“ULUSLAR ARASI HAYVANLAR I
Doğa dediğimiz kavram, canlı cansız tüm varlıkların tümüyle bütünleşiktir. Biz insanlar, bu sistem içinde ey yüksek şekilde yaratılmış akıllı yaratıklar(eşref-i mahlukat)larız. Kırk yıl öncesi Tarım öğretmenimiz Sayın Şaban Yaylalı Zooloji dersimizde söylediği şu cümle kulaklarımda çınlar.
“-Hayvanlar aleminde et yiyenler, ot yiyenlere hükmeder.”La Fontaine, Beydaba..gibi ustaların Fabllerini okuduğumuzda, çevremizi gözleyip, izlediğimizde bunu görmek mümkün.
Her yıl 4 Ekim “ Uluslar arası hayvanları Koruma Günü” olarak kutlanır. Hayvan severler tepkilerini, yakınmalarını, basın yayın ve çeşitli etkinlikler yoluyla duyurmaya çalışırlar.
Canlıların yaşama haklarının korunması, doğadaki canlı türlerinin çevre kirlenmesi, avcılık, ticari çıkarlardan…korunması anlamındaki etkinlikler çok anlamlı.
Zaman içinde işin siyasi, insani boyutları değişerek, inanlığın be doğanın korunması sınırlarını aşarak dünyaya ve verene hakim olma hayalleri, savaşlar, bilinçli yapılan faili meçhul orman yangınları, sanayileşme, eğitimsizlik, küçük çıkarlar yaşadığımız mekanları yaşanılmaz kılmaktadır.
Hani kırk elli yıl öncesinin leylek, turna, ördek ve göçmen kuş kafilelerini hiç yakında gördünüz mü? Göremezsiniz, göstermezler. Aşırı nüfus artışı, kontrolsüz sanayileşme, test kitapları yaprakları arasına sıkışmış bir eğitim ve öğretim düzeni.
Hayvanlar alemine en üst derecede bakarsak; Akıllı ve akılsız hayvanlar diyerek tasnif edebiliriz. Akılsızlar alemini öğretmenim tasnif etti. Akıllı olanlarını ben tasnif etme cüretini göstereyim.
Ulusal ve uluslararası diyerek tasnif edersek yerinde olur mu? Olsa da olmasa da ben yazdım oldu gibi.. uluslararası hayvanlar, kendi uluslarının geleceğini garantiye almak için ulusallardan yararlanırlar.
Yararlanma üzerine,ALINTI bir öykü ekleyelim.
“BİLMEK, DÜŞÜNCE İLE DENEYİMİN SONUCUDUR...
"Ben bilirim"cilere ithaf edilir.
“Öğrenme psikolojisinde en akıllı yol, söylenilmek istenileni, gene kendi hasmına söyletebilmek- yedirebilmektir... Ancak bunu yaparken de amaçlanan görüşü, hasmın kendi görüşü haline getirmek hünerini gösterebilmektir... Kısaca sonuca ulaşıldığında, hasım neyi yediğinin farkına bile varmamalıdır...
Hikayeye göre, bir Alman, bir İtalyan, bir Fransız ve bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.
Alman önceliği alır, hardalı topak yapar ve köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar... Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır...
İtalyan hemen atılır, öyle olmaz der ve hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek, köpeğe yedirmeğe çalışırsa da, hayvanın ağzı gene yandığından o da başaramaz...
Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak, hardalı önce sulandırıp, sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da, bu uygulama ile de bir sonuç alamaz...
Sıra İngilize geldiğinde, İngiliz, önce köpeği okşayarak yanına çeker, sırtını sıvazlar, sonra, hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır. Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yani arkasını yalamaya, kısaca, canı yandıkça yalar, yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir...... .
Akıllı ülkeler, hedef ülkeleri istedikleri çizgide tutabilmek için onlara hardalı öyle yedirirler ki, o ülkeler neyi yediklerinin (?) farkına vardıklarında iş işten çoktan geçmiş olur!” (ileti paylaşımından)
Sonrasınagelince; Sokaklarda,”Kendim ettim kendim buldum eyva eyvah!…”damardan ezgilerini dinleriz.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home