Cumartesi, Ekim 29, 2005

SAHTE VE GERÇEK

Bilgi aktarımında ki temel kural, kendi içindeki kuralları uygun olarak sorgular, irdeler ve gerekli saptamaları yaparak sunumunu yapılır. Bilgi; belge, yer, kişi, sebep ve sonuçlarıyla toplumun önüne konulur. Toplum kendi yargısını kendi yaratır. Böylece Efkar-ı Umumiye (kamuoyu, ortak aklı) oluşur. Haberci; gündelik yaşamın olaylarını, sorgulamaz, yargılamaz, olağan olguları hep birlikte yaşarız. Koyunların otlatılması, koyun köpeklerinin besinlerinin verilmesi, sütün sağılması, süt ürünlerinin üretilmesi gibi.. çobanını ısıran, köpeğini döven çobanlar gündeliktir. Gündelik olmayan, farklı olan; sürüyü, köpeğini ısıran çobanın davranış bozukluğu içinde olduğu algılanır. Toplumca ilgilenilmeye başlanılır. Arabasını tekmeleyen şoför, hovardalığının bedelini işçiden çıkarmaya çalışan patron, tersine akan sular, büyük dağları ben yarattım havaları, Meydanlarda verilen ve yerine getirilmeyen sözler, unutulan vatandaş, Meydanlarda dövülen kadınlar gibi görüntüler bilgi, belge değeri, kültürel anlamlar yüklü olduğundan dikkat çeker, haber olur. Küçük olgular, bilgiler, davranışlarımız ve beden dilimiz, kişiliğimizi ele verir. Yerinde olur mu bilemem? Fabl ustası La Fontaine?den örnekleyelim. Ormanlar kralı Aslan, Fareyi küçümser. Fare bu duruma içlenir. Aslana anlatır. ?Biz bir birimize gerekliyiz? diyor. Aslan; ?Küçücük yapınla bana ne yararın dokunur?? diyerek dalgasını geçer. Bir süre sonra avcıların ağına düşer. Geçmekte olan fare, durumu görür. Ormanlar Kralına yardım edebileceğini söyler. Kükrer! ?Hadi canım sende!? diyerek reddeder. Fare; küçük dişleriyle ağı parçalar. Ormanlar Kralı?nı kurtarır. Başlık olarak seçtiğim sahte ve gerçek kavramları, güncel anlamlarıyla toplumumuzun zihinlerinde yeniden yer almaya başlaması ister istemez insanı kendine çekiyor. Toplumsal olaylarda, insan ilişkilerinde hangi insanın gerçek, hangi insanın sahte davranışlar içinde olduğunu saptamak mümkün görünmüyor. Binlerce yakınma yazmak sorunun çözümü olamaz. Takıntılarımızı birbirimize sunmaktan öteye geçmez. Bizi yöneten inançlarımız,davranışlarımızın şekillenmesinde ki etkinliği azımsanamaz. Sözgelimi; ?bizi ölüler yönetir.? Yediğimiz, içtiğimiz kadar düşünür,yaşarız. İçtiğimiz bir yudum su, yediğimiz bir lokmanın anlam ve önemi karşısında dilimiz tutulur. Yemeden içmeden yaşamak aslan gibi yaşasak olmaz mı? Olmaz. Yersiz davranmak,övünmek, havalanmak, insanı olduğundan farklı kılar. Bir duble alkolden, bir nefes dumandan güç kazandığımızı sanırız. İnsani davranışlarımızın yerini göstermelik davranışlar alır. Sahte bir görünüm elde ederiz. Birilerine bağımlı olmadan yaşamak, içten, gerçek duygu ve düşüncelerimizle ortaya çıkar. Gerçekler, sahteleri küçümsememelidirler. Çevremiz o kadar, sahtelerle sarılıdır ki, bunları birbirinden ayırmak için akıl süzgecini kullanmalıyız. Erkeğin sahtesi, kadının sahtesi, paranın sahtesi, sahte kahramanlar, sahte sakatlar, sahtelik insanlıkla yaşıt. Toplumumuzu içten içe yiyip bitiren; ayıları,dayı sanmak, sen insanlığından ödün vermeden yaşamaya bak. Asıl gerçek meyvenin çekirdeğinde, senin özündedir, Plastik meyvelerin çekirdeği yoktur.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home