DEM DEM, EME DEM
İhsan DURAK
Öğretmen (E)
http://ihsan.durakailesi.com
“Derya üzerine öyle bir bina kurulmuş ki! Bu binayı zaptetmiş bir yılan.
Dem dem, eme dem tutar bir zaman. Dem dem, eme dem tutar yanar bir zaman.”
Bu bir bilmecedir. Kışın ortasındayız. Anadolu beyaz gelinliğini giymiş, içi
seni yakar dışı beni yakar. Halkın temsilcileri Ankara’da. Acem vari
yaşamlar içinde. Kendi siyasi geleceklerinin nısıf kuturlarını büyütmenin
telaşı içindeler. Önümüz seçimlerde kimlerin ayaklarını kaydırıp, genel
başkana ne kadar yakın olabiliriz, Seçim bölgemizde nasıl liste başı alırız?
Hangi şıh, seyh, tarikat liderinin elini eteğini öpelim ki bizler de
nurlanalım?
Ankara’nın gündemiyle Anadolu’nun gündemi örtüşmüyor. Mecliste göstermelik
tavuk ziyafetleri, sorulan sorulara eften püften yanıtlar. Yaparız, ederiz,
keseriz, biçeriz nidalarıyla “Meydan gümbür gümbür gümbürlenir.” Tepenin
gündemi kış ve soğuklar üzerinden nasıl rant sağlanır? Tabanın gündemi; Bu
kışı ben nasıl çıkarabilirim? Suların donmasından , azalan kaba yemden, aç
kalan hayvanlarımı nasıl korurum ? nasıl yem, ilaç alırım? Yakınmaları
içindeki üreticilerin hali pür perişan.
Kamyon garajı, Ziraat odası çevresi, Akıncılar Dereboyu, 2.Oruçgazi
,Kayabey Dere Boyu caddelerinin gözlenmesi ve insanların telaşları, Çardaklı
Kahve, Doğum evi çevresi köy minübüslerine dikkat edilmesi yeter. Vıcık
vıcık caddeler, çukur çukur yollar. Allah selamet versin tüm sürücü ve
yayalara. Herkes gerilmiş yay gibi. Zaman kendi demliğinde dem alıyor.
Marmara son altmış yılın en ağır kışı geçirdiğini yaşlılar anlatıyorlar.
Bunlar; durumun, perişanlığının görünen yüzü. Görünmeyeninden Hak saklasın.
Doğa gelin, insanlar damat. Gelin ağlayacak, damat gülecek mi? Önümüzdeki
günlerde gelininin terlerinden coşacak ırmaklar, hırslarından , öfkelerinden
coşup taşacaklar. Yalayıp yuttukları toprakları başka diyarlara
taşıyacaklar. Bizde sabahın ilk ışıklarıyla güneşin doğmasını bekleyeceğiz.
Çiçeklerin Kırları süslemesini hayaliyle kendi demimizi alcağız.
Devrimciler güneşi zapt etmiş, “Güneş ufuktan şimdi doğar,” diyenler sıcak
yataklarında. Kenarlar ve köşeler dürüstlük abideleriyle örülmüş.” Bana
dokunmayın yılan bin yıl yaşasın.” Haydi arkadaşlar yok mu 51’e, 81’e, 101’
e bir dördüncü? İç bir birinci, ol bir devrimci”. Ne köylü olabildik ne
kentli. Al sana lünpen kimlik. Hortumcuların, köşe dönücüleri arasında
başımız döndü.
Zarar ediyor diyerek, peşkeş çekilen ulusal varlıklarımız zenginlik
kaynaklarımız. Bir birine düşman edilen çalışanlar , göstermelik sendikalar.
Bizde sen ve ben derken alaca karanlıkta işi bitirilen memleketin hali.
Rozetçiler, bayrakçılar ve önlerine atılan mafya vari boş zarflar. Ben
delikanlıyım yani, yemem bunları. basbayağı zarfları düşmanlarımızın
istediği gibi doldurduk. Çabuk unutuldu Sarıkamış 90 bin, Çanakkale 253 bin
Anadolu genç fidanı ,1.2.İnönü Sakarya Savaşları. Kurtuluş Savaşımızın O acı
günleri.
Haydi şimdi gidin. Sıcak lokallerinize, derneklerinize, eş dost,
sohbetlerine Vatan Millet Sakarya. Onlarda ne?, Yenilir mi?, içilir mi?
İstemem kalsın nidaları. Nasıl olsa balkonunu karşısı kum ve deniz. Ne
kadar mutluyuz. Anadolu’muzun üç yanı kum ve deniz. Deniz, Deniz olalı, kış
ortasında böyle rahatlık görmemiştir.
Sen sabahı, güneşin doğmasını beklerken, Gece, akşamdan fetih edilmiş.
Türkiye’miz ne güzel değil mi? Yüksek dağları ben yarattım. Küçükleri
bilmem diyenlere ne diyelim?
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home