Perşembe, Kasım 17, 2005

ASİL DURUŞ

 

        İnsanı saran duygu, düşünce ve eylemler ortamlar sizi yeni dünyalara götürür. Sonsuz sevgiyi, mutluluğu, zenginliği ve görkemi arayan hanlar, hakanlar, krallar, imparatorlar, yarı insan, yarı tanrı krallar, kendilerini yer yüzünün hakimi sanan varsıl yoksul, zalim ve alimler tüm  ömürlerini bu yolda tüketmişlerdir. Peşine düştükleri gerçek sevgi, dostluk insanın asil duruşudur.

            Yunus Emre’nin anlatımıyla “ İlim,ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendin bilmezsen, bu nice okumaktır.” Mevlana’nın sözüyle “Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.” Asil duruşu sergilemenin gereği ve önemini açıklıyor sanırım. Bu asil duruşu besleyen gerçekler; “ne Hint’te ne, Yemen’dedir. Ta!... kendi içindedir. Özündedir. Boğazına düşen bir lokmada, ağzını ıslatan bir damla sudadır. O senin hücrendedir, damarlarında akan asil kanındadır. İskeletindir. O senin ta!..kendindir.

            Gerçek sevgi yolcuları ilk rastladıkları ermişe sormuşlar.-“ Sevginin sözünü edenle, sevgiyi yaşayanın arasındaki fark nedir?” Derviş, bakın göstereyim demiş. Önce sevgiyi dilden gönüle indirememişleri çağırıp sofra kurmuş. Tabaklar sıcak çorbayla doludur. Derviş, sofradakilere sapları uzun derviş kaşıklarını dağıtarak, en uzun şekilde ucunda tutarak,  çorbalarını içmelerini istemiş. Hiçbiri çorbasını içememiş sofradan aç kalkmışlar. Sevgiyi, dilden gönüle indirenlere de bir sofra kurar. Çorbalarını ve derviş kaşıklarını vererek gerekli açıklamayı onlara da yapar.   En uzun şekilde kaşıkların tutan, sevgiyi dilden gönüle indirenler, kendi tabağındaki çorbayı karşısındaki  yolcu arkadaşına  kendi kaşığıyla içirir. Herkes  karnını doyurarak sofradan kalkarlar.

            Yürekleri aydınlık, gözleri tok, yüzleri ışıl ışıl, gözleri sevgiyle dolu insanlarımızın farkını gördünüz mü? Diyerek gerçek sevgi yolcularını ağırlamış ve demiş ki; “Kim, hayat sofrasında yalnız kendini görür, ve doymayı düşünürse o aç kalkacaktır. Kim, arkadaşını, kardeşini düşünür ve doyurursa o  karşılık bulacaktır.

            Günlük yaşamımızda böyle değil midir? Şan , şöhret, makam ve mevkii  döneminde nelerin zikrini yaparsan fikrinde odur. Uğur Mumcu’nun özdeyimiyle “ bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.” İnançlar, gelenekler, görenekler harmanı  Türkiye’mizde; kimi, kimden farklı görme hakkımız vardır. Onlarca yıllık hoşgörü ve yan yana yaşama kültürü zenginliği; Çağdaş uygarlığın mihenk taşıdır. Toplumsal dayanışmayla yaratılan ortak kültürel değerler; dost, düşmana güzel  örnek oluşturmaktadırlar.

            Dilden değil gönülden sevgiyi sunabilmek; Atamızın bize  gösterdiği hedefe giden yolda ilerlemenin, Cumhuriyet bireyi olmanın asil duruşudur.

            “Harmanı da yavrum harmanı, kalmadı dizlerimin dermanı. Zalım felek dinlemiyor fermanı.” Diyerek karamsarlık ve yakınmalara dalmadan, Aklın ve bilimin  rehberliğinde, yurdumuzu yüceltmenin yolunda olmak duygularıyla.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home