Cumartesi, Şubat 09, 2008

KARANLIĞA TÜRKÜLER

 

MÜRTECİNİN başkaldırıp, demokratik ve laik Cumhuriyete saldırıya geçtiğini söyleyip, sözü eğitime getiriyor Prof. Dr. Mahmut Adem :

"85 yıllık Cumhuriyetin milli eğitiminde hiç bugünkü denli 'imamlı' şeriatçı kadrolaşma yaşanmadı. Milli Eğitim Bakanlığı hiç son beş yılda olduğu denli millilik niteliğinden uzaklaştırılmadı. Türkiye Cumhuriyeti'nde öğretmenler hiç bugünkü denli bölünmemişlerdi. 700 bin dolayındaki irfan ordusu, AKP iktidarında paramparça edilmiştir; stajyer öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen. Bu nitelemeler, öğretmenler arasında mesleki dayanışmayı değil, çatışmayı tetikler. Öyle de oldu. Öğretmen örgütleri, darmadağın edildi. Tam bir AKP politikası: Böl, yönet. Atatürk 'ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençleri yetiştirecek olan öğretmenler, önce yoksullaştırıldı, sonra da bunların önemli bir bölümü 'imam'laştırıldı. Onların öğretim yılı içinde hacca gitmelerine düzmece raporlarla göz yumulmaktadır. İmamlaştırılan öğretmenlerin oluşturduğu bir meslek örgütü, kız öğrenciler için ayrı okullar açılsın, dolayısıyla karma eğitime son verilsin, böylece 80 yıl öncesine dönülsün, türban yasağı kaldırılsın, okullarda yerel dil ve lehçeler okutulsun, tüm eğitim kademelerine herhangi bir ideoloji dayatılmasın istiyor. Bir başka öğretmen örgütü de, tutturmuş 'anadil'de eğitim! Bu da etnik bölücülüğe giden yolda çok önemli bir kilometre taşı değil mi? Oysa Büyük Önder 'Cumhuriyeti biz kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz' demişti öğretmenlere. Öğretmen okullarında, köy enstitülerinde, eğitim enstitülerinde, yüksek öğretmen okullarında yetişen Cumhuriyetin öğretmenleri, bugün mumla aranır olmuştur. Bu etnik, dinci bölücü öğretmen örgütlerini gördükçe; Vasıf Çınar, Mustafa Necati, Reşit Galip, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Rüştü Uzel ve öteki cumhuriyetçi öğretmeler gözümde daha da yüceldiler, hepsi ışık içinde yatsınlar!" Cumhuriyet 20.01.2008

Bu düşüncelere katılırsınız katılmazsınız bilemem. Güzel ülkemizdeki genç insanlarımızın kendi yarınlarına güvenle bakabilen nesiller olmasını istemek,  tüm duyarlı insanlarımızın hakkıdır diye  bilir, söylerim. Konu insanı, doğayı, sanatı evreni… sevmek olunca; Sevgimizi nasıl sunalım? Saygımızı hangi biçime sokalım? Elbette insanın insanca eğitimi, dürüstçe karşılanıp, dürüstçe  uğurlanması gerekmez mi? 

            "Kaldı ki eğitmen, hoca yalnız bilgi aktaran, bilgi üreten kişi de değildir. Gerçek bir eğitmen aynı zamanda bilge bir kişidir; kendi çapında bir önder, bir liderdir, yalnız bilgisiyle değil, davranışları, değer yargıları, titizliği, görev anlayışı, ödünsüzlüğü, hoşgörüsü (müsamahası) ile iyi örnek olmalıdır. İnsan yetiştirmek yalnız bilgi aktarmak, belleklere bilgi doldurmak değildir". YORUM: ÖZTİN AKGÜÇ" Cehaletini Söyler" Cumhuriyet 20.01.2008

            Bu tanımlamalar sonunda türküler dile gelir, söze gelir. Yanık yanık tellerin iniltisiyle; "Döndüm daldan düşen kuru yaprağa, Seher yeli dağıt beni, kır beni. Götür tozlarımı buradan ırağa…" Yakınmalarına, nasıl bir ilaç olursunuz?

            Durum bu. Büyük bilge Konfiçyus diyor ki;" Bildiğini bilenin arkasından gidiniz. Bildiğini bilmeyeni uyarınız. Bilmediğini bilene öğretiniz. BİLMEDİĞNİ BİLMEYENDEN KAÇINIZ."

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home