EGOMANYAK TAKILMAK
Yazımızda yol çıkış cümlesi olarak;" Fukaranın düşkünü buzdolabında yaşar kış günü." Bir ekleme daha yapalım.; " Düşün be kadın düşün, bikiniyle mi dolaşılır kışın!"
Oh ne ala… buz gibi yeni yıl dondurmaları.
Öğrencilerimiz yeni yıl ve eski yıl kavramlarını belletme çalışmalarımızda dramatize çalışmaları yanında, şarkılar ve türkülerle dersimizi bezemeye çalışır, miniminilerin, mini dünyalarına, minicik kavramları algılamalarına yardımcı olmanın keyfini yaşamıştık.
Anımsadığım kadarıyla;
" Eski yıl sona erdi, yepyeni bir yıl geldi….
Sizlere kutlu olsun, bizlere kutlu olsun…" Diyen sözleriyle coşku içinde ritmik söylemiyle bizleri hayaller sürüklerdi bu şarkılar..
Hep kendime sorarım. Ayakta yok don, sırtta yok mintan. Bir hayal uğruna bir ömür. Ülkemize demokrasi gelecekmiş. Ta uzaklardan!... demokrasi postalamışlar sanırdık. Noel babalar ülkelere barış, huzur ve zenginlikler dağıtıyorlarmış, namluların ucundan, alevler içinden, yoksulları karınlarını doyuruyorlar köşe başlarında lokma hayırlarıyla, kurban kavurmalarıyla, kendileri lüks otel ve motellerde havyar , istakoz , cin, fiş partileriyle umut dağıtıyorlar beyaz giysileriyle, gece yarılarında evlerin bacalarından. Küçük çocuklara savaş oyuncakları ihsan ediyorlar, Tanrı'nın inayetiyle.
Düğünlerde, eğlencelerde, mutlu günlerde biz dans etmeyi bilmeyiz. Kollarımız açıp, sadece efeleniriz bir kadeh atınca. Oyun ne oyuna benzer, ne çaça, ne rumba, ne vals, ve flamenko, ne tango, ve balero. Varsa yoksa; çal ulen; bi harmandalı, bengi, çökertme, çekirge, angaralım onayi ver gari, dönüver gari, hadi gari sende oyna.
Ne paragraf yazdım ama, "Kırkbin kerre Maşallah." Sorun burada başlıyor. "Bele sarılmak"; Vücut dokunulmazlığını ihlal eden cinsel saldırı suçu." Suçu olara değerlendirildi. Ben yargıç falan değilim. Dans filan ettiğimde yok. Ancak; "Vücut dokunulmazlığı" kavramı yüce bir kavram. Saygım sonsuz. Saldırıları insani düşünemem. Ama geçen bayram, Suriye Sınırında bayramlaşmada izledim. Dudak dudağa öpüşen erkeklere biz ne diye biliriz? O nasıl oluyor? Şaştım kaldım.
Yaşam akıp gidiyor. Nüfus kağıtları bir yıl daha eskiyi gösteriyor. "Çok bilen çok yanılıyor, az bilen az, hiç bilmeyen hiç…." Anlamak mümkün değil zamanı ve insanı. İnsanlık var olduğundan bu güne; acılar fırınından, pişmeden çıkan pideler gibiyiz. Ne sevdiğimiz belli ne sevmediğimiz. Gülerken ağlıyor, ağlarken gülen olduk.
" Borç verme dostuna, kendini pişman,onu düşman edersin!..."
Ortalık güllük gülistanlık görülüyor, gösteriliyor. 3-5 yıl önce; ülkemizin dış ve iç borçları; 2002'de kamu ve özel toplamı 218 milyar Dolar. Bugün, 436 Milyar Dolarlarla " ifade ediliyor. Üstüne üstlük; Yunanistan%4.87, Mısır % 7.13, İç kargaşa içindeki Pakistan%9.73'le borç bulurken, Türkiye %17 faizle borçlanıyor.
" Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez." Mantığıyla; Kazmasını alan Kaz Dağlarına Kaz aramaya ruhsat almışlar. Nasıl olsa bu ülkenin yer altı ve yerüstü kaynaklarının kökünü kazımak için birileri bir şekilde, kazı kazan mantığıyla ülkemiz insanlarına kutsi hizmet peşindeler.
Sonra, vatandaş bir türküdür tutturup, sigarasını tüttürüp, ağzından bal damlıyor mübarekin. "İndim derelerine, bilmem nerelerine, kaytan bıyıklarımı sürsem nirelerine…" diyerek gevrek gevrek gülüşüyle; sanki yaşamla dalga geçiyor.
Bencil manyaklık sanırım güzel. Yaşamı umursamazca algılamak gibi bir durum. Bitiriyorum, bitirdim. " OLMALI MI? OLMAMALI MI?
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home