayı, dedikodu ve vesvese çıkarmayı severiz. Karşımızdaki insanın insani duygularını, kendi şeytani emellerimiz için kullanırız.

         Yaratılış olarak hepimiz farklılıklar taşıyoruz. Senin kaldırabileceğin yükü ben, benim taşıyabileceğim; maddi, manevi sıkıntıları sen taşıyamayabilirsin. Oturup kalktığımız ortamlarda, sözlerimize, davranışlarımıza çok dikkat etmek gerekir.

         Demokrasinin olmazsa olmazı seçimlerdir. Senin beğendiğini, ben, benim beğendiğimi siz beğenmeye bilirsiniz. Bu doğal bir durumdur. Akılcı, tutarlı ve dengeli davranışlarımızla yapacağımız seçimler, hem kendimizi, hem toplumumuzu barış ve refaha götürür.

         Duygularımız bizi yanıltır. Dinmez acılara, onmaz sancılara sebep olan seçimler yapmamak için önyargılarımızdan uzak; aklımızın, yaşam tecrübelerimizin ışığında seçimler yapmak Ulusumuzun kalkınmasına ve ilerlemesine katkıda bulunmuş oluruz.

         Ülkemizi; onulmaz acılar ve sancılardan,  Hak saklasın.

          

 

 

 ADAM SOYU                                                                                                

1-)  "V" şeklinde  uçulduğunda, uçan her kuş kanat çırptığında, arkasındaki kuş için onu  kaldıran bir hava akımı yaratıyormuş

Böylece "V" şeklinde bir formasyonda uçan kaz grubu, birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava akımını kullanarak uçuş menzillerini % 70 oranında uzatıyorlarmış.

Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlarmış.

Kıssadan Hisse: Belli bir hedefi olan ve buna ulaşmak için bir araya gelen insanlar, hedeflerine daha kolay ve çabuk erişirler.

2-)  Bir kaz, "V" grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor. Çünkü diğer kuşların yarattığı hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucunda, genellikle gruba geri dönüyor ve yoluna grupla devam ediyor.  

Kıssadan Hisse: Eğer kafamız bir kaz kadar çalışıyorsa, bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini ve işbirliğini sürekli kılarız

3-)  "V" grubunun başında giden kaz hiç bir hava akımından yararlanamıyor. Bu yüzden diğerlerine oranla daha çabuk yoruluyor. Bu durumda en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasındaki kaz lider konumuna geçiyor. Bu değişim sürekli yapılıyor; böylece her kaz grubun her noktasında yer almış oluyor.

Kıssadan Hisse: Yaptığımız her işi, yeri ve zamanı geldiğinde başkasına bırakmak gerekiyor.

4-)  Uçuş hızı yavaşladığında gerideki kuşlar, daha hızlı gitmek üzere öndekileri bağırarak uyarıyorlar.

Kıssadan Hisse: İlerlemek ve yol almak için bazen başkalarının uyarılarına gereksinim duyarız. Bundan alınmamalıyız; tam aksine, böyle uyarıları sevinç ve takdirle karşılamalıyız.

5-) Gruptaki bir kuş hastalanırsa ya da bir avcı tarafından vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kuşa yardım etmek üzere gruptan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere hasta/yaralı kazın yanına gidiyor.

Tekrar uçabilene (ya da eğer ölürse, ölümüne kadar) onunla beraber yaralı kuşu asla terk etmiyorlar. Daha sonra kendilerine başka bir kaz grubu buluyorlar. Hiçbir  kaz grubu, kendilerine bu şekilde katılmak isteyen kazları reddetmiyor.

 Kıssadan Hisse: Adam olmak sadece insanlara özgü değil...                   

 

 

 

      

 

 

        

 

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home