Çarşamba, Şubat 25, 2009

SULAR ÇEKİLİNCE

         Doğa kendi içinde ki gizil gücünü kendi içinde saklar. İnsana düşen görev kendisine bahşedilen akıl, fikir ve hünerleriyle yaşam savaşımını kazanmaya çalışır.

            Karşısına çıkan engelleri birer, birer aşmanın atikliğini, çevikliğini göstermenin yer ve zamanını gözler. Kendisi önüne konulan engellerin aşılan ve aşılamayanlarını seçimine zorlanır.

İnsanoğlunun ekonomik, siyasal, kültürel, ahlaki, insani kazanımları, yapacağı seçimlerde kendisine, ışık tutar. Işığın gücü yapacağı seçim ile doğru orantılıdır.

Örneği kendi yaşamımızdan alalım. Çemberde nakış işleyen bir bayan gece karanlığında nakış işlemesi mümkün mü? Işığın azlığı ve çokluğu nakış işleme hızını ve nakış kalitesini doğrudan etkiler.

Durum böyle olunca; insanların gözlerine yüksek voltajlı parlak ışık verildiğinde görme kalitesi verilen ışığın parlaklığıyla ters orantılıdır. Çok parlak ışık insanı görme özürlü kılar. Yanılma payı yükselir.

Ekonomik, siyasi anlamda kendilerini çok zengin, çok parlak dönem yaşıyormuş gibi göstermeye çalışanlar, aslında; tüm yolsuzluklarını, kirliliklerini flaş ışıkları altında gizlemeye çalıştıklarını, tüm dünya iyi bilir.

Kendilerini çok yardımsever, çok namuslu, çok dindar, çok yakışıklı, gösterişli kılmaya çalışma gayretlerinin anlam ve önemini bilenler bilir.  Bilmeyenler de madah sanırlar.

             “DENİZE kimin donsuz girdiği sular çekilince anlaşılır” demiş Amerikalı “hayırsever” işadamı Warren Edward Buffet.

Küresel ölçekteki ekonomik, ahlaki, insani çöküntülerin sonuçlarını  kendini yaşamın, beklenmedik sonuçlarına hazırlamayanlar; Sömürgenlerin, kemirgenlerin fırsatçıların, hırsızların, arsızların, ahlaksızların  haksız uygulamalarıyla karşı karşıya kalırlar.

Küresel ölçekteki ekonomik krizleri “suların çekilmesi”ne benzeten Ceyhun Balcı ise şöyle diyor:

“Amerika’da patlayan son krizden önce sular giderek kabarmıştı. Aklı başında, usçu ve bilimselliği kuşku götürmez çoğu iktisatçı aylardır ve belki de yıllardır konuşmaktan da, yazmaktan da bıkmışlardı!

İnsanın esenliğinden yana toplumcu ve gerçek bilim insanları ‘tozpembe’ tablolar çizmek yerine sesleri kısık olarak haykırıp dursalar da sesler boşlukta yankılanıp durmuştu.

Bu türden sesler suları kabartarak anafor yaratıp emeksiz kazanç sağlayanların hiç de işine gelmeyen parazitlerdi bir bakıma! Üretmeden, tüket diyen”ler.

 


0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home