Çarşamba, Ekim 07, 2009

ŞUCU, BUCU, OCU...

         Çevremizdeki varlıkların belli isim ve sıfatlarla anılması olağan bir durumdur. Olağan olmayanı tespit etmek aklın işidir.

Akıl ne işe yarar? Başınıza gelecek felaketleri sezgileri,  önceki bilgileri,  ve yaşamı boyunca edindiği deneyimleri sonucu insanı koruyan, kollayan  görünmez bir zırh gibi insanı sarar.

Eskiler “Aklın yolu birdir.”, laga luga yapma diyerek, doğru, dosdoğru yoldan ayrılmaması için, insanın önünü aydınlatmaya çalışırlar. Görme, duyma, anlama engelliler burunları doğrulusundadırlar. Onlara ne söylesek boş söz olur.

İnsanı ilişkilerimizin temelinde, karşımızdaki varlıkların özelliklerini bilmeden konuşmak; ağzımızdan uygunsuz bir sözcük çıkarmak, boş boğazlıktır. Tüm ulu kitaplar da;  Allah insanlara seslenirken; “ Ey insanlar!,,Bir birinizle konuşunuz, birbirinizi dinleyiniz, bir birinizi anlayınız…” anlamlarındaki ulu emirleriyle seslenir.

“OKU…”  emriyle insanın kendi kendini aydınlatmasını, kendi ufkunu kendi genişletmesini, yaradılışının anlam ve önemini tanımlamaya çağrı yapar.

Güzel ülkemizin, güzel insanları olarak, hepimiz farklı etnik köklerden gelmemiz, farklı felsefi, dini inançlarda, bölgesel farklılıklarımızın, derimizin renginin değişik olması, boyumuzun uzun, kısa, okul diplomalarımızın farklılığı, yaşamımızı sürdürmek için yaptığımız işin değişikliğini bildirir. İnsanlarımızın, insanlığımızın derecelendirilmesini gerektirmez.

Ülkemizde onlarca siyasal parti, ülkemiz nüfusu kadar farklı düşüncede insan, onlarca inanç toplulukları, onlarca inançsız insanlarla dolup taşıyor sokaklar. Aklın yoluna çıkan engelleri kaldırmak, farklılıklarımızı bir zenginlik,çeşitlilik kabul etmek gerekir. Engin hoşgörümüzün bir lütuf değil, bir kaynaştırma, barıştırma, yaklaştırma…olması; birlik, dirlik ve bütünlüğümüzün gücünü artırır.

Bu tespitlerin fazlası, eksiği olur. Her ismin sonuna; yapım ve çekim ekleri getirilerek on binlerce meslek ve taraftarlık ismi türetmek olası. Olası olmayanı nedir ? Bizim sanılarımız. Ben onu öyle sanmıştım. Yaşamın özünde sanmak yoktur. İnsanın canlısı, ölüsü olur. Uyur insanı ölü sanmak bizi yanıltır.

Söz gelimi; -ci,-cı,-cu,-cü, -mak,-mek… eklerini kullanalım. Demirci, kömürcü, bedenci, Osmancı, Hasan, Hüseyinci, dinci, kinci öncü, arkacı, çakmakçı, tokmakçı, tutmakçı, doğucu,  övücü, yiyici batıcı, Kürtçü, Türkçü, Lazcı, Çerkezci, Pomakçı, Egeli, Akdenizli, Ankaralı, İzmirli, Vartolu, Erzurum’lu, Karslı… belirtme sıfatlarını  kullanmak normal, Anormali nedir? Bu sıfatları ayrımcılık ve bölücülük olarak algılamak ve kullanmak insanımızı örseler. Ben konar göçerlikten gelmiş olmam benim onurumdur. İnsanında doğduğu ve doyduğu yeri mukaddes bilmesi doğaldır.

Şapkama bakan bana nerelisin diyor? Yanıt  “BEN ANDOLULUYUM” Anadolu’da doğdum, büyüdüm, çalıştım emekli oldum.  Ömrümde sayılıdır  İstanbul’ gidişim.Avrupa yakasına, TRAKYA ‘ya geçemedim. Ama ben  dünyada TÜRKİYE’LİYİM. GÜZEL TÜRKİYEMİZİN GÜZEL İLİ  BALIKESİR’DE            İKAMET EDİYORUM. Doğum yerim kimseye gerekmez.

Örneği kendimden verdim. Kimseyle sorunum filan yok. Ülkemizin  insanları olarak; birbirimizle uğraşmak, ayrışmak, farklılıklarımızı, ayırıcılık olarak kullanmak, hakaret etmek, iç ve dış düşmanlarımızın işine yarar.

Ülkemizin insanları bir ebruya dönüşmüş, kaynaşmış bir topluma dönüşmüşüz. Bir biriyle kaynaşamamış toplumlarını sonuçlarını dünya örneklerinde görüyor ve yaşıyoruz.

Akılsız kentleşmenin, tetbirsizliğin, aymazlığın, yobazlığın, hırsızlığın, fırsatçılığın, rantçılığın, her türlü ayrımcılığın batağının batağında ki,  güya DÜNYA KENTİ olacak İSTANBUL,  bir günlük yağmurla, onca cana, mala, acılara, göz yaşlarına gark oldu. Çarpık sanayileşme, çarpık yatırımlar, çarpık planlamalar, günlük, anlık, uygulamalar  sonucu bu.

Sonrası; Allah’ın işi. Yağmur yağdı böyle oldu.

 

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home