“DUDAKLA BARDAK ARASI”
Okuyan olur, okumayan olur, beğenen olur burun kıvıran olur, yaşam bu. İnsanın bedenindeki hücre sayısı kadar insanımızın sorunları var. Bizim bu sorunları çözmeyene aklımız, ne ilmimiz, ne ekonomik durumumuz elverir. Bizim sorun çözme, akıl verme, yönlendirme, manüple etme, küfretme aşağılama, övünme, övme, birilerine yalakalık yapma gibi bir sevdamız yok.
İnsan olmaya çalışmamızın, yolunda; üzerinde yaşadığımız, havasını kokladığımız, verdiği nimetleriyle güzel ülkemizin güzel insanlarıyla söyleşmek, dereden tepeden, ondan bundan şundan halleşmek.
Mevlana’nın deyimiyle; “HAMLIK”tan kurtulup pişmenin yolunda ağır aksak yol almaya çalışanız. Artık yaşımız, aldığımız kültür, ağır tahriklere, küfürlere, ham sofu söylemlere ayıracak zamanımız yok. Sümmani’nin nefesiyle; “Örtülüyü açmadan, açığı örtmeden…” yaşamak.
Konumuz yarenlik. Yarenlik ederken, çam devirmeden, gönül evlerimizi yıkmadan halleşmek, olgunlaşmak erenlerin, bilgelerin şanına yakışan şık davranışlardır.
Güzel bir önekle söyleşimize devam edelim;
“ Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. İşlerin bir an önce bitmesini sağlamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O zavallı kölelerden biri, bir gün pek bitkin düştüğü için dayanamaz ve zalim krala:
- Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden yapılacak şarabı hiçbir zaman içemeyeceksiniz ki !.. deyivermiş.
Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümler yetiştikten sonra, kral köleler de dahil herkesin hemen toplanmasını emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna çağırtmış. Şarap bardağını eline alarak:
- Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiçbir zaman içemeyeceğimi tekrar iddia edebilir misin? Diye sormuş.
Köle şöyle cevap vermiş:
- Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada başınıza neler gelebileceğini de bilemem!
Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kralın adamlarından biri girmiş. Bir yaban domuzunun bağa girdiğini ve asmaları kırıp döktüğünü söylemiş.
Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış. Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş. Kral ve domuz arasında öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda yaban domuzu mızrak gibi azı dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp ölümüne sebep olmuş. Kral bostanda, bardak masada kalmış...”
Öykü bu.
Bize düşen görev; Yaşamı hızlı koşmadan, nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi unutmadan değerlerimize yeni değerler katmak.
Yaşamı bir yarış değil, her anının tadının çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklımızdan çıkarmamak.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home