ÇOBAN OLMAK
"Prusya Kralı Büyük Frederik'e birgün sordular;
-Haşmetpenah! Eğer kral olasaydınız , hayatta ne olmak isterdiniz?... Frederik şu cevabı verir:
- Çoban olmak isterim.
-Niçin?
Çünkü ben sürünün başında bulunmak için yaratılmışım. Koyun olmayı bir gün bile aklımdan geçirmedim."
Bu sözcükleri ayrı ayrı okunduğunda, insanı başka düşüncelere, götürüyor. Çoban; hayvanları derleyip toplayan, KORUYAN insan. Bu anlam dışında değerlendirdiğimizde; anlamsız. Diğer kullanımlar, anlam kaymaları, insanı rahatsız ediyor. İlk okuduğumuzda ne var bunda. Çoban çobandır, diyebiliriz. Çoban zaten Diğer insanlardan farkı var. Konuşmayan canlıları anlama becerisi olması, yaşamlarına katkı da bulunması. Korumaya ve beslemeye çalıştığı canlıları tanır, bilir hastalıklarını ve sıkıntılarını anlar. Ya çoban olmayanlara ne deriz?
Söz sırası geldiğinde adam sende, çoban değil mi? Bayırın çobanı diyerek kendimizce dalga geçeriz." 3-5 davarı kırda bayırda dolaştırmanın ne olduğunu bilmeyen çobanlıktan nasibini almamıştır.
Benim asıl anlatmak istediğim; insanınn kendi duygu, düşünce ve eylemlerine çoban olabilmesi anlamlı olur. Ben özgürüm demek, günümüzde yetmiyor. Özgürlüklerin sınırlarını engellere uğratmadan genişletmek, çevremize; maddi ve manevi anlamda zarar vermeden, bağı, bostanı alt üst etmeden kendine dönmek, kendin olmak, "…kendin bilmek."güzel olur.
Prusya Kralı'nın özlemi,kendini diğer insanların üzerinde görmesi. Başka insanları güdülecek sürü kabul etmesi, kral zihniyetine uygun bir davranış modeli.
Dürüstük temelindeki eşit KATILIM, eşit BÖLÜŞÜM TEMELİNDEKİ, demokratik yönetimlerde; insalığa hizmet temsili sistem içinde gerçekleştirilir. İnsanları sürü( güdülecek yaratık olarak) tanımlamak ancak totaliter, otoriter, monarşik yönetimlerde olur. Geçtiğimiz hafta yapılan siyasi değerlendirmelerdeki "ayak ve baş" arasındaki; ilişkileri düşünemeyen başların sorunu, yaşadıklarımız.
Nasıl bir ülkede yaşamak özlemindesiniz bilemem? İNSANIN, İNSAN GİBİ karşılandığı bir yönetim mi yoksa; Kelle kesen, kör HASAN'ın yönettiği bir ülkeyi mi? Orası karanlık.
Sözümüzğün tam burasında;" OLMAK" kavramını devreye alalım.
İnsani, ahlaki, dini, hukuki, yönetsel, siyasal açılmlar içinde olayları algılamak, yorumlamak gerektiğinde; aklımız çatallnıyor. Yapılan her işe, olmak ya da olamamak, bakışıyla anlam veriyoruz.
Tekrar tekrar yazmaktan endişe etmediğim bir yaşam biçiminden benim etkilenmem düşünülemez. Dünyanın Sevgilisi Mevlana'ya yaşamını anlatır mısınız? Diyenlere; üç sözcükle yaşamını anlatmış." HAMDIM, PİŞTİM, YANDIM." Diyerek tüm ömrünü özetlemiş.
Bunun üzerine oturdum düşündüm. Hamlığın, pişkinliğin, yanmış olmanın yaşı ve diploması, makamı, mevkisi yoktur. Kendi yaratılmışlıklarını diğer yaratılmışarın üstünde gören zihniyetler egemen oldukça; İŞİMİZ ÇOK ZOR.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home