Perşembe, Haziran 19, 2008

BÖLEMEDİKLERİMİZLERDEN MİSİNİZDİR?



        Siz şimdi daha; babanızın giydiği şapkayı mı giyiyorsunuz? Aynı camiye gidip ibadet mi yapıyorsunuz? Dedenizle  aynı model ayakkabıyı mı pazarda arıyorsunuz? Millet aya giderken, siz daha yaya mı gidiyorsunuz? Bakkalınızı değiştirmediniz mi? Hiper, süper, gros alış veriş merkezlerini tanımadınız mı vah!... vah… …

         Meldin( sofra bezi) üzerinde mi  sofranız? Ekmeği bölmek için bıçak kullanmıyor musunuz? Sofranızda daha tahta kaşık kalkmadı mı? Yemeği ocak başında, çalı çırpıyla mı pişir meye çalışıyorsunuz?  Ah!... ah!... ..

         Bedava, temiz, dağlar, denizler, kırlar bayırlar dururken siz kendinizi hayvan dışkısı kokan ahırlar arasında ki evinizde hapis mi ediyorsunuz? Köyünüzün meydanına  vıcık vıcık çamurdan, kasabada sokaklarda çöplerden geçemiyor musunuz? Yazık ediyorsunuz kendinize. Tüh!... tüh… …

 Sevgili insanlarımız paylaşmayı ve sunmayı seviyorlar. Onurla ve gururla sevinç ve sağlıkla bu hizmetleri yakınmadan  usanmadan bu hizmeti gerçekleştirmenin  huzuruyla  gönüllerince yaşıyorlar. Sen bedava ye, iç, gerin. Sağa sola çamur atarak, sunum için yapılan yemeklere burun kıvıranlardan olmayınız. Bak keyfine  kardeşim.

         Kentte, yollarda, cadde ve sokaklarda; trafik bilgi ve yasak işaretleri yönlendirme levhaları da neymiş? Onlar ne işe yarıyorlar ki? Ben mutlu mesut, bahtiyar bir vatandaşım. Sana ne kardeşim? Yolda istediğim yerden giderim. Kimse bana dokunamaz. Benim kişisel dokunulmazlığım var. Oh be içimdekileri  döktüm ya!...

         Denize şalvarımla, camiye bikinimle, renkli baxserımla(renkli erkek donu) girerim. Nasıl olsa serbest. Sınıfa istediğim zaman, istediğim kıyafetle girerim. Ya kafamın tasını attırmayın; öğretmen, müdür, idareci kim oluyor? Benim babam kim biliyor musunuz?  Sıkmayın canımı haa!......

         Vatan, millet, bayrak, cumhuriyet, din, iman, ahlak, dürüstlük, çalışkanlık, yiğitlik, hak, hukuk, barış, kardeşlik, iyili, yardım, dayanışma, selam, sabah, büyüklük, küçüklük, sevgi, saygı, hoşgörü, adalet, huzur, güven, sakinlik, sükunet, iffet, emek, uğraş… o kavramlarda  nerden çıktı? Olur mu canım hani be özgürdüm, eşittim, istediğim gibi yerim, içerim yaşarım kimse beni rahatsız edemez, git işine kardeşim diyorsanız, aslansın sen. Bir kuyruğun eksik.

         Ben  Prof'um, Alimim, ulemayım, ben vekilim, ben öğretmenim, ben mühendisim, ben rençberim, ben esnafım, ben sanayiciyim, ben sanatkarım, ben sanatkarım, ben pilotum, ben şoförüm,beş şu partini, şu kulübün başkanıyım.  Bende yazarım arkadaşım!... . Yaptığımız işler karnımız doyurmak için gerçekleştirdiğimiz eylemlerdir. İşin niteliği bizim insan olma özelliğimize katkı yapmaz. Sadece yaptığımız işin niteliğini belirtirler.  Bizim insanlık kültürümüzün ölçüsü değildir.

Benim şapkamın içine sığmıyor ötekiler berikiler ve bunlar, sizden bizden,onlar şunlar…. aşamasına geldiğimiz notada düğümleniyor.         Bu noktadan öteye  bir adım daha atalım. Toplumumuzun, barış ve huzur içinde yaşaması için,  bu saydığımız değerler yeterli midir? Herkes her şeyi, her yerde tartışıyor. Herkes çabuk ateşleniveriyor. Sonra tıs.

 Sonuç; elde var sıfır. Havanda su dövüyoruz. Kendimizi ve birbirimizi aldatma yarışı birincisi arıyoruz.  Sonunun sonunda; kendimizi kaybedip herkesin kendimize benzemesini istiyoruz.

         Yüreğimizdeki sevgiyi, soframızdaki besini, kafamızdaki sorunları, sırtımızdaki kamburları, ,içimizdeki sorunları abartmadan, birilerine havale etmeden; katılmak için, paylaşmak için, omuz vermek için, anlamak için dinlemek için bölmeyi ve bölüşmeye  var mısınız?

         Yoksanız

        

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home