Çarşamba, Şubat 25, 2009

ANIT TEPE'DE DİK DURANLARA DUALARIM


 

       İçinde bulunduğumuz Hafta CUMHURİYETİMİZ’İN İLANININ 85’NCİ YILI.

         Ulusal Kurtuluş Savaşımız sonrası işgalci güçlerin yurttan kovulmasıyla savaş bitmedi. Asıl savaş yeni başlıyordu. İşgalci güçlerin, iç işbirlikçilerinin hayallerini yıkmaktı.

         Yanmış, yıkılmış, paylaşılmış bir 620 yıllık devletin külleri arasından yeni bir Türk Devleti kurmanın savaşımı içinde olanların düşünceleriyle, geçmişin büyük devleti büyüsünün hayalleri içinde yaşayanların, gelecek düşleri tamamen farklıdır.

         1919’da yakılan  bağımsızlık ve özgürlük meşalesinin gizil gücü,bu topraklarda yaşayan insanların bağımsızlık ve özgürlük istencidir.

         Bu istençle yola çıkan Mustafa Kemal ve silah arkadaşları halkın sonsuz desteğini arkalarına alarak;

         Amasya’da,”Vatanın birliği ve bütünlüğünün tehlikede olduğuna işaret edildi. Çözüm ortaya kondu. “Bu ülkenin geleceğini milletin ortak azim ve kararı kurtaracaktır…” diyerek yola çıkıldı.

         Yedi düvele karşı, yedi cephede, yedi tepede, Kanlı Sırtta, Conk Bayır’da, Seddülbahir’de, Gelibolu Yarımadası, Yemen Çöllerinde, Kafkasya’da, Suriye’de, işgal altındaki Yurdumuzun adsız tepelerinde,İnönü’nde Sakarya’da, Dua Tepe’de, Kocatepe ‘de, bu gün Anıt Tepe’de dik duranlar.. hep dik durup dik oturmuşlardır.

         Irak'tan gelen saldırıya karşı, ABD korkusuyla hala diyalog peşinde koşan, Talabani ve Barzani'yi dış işleri protokolünde 1.sınıfa yükseltenlere ithaf olunur...  

Atatürk'ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor :

Başkumandan, düşmandan kurtardığı İzmir'de geçireceği ilk geceyi yaşıyordu.

Mustafa Kemal Pasa İzmir'de ilk gecesini çalışarak geçirdi. Zengin bir
sofra hazırlandığı halde ufak tefekle karnını doyurdu ve geç vakitlere
kadar çaıştı

Ertesi sabah erkenden uyandık.

Hafif bir kahvaltıdan sonra vilayet konağına gittik.

Vali, İngiliz konsolosu ile konuşuyordu.

Biz gelince vali ayağa kalktı ve konsolos ile Mustafa Kemal Paşa'yı
tanıştırdı. Konsolos iyi Türkçe biliyordu.

Pasa valiye sordu:
-'Konu nedir ?'

Vali anlattı:
-'Sayın konsolos, İngiliz tebası vatandaşlarla rum ve ermeni azınlığın
güven altında olup olmadığından  endişeleniyorlar. Ben kendilerine
herkesin güven altında olduğunu bildirdim'.

Mustafa Kemal Pasa konsolosun Türkçe bildiğini biliyordu, buna rağmen
kendisine valiyi muhatap aldı:
- 'Ee, peki daha ne istiyormus ?'

Bu soruya konsolos Türkçe cevap verdi:
-'Tebamız için hükümetinizden yazılı teminat istiyorum !'

Paşa:
-'Ne yani, Yunanlılar zamanında siz  tebanızı daha emniyette mi görüyordunuz ?'

Konsolos, kasılarak:
-'Evet' dedi, 'Yunanlılar buradayken tebamızı daha emniyette görüyorduk.'

-'Öyleyse buyrun, tebanızla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim!..’

Konsolos sinirlenerek sesini yükseltti:
-'Yani majestelerimin hükümetine savaş mı açıyorsunuz ?'

Pasa:
-'Siz kiminle neyi konuştuğunuzu biliyor musunuz ? Ben Millet
Meclisinin başkanı ve Türk orduları başkomutanıyım. Savaş açmaya da
barış yapmaya da tam yetkiliyim. Peki siz kimsiniz ?! Hükümetiniz
adına savaş ve barış görüşmeleri yapmaya yetkili misiniz ? Böyle bir
yetkiniz varsa görüşelim. Yoksa (eliyle kapıyı gösterdi) buyurunuz
dışarıya, efendim !..'

Konsolos, Mustafa Kemal Paşa'nin son sözleri üzerine sapsarı kesildi
ve tek bir kelime söylemeden kapıdan çıktı gitti.

Mustafa Kemal Paşa, adamın arkasından valiye döndü:

-'Bunlara yüz vermeyin vali bey ! Bir donanma önünde pusacak, bir blof
karşında yelkenleri suya indirecek bir devletçik sanıyorlar bizi !
Küstahlık derecesine bakın, bana 'savaş mı açıyorsunuz ?' diye
soruyor. Barut kokan bir odada adamın sorduğu şeye bak !.. Savaş
halinde değiliz sanki !'


0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home