Perşembe, Nisan 26, 2007

GIDIKLAMAK YASAKTIR



          İnsanın yumuşak karnıdır, gıdıklanmak. Kimileri gevşer, kimileri titreyerek ve irkilerek tepki verir. Bir başkası   selam için elini uzatsan ananı... diyerek sinkafı çeker. Çocuklar için bir oyun bir sevilme, kendisiyle ilgilenilmenin  bir göstergesi olarak   algılanır.

           Yazı girişimizde kişisel  duyarlılıklarımız üzerine  betimlemeler yaptım. Kimseyi gıdıklamak gibi bir  hedefim yok. Gıdıklanmak ve gıdık almak deyimleri sıkça kullanırırz. Gıdıkladığımız,   ve gıdıklandığımızda  ki tepkilerimiz  bizim duyarlılıklarımız hakkında insanlara   bir iletide bulunur.

         Kişisel duyarlılıklarımız ve toplumsal duyarlılıklarımız karşısında da    gıdık alanlar, almayanlar, tepkisi kalanlar, duvar gibi, kütük gibi, buz gibi, ot gibi, sap gibi duranlar diyerek tanımlamalar yapa biliriz.

         Benim üzerinde  özen gösterdiğim nokta; toplumsal ve ulusal duyarlılıklarımız   noktasında  ip gibi durabilmek, bu yürekliliği gösterebilmektir.

         Yaşadığımız günlerede; herkes herşeyden gıdık alıyor. Kimisi gülmek için( düşmanlarımız), kimisi gardını alıyor( vurmak için). Kimileri türbünlere oynuyor keyifle maç izlemek için. Ben tarafsızım diyerek kol böreği oluyor kıvrım kıvrım, süklüm püklüm, iktidar ve muhalefet kaşısında. İktidardan yanamışısın; hayır, muhalefettten yanamısısn hayır? Sen kimden yanasın, bilmiyorum. İşçiden yanamısın, köylüden yanamısın, üretenden yanamısın, memurdan yanamısın, yönetenden yanamısın, ben ne bileyim abi. Ben onu bunu bilmem. Kimseden yana olmam.   Peki kardeşim, sen kendinde misin ve kendinden yana mısın; "Hep bana, Rabbena", olur mu abicim? Ben kendi  işime bakarım. Gece silahlı, gündüz külahlı alıp satarım. Kime ne?

         Farkına varmadan adamı olmaz yerinden gıdıklamışız. Birde küfür yedik. Git işine kardeşim. Taraftan, Araf'tan, maraftan ben bir şey anlamam. Ben tamamen duygusal konulardan anlarım, işin ucunda parmak oynuyor mu, karnım doyup, cebim doluyor mu ona bakarım.

         Bir İstanbul türküsü tuttur muşum;" Beyoğlu'nda gezersin. Güzelleri süzersin..." diyerek. İşin gıdık noktası burası. Burası olan nedir?   Engelliye sorun üye eksikliğinin zorluklarını. Sürücüye sorun yolda yakıtın bitmesini, öğretmene sor, elinde tebeşirin bitmesini,  Zenginken fakir olana sor, yoksulluğun halini.

         Herkes pusuda. Nasıl  günü gün ederim. Moda deyimle kime "yalakalık" yaparsam iyi adam olurumun hesabı içinde olanlara ne diyelim? Hayırlı olsun.

         Bir birlerinde geçmişin hesabını sormaya kalkanlar; matematikteki yutan elemanı unuttuklarını sanıyorum. İnsana hizmet kurumu olarak siyaset; kırkayaklı bir uğraş. Kırk ayağın, kırkını bir araya getirip, yürüyebilmektir esas olan. Ben yazdığım bu yazıdan hiç gıdık olmadım. Olamazsın efendim. Gıdık olmak, olmakta ayrı bir beceri, İncelikleri , farkı, fark etme deneyimi gerektirir diye bilirim.

         Hoca Nasrettin'e sormuşlar;" Hoca eşeğe neden ters biniyorsun? Hoca; eşek yolunu bilir. Hocam; bu eşeğin yuları yok. –Kuyruğu elimde "demiş. Bilmem   sizi gıdıklaya bildi mi? Gıdıklama yasağını dele bildim mi?

        

ttp://ihsan.durakailesi.com

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home